Kahraman Piyano
Pianist'i izliyorum. Dram fevkalade derin işlenmiş. Kimileri bunun bir Yahudi propagandası olduğunu söylese de beni pek ilgilendirmiyor.
Öte yandan, elbette sinema bir propaganda aracıdır. Kahramanları bol Amerikan filmleriyle büyüdük. Kendimi düşünüyorum örneğin;süperman: bu film beni nasıl etkiledi? diye. Bir şekilde etkilemiştir elbette. Beynim Amrikan tahakkümüne mi girdi? Mesele tabii ki topyekun bir bakışla değerlendirilmelidir.
Ortak tema veya ortak mesaj nedir Amerikan filmlerinde. Çok güçlü, fakat orijinal bir güçtür bu, kahramanları vardır. Veya kahramanlar normal insanlar olsalar bile akla hayale gelemeyecek şeyler yaparlar; insan ötesi şeyler. Güdümlü sinemanın iki hedefi olduğunu düşünüyor-d-um. İlki, yarısından çoğu obez olan Amerikan halkını silkindirmeye çalışıyor olması... olabilir. Silkinsinler ki biraz hareket başlasın ve zayıflasınlar biraz. Ama sonra böyle bir hedefin olamayacağı yönünde düşüncelerim ağır basıyor. Her insan kahraman olmak ister ve bu filmler içimizdeki bu istekleri körüklemez, aksine pasifize eder. Neden? Zaten, farkında olmasalar da, seyreden kişiler bir çeşit kahraman olmuşlardır.. da yeter artık bu kadarı. Tatmin olunmuştur.
İkinci hedefi, elbetteki biziz. Yani Amerika dışında yaşayan uluslar. Kahraman olma dürtülerimizi pasifize ettiği bizim için de doğru. Öyle çok film var ki, öyle çok görsel, karşı durmak da zorlanıyoruz bu görseliteye bu dikkat çekici filmlere. Sabah kalktığımızda ilginç bir de huzurla uyanıyoruz. Çünkü evvelsi akşam dünyayı kurtarmışızdır. Yorgunuzdur.
Kendi ülkemizde çektiğimiz filmleri düşünelim. Görüngüye bakılırsa dizi türü yapımlar sinema yapımlarını biraz örtüyor. Kahramanlık öğeleri yüklenmiş fimlerin daha bir ilgi uyandırdığını görüyoruz. Demin dediğim gibi, bu ilgi kahraman olmak istediğimizin bir ispatı da oluyor.
Kara Murat filmlerini severdim. Fetih konulu vb filmleri severdim. Fakat sonra soğumaya başladım. Sebebi basit: at mı kaldı kılıç mı kaldı!
Çok ilgi çeken filmlerin, duygusal toplumları, yani hazcı toplumları, oyalamanın en güzel yollarından biri olduğu kanaatine vardım. Evet biz kahramandık..ve sürekli, sanki bir her an kahraman olmuşçasınalığı besleyip duruyordu bu filmler.
Kara Murat filmleri bize en büyük kötülüğü yapmıştı. Çünkü sürekli kahraman oluyorduk, sürekli kahraman oluyorduk, sürekli kahraman oluyorduk... Fakat sonra hiçbir şey olmuyordu.
Masallarla ilgili bir yazı yazmıştım yaklaşık iki yıl önce. Belki başka milletler için de geçerli bu fakat kendi ülkem için gördüğüm bir iki şey yazmıştım. Bizim masallar, yazılı-sözlü, cinlerle perilerle doludur. Bir anne veya bir nine çocuklarına veya torunlarına anlattığı masallara aynı zamanda inanıyordu da. Neden inanıyordu? Çünkü .. eskiden facebook mu vardı? Spa mı vardı? Kariyer mi vardı?..
Az veya çok bu inanma genleri bize geçti. Evet bunlar gendirler. Şehirli gibi görünse de, köylü gibi görünse de şunun veya bunun gibi görünse de maçolaşan bir toplum. “Abim var” toplumu, “adamım var” toplumu ( yani, askerlerim var denmek isteniyor genlerden dolayı)... Yolda yürürken maço görünümlü kahraman gibi yürüyoruz biz. Görünümler değişiyor fakat genler aynı. Hep kahramanız biz. Hep saraylıyız biz. Allah hep bizden yana. Atalar hep bizden yana. Güzel kahramanlarız biz.
Pianist filminde en güzel sahne.. pianist ile nazi subayının piyano odasında karşılaşması. Yahudi yahudiliğini unutuyor; nazi, naziliğini unutuyor. Piyano çalınıyor..
http://www.youtube.com/watch?v=jHfQCfUTlXE