Kahroluyorum!…
Ülkeye sokakta bulunmuş muamelesi yapılmasına kahroluyorum…
Günü kurtarmak adına, geçmişin değerlerinin feda edilmesine kahroluyorum..
“Ya yola gelecekler, ya terk edip gidecekler” tehdidini hayra alamet bulmuyorum.
Böyle bir tehdidin, ülkeyi hangi badirelere sürükleyeceğinin vicdani idrakı içinde olmayanların elinde; bu ülkenin sürüklenmekte olduğu karanlıkları düşündükçe korkuyorum…
Var olan, ve günden güne artan bir ivmeyle devam eden hukuksuzluklar karşısında “bir şey yapmalı”dan öteye geçemeyen çaresizlikler içinde kahroluyorum….
“Ya keşke hiç bilmeseydim, ya bilince gücüm yetseydi!...” deyip, deyip kahroluyorum!...
*
Anayasa Mahkemesi başkanının; “Başta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olmak üzere, hukukun evrensel ilkeleri ve ilgili yasa hükümlerine göre vicdani alan, dostluk ve düşmanlık duygularına kapalı olduğu gibi ırk, renk, siyasi düşünce ve bireysel inançların da dışındadır. İnsanlık onurunun varlığı, temel hak ve özgürlükleri de evrenselleştirmiştir. Bu değerleri yüceltmek, derinleştirmek, tehditler karşısında savunmak Anayasa Mahkemelerinin en temel görevidir. Esasen Anayasa yargısının varlık nedeni; ırk, renk ve inancı ne olursa olsun, insan olma ortak paydasına sahip herkesin var olan onurunu korumaktır. Bu kutsal görevin başarı ile yürütülebilmesi, ancak bağımsız ve tarafsız kalmayı becerebilen yargıçların varlığı ile mümkündür.” sözleriyle umutlanıyor;
Bu sözlerinden ötürü; Anayasa Mahkemesi Başkanı’nı “tarihin çöplüğüne" gönderen ve Başbakan’ın Cumhurbaşkanı seçimini “istiklal mücadelesi” gören Şamil Tayyar’lardan oluşan yüzlerce milletvekillerimiz olduğunu düşünüp kahroluyorum.
*
“Yargı, milletin iradesine tuzak kurulacak yer değildir, olmamalıdır. Son dönemde yargı, bu konuyla ilgili 'paralel devlet' ya da 'çete' diye nitelendirilen çok vahim, çok ciddi ve çok ağır suçlamayla karşı karşıyadır. Bu suçlama üzerinde yapışık kaldığı sürece yargının ayakta kalması mümkün değildir.
İddia edilen kayıt dışı yapılanma yargı mensupları arasında korku, endişe ve gelecekle ilgili belirsizliklerin doğmasına, aralarında olması gereken mesleki ilişkinin çok olumsuz etkilenmesine yol açmaktadır. Görevi, maddi gerçekleri ortaya çıkarmak olan yargının karşı karşıya kaldığı bu iddianın adı vicdan yolsuzluğudur.” sözlerinin hukuksal ve vicdani kanaatleri yansıttığına bakılmaksızın;
“Yakışıksız ve sığ” (M.Şentop);
"Cübbeden aldığı güçle ahkam kesenler..." (Emrullah İşler)
“Üslup yargı makamına yakışan üslup değildi. Kimse oraya haşlanmak, tokat yemek ve azarlanmak için gitmedi” (Cemil Çiçek)
Bu tepkilerin ne denli basiretsiz ve bireyselleştirilmiş olduğunu, demokratik talepler karşısında bile ne denli tahammülsüz olunduğunu gördükçe kahroluyorum!...
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın sözleriyle dayak yediklerini söyleyenlerin, meydanlarda, televizyonlarda, sokaklarda, gazetelerde buldukları her mekan ve fırsatta, , her gün çok daha beteri atılan dayakları görmeyen dilsiz şeytanların varlığına kahroluyorum!...!... “Haklı bir neden olmaksızın, kamu yararı gözetilmeden, siyasal amaçları gerçekleştirmek düşüncesiyle yazılı hukuk kurallarında çok sık aralıklarla yapılan değişikliklerin, toplumda hukuk güvenliğini sağlayabileceğinden bahsedilemez
Yaşanan gerilimlere kim sebep olursa olsun, bu ortamda gelişen kin ve nefret söyleminin farklı düşünce ve inanç sahipleri arasında “duygusal bir kopuş”a yol açtığı açıktır.”
Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın hukuk dersi veren; bu sözlerinin alkışlanması gerekirken; başbakan yardımcısı Bülenç Arınç’ın;
"Hukukçular siyasetle didişmeden, siyasetçileri hedef almadan konuşmalı" sözlerinin ardından;
“Biz bunlara müstahak değiliz. Hükümetimizin Haşim Kılıç eliyle dövülmesine tahammül edemeyiz. Örselenmesine tahammül edemeyiz. Bu yanlışlığı yaptığı için kendilerini ben de kınıyorum.Sayın Başkan'ın bunu konuşmasına da elbette izin ve imkan verilmemeliydi." Umarım bundan sonra tekrarı olmaz." sözleriyle, despot bir baba edasıyla, “bir daha olmasın” tavrını gördükçe…. Kahroluyorum!...
Hukukçular, siyasetle didişmesin sözünün, madalyonun öteki yüzü olan, siyasetçilerin hukukla didişmelerini haklı bir tavır(mış) gibi görüp ona ses etmeyenlere daha çok kahroluyorum.
*:
“Canı gönülden tebrik ediyorum. Onun açıklamaları eminim ki herkesin yüreğine su serpmiştir.” sözleriyle Anayasa Mahkemesi Başkanı’na hak veren, AKP’den müstafi, Kütahya Bağımsız Milletvekili İdris Bal’ların AKP içinde az olmadığı kanaatiyle umutlanıyorum…
Öte yandan; “Yargısı bağımsız olmayan ülkelerde demokratikleşmeden söz edilemez. AYM Başkanı sayın Haşim Kılıç'ı isabetli tespitleri için tebrik ederim.” Sözlerinin sahibi Savcı Zekeriya Öz ile;
"Hep tekrarlanır ya ‘Namuslular da namussuzlar kadar cesaretli olsa’ diye. Ben Haşim Kılıç’ı dinlerken böyle bir kanaate sahip oldum. Umudu tükenenlere umut verdi Haşim Kılıç” diyen, sözlerin sahibi Nazlı Ilıcak’ın bile, artık gerçekleri görüyor olma noktasına gelmiş olmalarından umutlanıyorum…
Hala körü körüne bir biatla “memleket seninle gurur duyuyor” teranelerinin saniplerine, mevcut Anayasanın amil hükümleri ile sözde güvence altına alınmış, yasama, yürütme ve yargıyı tek elde toplama rüyası gören aymazlığın varlığına kahroluyorum.
Mehmet Halil Arık