Kadir Gecesinin Derinlik ve Bereketine Dair
Bugün önemine ve tevafuk oluşuna binaen Ankara Gündemini Ülke gündeminin ötesinde insanlığın en önemli gündemine KADİR GECESİ'NE, ayırmayı uygun bulduk. sonunu da 20 yaşındayken bir başka kadir gecesinde kaleme aldığımız bir şiirle tamamladık. umarım yazının uzunluğu okuyucuyu sıkmaz.
Hz. Peygamber'in (SAV)dilinde "BAŞI RAHMET, ORTASI MAĞFİRET, SONU CEHENNEMİN AZABINDAN KURTULUŞ OLDUĞU" beyan edilen mübarek Ramazan ayının son on gününde (özellikle tek günler ve 27. gecesi ile ilgili pek çok hadis var) aramamız tavsiye edilen mübarek gecedir. Kur'an-ı Azimmüşşan'da "Biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Tâ fecrin doğuşuna kadar." buyrulmaktadır.
Bu gecenin kadr-u kıymetine dair Resul-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz buyuruyor:
"Kim Kadir Gecesi'nde inanarak, ihlas ile o geceyi ibadetle geçirirse, geçmiş günahları bağışlanır.
"Kadir Gecesi yatsı namazında cemaatte hazır bulunan, ondan nasibini almıştır."
Hazreti Aişe validemiz (ra) şöyle diyor:
- Dedim ki: Ya Resullullah, Kadir Gecesi'ni bilirsem onda ne şekilde dua edeyim? Şöyle buyurdu:
- Allahümme inneke afüvvün kerîmün tuhibbül afve fa'fü annî. (Allah'ım sen affedicisin, affı seversin, beni affeyle.)
Kadir Gecesinin en önemli özelliği, cin ve insanlara iki cihan saadeti bahşeden, kâinat kitabının ezelî bir tercümesi olan yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerimin bu gecede ilk olarak dünya semasına indirilmesidir. Daha sonra ise ihtiyaca göre âyet âyet veya sûreler halinde vahyin mazharı Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselama Cebrail (a.s.) vasıtasıyla takdim edilmiş olmasıdır.
Yine bu mübarek gecede insanlığın ebedî refahına sebep olacak, ona bereketli bir ömrü kazandıracak bir fırsat verilmektedir. Bu geceyi dua, zikir ve ibadetle geçiren kişi, ancak seksen sene gibi uzun bir ömürde kazanabileceği ecir ve sevabı bir gecede elde etme bahtiyarlığına ermiş olacaktır.
Bu gecedeki İlâhî ziyafete ve Kur'ânî sofraya başta Kur'ân-ı Mübini Resulullah Aleyhissalâtü Vesselama vahiy yoluyla getiren Cebrail olmak üzere melekler de inerek şenlendirirler. Kalb ve basîreti açık olan mü'minlere uhrevî âlemden manzaralar sergilenir. Meleklerin pey der pey inmesiyle yeryüzü manevî bir tazyike maruz kalır. Dünya adetâ onlara dar gelmeye başlar. Mü'minlerin etrafını kuşatarak onlara Rablerinin bağış ve rahmetini müjdelerler. Tan yeri ağarıncaya kadar devam eden bu ulvi tecelli, ümmet-i Muhammed'in gönüllerine engin bir huzur ve saadet dalgası estirir.
Kadir Gecesinde böyle nurlu hâdiselerin yıldönümlerini idrak ederiz. Onun kadrini bilmekle de feyiz ve bereketinden, dünyayı kuşatan nuranî havasından istifade etmiş oluruz.
Bu gece, bin aydan hayırlı olmasına gelince bu kesretten kinayedir ve herkes için de söz konusu değildir. Belki her geceyi Kadir bilenler içindir. Evet sanki o, her geceyi ihyâ etmiş de, bu gecede bardağı taşıran rahmet damlayıvermiş... Derken kul, damla ile deryaya ermiş... Gizli olmasında da ayrı bir sır vardır. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) onu önce biliyordu, sonra unutturuldu. Ta ki, ihyâ edilsin. Sadece bu geceyi ihyâ eden de belki hissemend olabilir ama her geceyi Kadir bilip ihyâ edenin nasipdar olacağından şüphe yoktur.
Mü'min, her geceyi, her günü, Cenâb-ı Hakk'ın maiyetine ermiş bir ihsan şuuruyla çok iyi değerlendirmeli. Aslında mübarek günler ve geceler de bu tür insanlar için bir şey ifade eder. Yoksa tembel tembel yatıp birkaç gece kalkıp sadece onları değerlendirmek çok fazla bir şey ifade etmese gerek. Çünkü ne Efendimiz ve ashab ne İmam Azam, sadece bir geceye hasredilen ihyayı bir şey saymamışlardır. Kadir Gecesi'nin belli olmamasının hikmeti de bence burada aranmalı.
Kadir Gecesi, semavî tâkların kurulduğu, sultanların gelip geçtiği ve meleklerin kutladığı gecedir. Bu gecede melekler ceste ceste inerler. Kadir sûresinde bu iniş anlatılırken, zorluk ifade eden bir fiil sigası (kip) kullanılır: "Tenezzelü" yani o kadar çok melek, o kadar ciddi bir arzu ile iner ki, hep birlikte bir turnikeden geçiyorlarmış gibi bir sıkışıklık ve zorluk yaşanır. Ve bu iniş şafak atıncaya kadar devam eder.
Ayrıca Kadir; değer, kıymet ve ölçü mânâlarına da gelir. Bu kelimenin kudretle de münasebeti vardır. Allah, nasıl ahirette hikmetinden daha çok kudretiyle muamele eder; öyle de Kadir Gecesi'nde de hikmetten daha çok kudret hakimdir. O gecenin kadrini bilenlere İlâhî varidat dolu dolu gelir; hem de ahirette müminlere mükâfat verilmesi ölçüsünde gelir. Bunları elde etmek için, Kadr'in kıymetini bilmek, semâvî vericilerden yağan vâridâtı alabilmek için Kadir Gecesi'ni bir alıcı gibi kullanabilmeye bağlıdır.
Bu gecede, insan melekî yanının inkişafıyla, meleklerle şu veya bu şekilde temasa da geçebilir.Kadir Gecesi hüküm gecesi demektir. Duhan Suresinde açıklandığı üzere İlâhi takdirce belirtilen hükümler Kadir Gecesinde ayırd edilir. Bu anlamda Kadir Gecesine takdir gecesi diyenler de vardır. Aslında eşyanın, işlerin ve hükümlerin miktar ve zamanları ezelde takdir edildiği için burada söz konusu olan takdir, önceden tespit edilen kader programının yerine getirilmesiyle ilgili planların hazırlanmasıdır.
"Kadr" kelimesinde "tazyik" manası da vardır. Buna göre o gece yeryüzüne o kadar çok melek iner ki, dünya onlara dar gelir.
Bir hadiste, "O gece yeryüzüne inen meleklerin sayısı çakıl taşlarının sayısından çok daha fazladır" buyurularak buna işaret edilir.
Kadir Gecesinin Ramazan'ın hangi gecesine rastladığı hususunda pekçok rivayet olmakla birlikte, Ramazan'ın son on gününde aranması tavsiye edilmiştir. Bazı hadis-i şeriflerden de 27. gecesine denk geldiği bildirilmektedir. "Onu yirmi yedinci gecede arayınız" mealindeki hadis bu hususa işaret etmektedir.
Bu rivayetlerin ışığında, İslâm âlimleri Kadir Gecesinin Ramazan'nın yirmi yedinci gecesi olarak kabul etmiş ve böylece Müslümanlar o geceyi Kadir Gecesi niyetiyle ihya edegelmişlerdir.
Bunun için mü'minler mümkün mertebe, vakit ve imkânları ölçüsünde Kadir Gecesini değerlendirmeye çalışırlar. Uyku ve istirahatla geçirmemeye gayret ederler. Çünkü bu gecede herbir Kur'ân harfine otuz bin sevap verilmektedir. Diğer ibadetlerin sevabı da o nisbette artış göstermektedir.
Kadir Gecesini değerlendirmek ve o vaktin feyiz ve bereketinden istifadeyi arttırmak için namaz kılınır, Kur'ân okunur, Kur'ân tefsirleri mütâlâa edilir. Zikredilir, salavat-ı şerife getirilir. Dualar edilir, Allah'a niyaz ve tazarruda bulunulur. Fakir ve kimsesizler doyurulur, bol bol sadaka verilir. Hâsılı her vesileyle vakit nurlandırılır. Kadir Gecesinin getireceği büyük kazanç hakkında rivayet edilen hadisler en güzel teşvik mahiyetini taşımaktadır.
"Kim inanarak, sevabını ancak Allah'tan bekleyerek Kadir Gecesinde kıyam üzere olursa (uyanık kalıp ihya ederse) geçmiş günahları affedilir."
"Her geceyi Kadir, her kişiyi Hızır bil." vecizesi de kısa; ama pek şümullü bir sözdür. Evet, Hızır (as) da insanlar arasında gizlidir. Siz herkese saygılı olur, her muhtaca yardım eder, herkesin elinden tutar, bütün insanlara sadrınızı-sinenizi açarsanız bir gün ehl-i imandan bir Hızır'a rastlarsınız ve sizin de gönül bahçeniz yeşerir.
İşte, Cenâb-ı Hak, her geceyi Kadir bilme ve her ferdin Hızır olabileceğine inanma mülahazasına bağlı kalmamız; bu hususta sürekli dikkatli davranmamız ve metafizik gerilimde bulunmamız için bu ikisini gizlediği gibi İsm-i A'zam'ı da Esma-i İlahîye arasında gizleyerek bizi o mevzuda da hüşyar ve müteyakkız olmaya tevcih etmiştir. Böylece, nazarlarımızı kendi gönlümüze yönlendirmiş; ister Cevşen, ister Celcelûtiye okuyalım, isterse de İmam-ı Gazalî'nin İsm-i A'zam diye rivayet ettiği "Ferdun, Hayyun, Kayyûmun, Hakemun, Adlun, Kuddûs" isimlerini zikredelim.. yani, O'na el açarken hangi isimleri şefaatçi yaparsak yapalım, samimiyet, sıdk ve sâdakat içinde olmamız gerektiğini irşad buyurmuştur.
Evet, Allah'a (cc) yürekten bir bağlılık yoksa zor bulursunuz Kadir'i, Hızır'ı ve İsm-i A'zam'ı. Bunlar, ancak kendi gönlünüzde sıdk ve sadakati yakaladığınız; ardına düştüğünüz şeyi önce kendi gönlünüzde arayıp bulduğunuz zaman sır perdelerini açar size. İçinizde hazırcılık mülahazası varsa; "hemen bulayım, hemen diyeyim, hemen elde edeyim." duygusuna bağlı iseniz daha çok beklemeniz gerekecektir.
Bu mevzuu da şimdilik, bizim de ölçü olarak kabul ettiğimiz cümleyi bir kere daha tekrar ederek bitireyim: "Siz, Allah'ın isimleri içinde İsm-i Asgar'ı gösterin, ben de size İsm-i A'zam'ı göstereyim"
BU GECE...
Tefekkür ufkunda daldım bu gece
Ayaklarım bağlı... koşar yürürüm
Aşk halkasın tuttum, yığıldım kaldım
Gözlerim kapalı... lakin görürümDilimde zikrullah, kalb ona uyar
İlahi bir renk ki her yanı boyar
Gördüğüm ne ola? Nere bu diyar?
Akıl uçtu gitti... ben düşünürüm.
Şu anki zamandan öteye daldım
İlmim aciz kaldı... onu da saldım
Mağrur başım yerde, hep sürüm sürüm.
Mülk O'nun, Mâlik O! Gerisi hep boş
Hissim allak bullak, duygularım hoş
İçmedim ve lakin olmuşum sarhoş
Varlığa kör oldum... O'nu görürüm.
Bu gece ruhumun dolduğu gece
Yalnızca O kaldı, sade bir hece
Herşeyin sahibi mutlak bilmece
Dilerse yaşarım... öl der, ölürüm.
Mehmet Ali KULAT
Sayın Mehmet ALİ KULAT, yazınızı olkudum. Şimdiye kadar duyup işittiklerimden hiç bir farkı yıok. Bu konuda binlerce insan şimdiye kadar yazı yazmış. Hepsi birbirinin adeta kopyası. Vahiy nedir? Nasıl indirilmiş? Hz. Muhammed vahyi nasıl algılamış? O gece vahiy, bir kitap şeklinde mi inmiş? Yoksa başka bir şekil de mi indirilmiş. Hz. Muhammed neden ben okuma bilmem demiş? Sonra ne olmuşta okumuş? O halde Hz. MUhammed neden ben ümmiyim demiş? Onun anlatmak istediği ümmilik bizim anladığımız ümmilikten farklı mıdır? Yoksa nedir? Hani Mir-aç'tan hiç bahsetmiyorsun? Bedenli mi? Bedensiz mi gitti. Nereye gitti. Nasıl oldu. Kim götürdü, neyle gitti. Bunlar nerde? Daha bir çok soru var? Şimdilik bu kadar yeter. Öyle ELBİSTAN'ın SESİ GAZETESİ ZİYARETCİ DEFTERİNE NE ŞİŞ YANSIN; NE KEBAP TÜRÜNDEN YAZI YAZMAK KOLAY. Madem kendinizi üniversite okumuş bilim adamı yerine koymuşsunuz. Lütfen şimdi bana cevap veriniz? Cevabınızı bekliyorum. Siz beni, Yazdığım sözleri alıntı saymışsınız. Size hiç yakışıtyor mu? böyle bir ifade. Tabiki, dünyada söylenmemiş söz yoktur. Ama her aklın bir anlayışı, bir kavrayışı, bir kuşatıp donatması vardır. Her bal arısı bin çiçek gezer. Ama her topluluğun (oğulun)yaptığı bal birbirine hiç benzemez. Tadı lezzeti birnbirinden ayrıdır. Öyle değil mi? Bu her arı topluluğunun yaptığı bala, sen bu arılar gidip başak arıların balını çalıp getirip kendi kovanlarına koymuşlar. Onu bize kendi yapmış oldukları bal gibi sunduklarını mı? söylüyorsun.? Sen hiç arı oldun mu? Sen hiç arı gibi bal ürettin mi? Sen okuduğun kitapları kendi içinde, kendi özünle mayalayıp kabartmayı bildin mi? Sen hiç gönlünü; Levhü mahfuza, gaybül kitaba seyrü sefere çıkarıp aklına yol gösterip marifet kazandırıcı bilgileri Hakk'tan alıp halka aktarmayı bildin mi? Sen hiç Allah'ın kullarına pencereler aralayıp bilinmez bilgileri sızdırdığı rahmani, melekut aleminden salih rüya yoluyla bilgi almasını bildin mi? Yoksa her gece her kes gibi sen de akşam yatıp sabah kalkıp, gördüğün şeytani rüyalarla kendini avuttun mu?
Haziran 6th, 2009 at 14:22Sevgili Mehmet Ali KULAT Bey, bu ifadelerimin ağırlığını biliyorum. Ama sen benim gözümde sıradan bir ELBİSTAN'lı değilsin. Bu ifadelerimi kaldırırsın. Şayet çok ağırına giderse o zamanda benim gibi bir DOSTTAN da iyi bir ders alıp bir daha üniversite bitirmiş olursun. Sen cahil bir adam mısında bani tanıyıp anlamadan öyle ulu orta yazı yazıyorsun. Daha bir de gazeteciy mişsin? Onun için seni mutlaka bir gün yanıma bekliyorum. Hem de birlikte yemek yemeye. Sen bana bir cevap yaz. Sonra birbirimizi buluruz. Aksi takdir de seni asla affetmem. Vebalimle ahirete gidersin. Orada ne olacağını sen benden daha iyi bilirsin. Allah'ın Selamı,rahmeti, bereketi sevgi ve saygılarımla sana olsun. Cümlemize olsun...Cahit KARAÇ
Sayın Mehmet Ali KULAT, Özür dilerim, Şiirinizin güzel olduğunu söylemeyi unuttum. (Burada şahsıma ait özel bir rahatsızlığım olduğunu belirtmek istemiyorum. Olaki, duygu sömürüsü yaptığımı düşünürsün.) Biz yiğide hakkını verirmeyi de çok iyi biliriz. Dinimiz bunu emreder. Öyle değil mi? Şiiriniz hoşuma gittiği için bu mesajı da gönderme gereği duydum. Tekrar sevgi ve saygılarımla. Görüşmek üzere hoşça kalınız. Cahit KARAÇ
Haziran 6th, 2009 at 14:31Cahit Kardeşim; konu hakkında eğer grçekten ilgili konulara akademik anlamda ilgileniyorsanız Bu konuda yapmış oluğumuz doktora tez çalışmamda 1. Bölüm'de Hz. Peygamber'in Bilgi Kaynakları başlıklı bölüme bakabilirsiniz... Saygılar sunuyorum.
Haziran 7th, 2009 at 12:35Sevgili Hemşehrim, Mehmet Ali KULAT BEY; bu güne kadar vakit bulamadım. Sayfayı bu gün açtım. Yarın inşallah yazılarınızı okumaya çalışacağım. Okuduklarımın hepsine kendi bilgim seviyesinde yorum yapmaya çalışacağım. Elbette bizim yorumumuz baltalayıcı olmaz. Bİz Hakk'a galubelada söz verip gelmişiz. Onun İçin her şeyimiz onun dostluğu çercevesindedir. Saygıalrımla Cahit KARAÇ
Haziran 30th, 2009 at 22:39