Kadınlarımız
Geçtiğimiz Pazar günü, gazetemi aldım elime bir yandan kahvemi içerken, bir yandan da okudum. Orada bir haber çarptı gözüme, Adana’lı Şükran’ın öyküsü.
Yedi çocuklu bir ailenin kızıymış Şükran hiç okutulmamış ama hep içinde yara olmuş, yıllar sonra içindeki azimle dışarıdan liseyi bitirip üniversite sınavlarına girmiş ve sonuç büyük başarı. Şimdi yaşı 39 olmasına rağmen o hiç yılmamış ve hayallerinin peşinden gitmiş. Çok etkilendim, aklıma kadınlarımız geldi ve bu sefer onlar için aldım elime kalemimi…
İnsan bazı zamanlar fark etmez etrafında olup bitenleri, tabularını yıkamaz korkar, beklide içinden yıkmak gelir fakat bunu başarmak için yeterli gücü bulamaz kendinde. İşte bizler çağdaş Türkiye Cumhuriyet’inin kadınları olarak bizler gibi şanslı olmayanlarımızı fark etmemiz gerekir.
Kadınlarımız bu Cumhuriyet’in ve Türkiye’mizin kadınları. Her zaman cesaretli, her zaman elinden geldiğince güçlü olmaya çalışan kadınlarımız. İçlerindeki dolup taşmış feryatlarını kendilerince yaşamaya çalışan ve bağırmak için diğerleri gibi şanslı olmayan kadınlarımız. Erkek egemenliğinde sindirilmiş, susturulmuş, görevleri sadece doğurmak olan hiçbir eğitim hakkının tanınmadığı kadınlarımız. Bıraksalar içlerinden ne cevherlerin çıkacağını kim bilebilir?
Kadın 15’nde ince bir çiçek tomurcuğu gibi yeşermiş, büyük hayalleri varken kendini birden koca yatağında bulan, nazik bedeninde büyük yaralar açılmış kadın. Korkarak bekleyen, geleceği üç beş liraya satılmış, bundan sonra kurallara uyup görevlerini yerine getirmek için esir kampına sokulmuş kadın. Ruhunda oluşan çukurların fark edilmesini bekleyen, derdini anlatmak isteyen, dinlemek yerine dayağı yedikten sonra kocasına hizmet eden kadın.
Halbuki onun hayalleri öyle miydi?
O elinde kitabı, defteri, kalemi koşmak isterdi, saçlarını gelin tacıyla değil küçük tokalarıyla süslemek isterdi, sırtında gelinlik değil önlüğü olsun isterdi. Ama bunu görecek ne bir baba, ne de bir ağabey vardı etrafında. Anne zaten mağdur, eli kolu bağlı gönlünden geçse de kızının kendine benzememesi, maalesef söz hakkı bile olmadığından susan kadere razı olan kadındır.
Böyle kadınlar gördüm, özellikle Güneydoğu’da ki gezimde ellerinde sepetleri, sırtında ve karnında ki yükler, ne kadar zorlansa da eve yetişmeye çalışan üzerinde beklide istemeden giydiği urbası. Sohbet esnasında hepsinin gözlerinde ki ışıltıyı fark ettim, biraz irdelesen hiç birinin bu hayatlarından memnun olmadığını anladım. Baştan oranın kadını gibi konuşsalar da biraz yakınlık gördüklerinde çözülen kadınlar.
Bu gezimde bir diyaloğu aktarmak isterim…
"Abla kaç yaşındasın”
“32”
Kendisi 25 olup çok çabuk çöktüğünden benden daha büyük duruyordu. Tabi ki şaşırdı.
“Gerçek mi? Hiç göstermiyorsun.”
“Kaç senelik evlisiniz? "
“9 senelik, sen evli misin? Peki"
“Evliyim burada 25’inda kız bulamazsın hepsi küçük küçük giderler.”
“Ben de 3 çocuk var biride karnımda yolcu”
O anda haline bakıp içimden neden bu kadar yaptın demek geldi. Ama belli ki daha yapacaktı.
“Çok olmuş evleneli senin kaç tane çocuk var” diye sordu bana.
“Yok hiç yok bende” dedim
“Amanın hiç mi yapmadın, kocan ne diyor istemiyor mu?”
“İkimizin kararı biraz gezelim görelim istedik”
Büyük bir şaşkınlıkla karşıladı eşimle aynı kararda olmamızı, çünkü onların oralarda onlara danışılmazdı. Ve birden içinde bağıran başka bir sesi haykırmaya başladı.
“En iyisi, ne yapacan, çocuk insana bağdır. Bizim buralarda böyle geçer sizin oralara benzemez.”
Yanında daha genç bir kızcağız vardı “Bu kim?” diye sordum. Ufacıktı daha okul çağında belki de, herhalde kız kardeş diye düşündüm.
“Bizim gelin abla yeni aldık, o da yüklü yolda geliyor 2 aylık” dediği anda ben sustum.“Hadi bize müsaade” deyip kalbimde acıyan bir tarafı fark ettim ve dedim ki kendime ne kadar şanslısın.
Hepsi bu güzel Türkiye’mizin kadınlarıydı. Ama orası farklı kültürden olmakla birlikte bizlerden ayrı bir dünya gibiydi. Ne kadar sesimizi yükseltsekte, haydı kızlar okula desekte yine de bir yerlerde kızlar doğurmakta ve evlenmekteydi. Ama kendimce dedim ki hadi burası Güneydoğu kurallar var yetişme tarzları böyle, burada farklı dünya yok ne görüyorlar ise ona alışmışlar başka seçenekleri yok. Burası Güneydoğu idi Ne kadar değiştirmek için çalışmalar yapılsa da başarılı olunuyordu ama bir yerlerde uygulama hiç değişmiyordu.
Peki ya büyük şehirler orada yaşayan kadınlarımız. Onlar daha güzeli, daha iyiyi görüyorlar her gün binlerce kendi ayakları üzerinde duran kadını tanıyorlar. Buralarda aynıları yok muydu?. Onlara kim dur diyecek erkekliğine çamur sürmeyen ve ben kadınımı kıskanırım deyip işe salmayan, onu her türlü egemenlikten uzak tutan, evine bakmayıp birde üzerine içen kocaların gazabına uğrayan kadın. Gençliğin de bir sevda uğruna gittiği yerde bir gün mutlu olamayan kadın. Eşinden daha akıllı olmasına rağmen fikirlerini dile getiremeyen, koskocaman metropolde yaşayan ve bunu hazmedemeyen kadın. Kıskanmak adı altında kadına istediği gibi hükmeden erkek. İşte asıl mesele budur.
Kıskanmak nedir ki? Bence erkeğin kendine güvenmemesidir kıskanmak. Kendinden daha önde görmek istemediğindendir, çünkü bilir ki izin verse kadın onu geçer. Kadını kendi yöntemleriyle sindirir ve başardığını sanır.
Halbuki kadın hiçbir zaman kabullenmez ama denileni yaşar. Ama Akıllı kadın, yıllar geçtiğinde ufacık bir umut tüneli görür görmez, başlar elleriyle kazmaya ve o tünelden çıkmayı başarır. Kendince başarıyı yakalamış kadınlar tanıdım. Bütün bu anlattıklarımı aynen yaşamış ve kendi yöntemleriyle erkek egemenliğine son vermiş kadınları gördüm. O yüzden pes etmemeli ve bir gün hayatın kendine güleceğini unutmamalı kadın.
Cumhuriyet’imizin kadınları güçlüdür, cefakardır, ne istediğini bilir. Ama önce eğitim kadınlar meslek sahibi yapılmalı, özgürlük en güzel anlamıyla kadına verilmeli.
Bütün kadınlarımız adına…
Bir kadın tanıdım gözleri nemli bir o kadar parlak
Yüreğinde zamanın bitmez acısı kalmış
Başında yazması, ayağında şalvarı
İçini akşam gelecek kocasının korkusu sarmış
Bir kadın tanıdım bin liraya, yüz koyuna satılmış
Ellerinde kınası, paramparça hayalleriyle
Bekler durur geleceğini günleri saymış ta
Karnında kaçıncı olduğunu saymadığı bebesiyle
Bir kadın tanıdım nasır tutmuş elleriyle çalışan
Kazandığı elinden alınan
Bin bir zahmetle ter kan içinde kalan
Her tarafı ağrıyarak sabahları uyanan
Bir kadın tanıdım aldatılmış mahsun
Kalbinde saplanmış ok gibi bıkılmışlık
Bunu bilerek yaşamak ve yaşamaya mahkum olmak
Ezilmiş, sinik bakışlarında hayata sıkışmışlık
Bir kadın tanıdım eve hapsedilmiş
Kıskançlık adı altında penceresi kapatılmış
Kanatlanıp uçmak istercesine
Her gün kendini başka dünyalarda salmış.
Nesrin ATEŞ ŞENGÜLEN
şiirde sendense çok güzel olmuş; yüreğine, kalemine sağlık.
Ağustos 3rd, 2010 at 10:18Devamını bekleriz...
Yazınız ve özellikle şiiriniz çok güzel olmuş...
Ağustos 3rd, 2010 at 11:03Sevgili Nesrin,
Sendeki istidadı görmekteyiz. Gayretlerinin daim olduğunu biliyoruz. Türkiye İnteraktif Köşe Yazarı Gazetemize çok büyük eserler kazandıracağına inancımız tamdır.
Yazar dediğin, çevresinde olup bitenden her an her saniye veri toplayıp onu kendi beyninde sorgulayıp "iyi" veya "erdem" süzgecinden geçirip topluma okuyanlara yansıtan bir aynadır.
Şengülen ailesine mutluluk ve sana da daimi başarı diliyorum.
Ağustos 3rd, 2010 at 11:09Ben bu yazımda kadınlarımızın karşı karşıya kaldığı zorlukları anlatmak istedim. Ben yazarken hissettiğim duyguları, sizlere de geçirebildiysem daha ne isterim. Daha çok güzel şeyler paylaşacağız. Şiirlerimle, yazılarımla ben hep bu köşedeyim.
SEVGİYLE
Dr. Ahmet Fidan hocam iyi dilekleriniz için teşekkürler.
Ağustos 3rd, 2010 at 11:20Sayın Mustafa Bey; çok teşekkürler kadınlarımızın yaşadıklarını gerek yazımla gerekse şiirimle anlatabildiysem gerçekten çok mutlu olurum. Ben elime kalem aldığımda içimden geleni yazanlardanım. Ve bazen öyle fırtınalar geçerki bir sözcüğüm,bir sonraki gelecek sözcüğümün aynası olur. İşte bu yüzden sizlerle olmaktan son derece gurur duyuyorum.
Ağustos 3rd, 2010 at 13:38Saygılar.
Tek kelimeyle mükemmel bir yazı,mükemmel bir anlatım,okurken kendimi hep onların yerine koydum ve ne kadar şanslı bir kadın olduğumu bir kez daha anladım...Sevgiler...
Ağustos 3rd, 2010 at 13:46Evet ülkemiz bir istimar ve ihanet yatağı olmuş çıkmıştır. Eğitim yok. Ezilenler bu gidişe dur demelidir. Toplum dengesizleştiriliyor buna çare bulunmalı
Ağustos 3rd, 2010 at 16:59Nesrin hanım öncelikle kendi adıma çok teşekkür ederim paylaşımınız için.
Doğusu-Batısı-Güneyi-Kuzeyi ile her yerde durum aynı aslında sadece doğu ve güneydoğu kesiminde konumundan dolayı (törecilik) daha çok gözümüze batıyor. Törelere rağmen son yıllarda seslerini duyurmaya başladı kadınlarımızda kızlarımızda.
Ben affınıza sığınarak bir kadın hakları savunucusunun yaşadığı dramdan yola çıkarak yazdığım 8 Mart anısına şiirimi paylaşmak istedim.
Tekrar kutlarım sizi.
Senin Günün
Kalk sabah oluyor
Gün doğmadan
Başla işlere
Haydi git
İneğinin, koyununun
Sütünü sağ
Yok, durma sakın
Bebelerini doyur
Yak ocağını
Aşını pişir
Yükle bebeni sırtına
Tarlana git
Öküzüne eş ol
Tarlanı sür
Sen kadınsın
Kocana eş ol
Bebelerine ana
Ne demişler sana
“Karnından sıpayı
Sırtından sopayı
Eksik etmeyin”
Sen kadınsın
Senin umutların
Senin düşlerin yok
Kolun kırılacak
Yen içinde kalacak
Anan, ninen, eben
Hep böyle demedi mi?
Özgürlüğünü
Evde baban
Evlenince kocan
Almadı mı elinden
Sen kadınsın kadın
Neyine senin özgürlük
Özgürlük senin neyine.
Bu Gün Sekiz Mart
Dünya Kadınlar Günü
SENİN GÜNÜN
Acaba kimin günü kutlanıyor?
Ağustos 4th, 2010 at 01:55Sevgili Sacide hanım, sizinde bu şekilde duyarlı olmanız beni çok sevindirdi. Şiirinizle katılımınıza çok teşekkür ediyorum...
Ağustos 4th, 2010 at 08:49Sevgili Nesrin,
Farklı yazılarla, gözlemlerle yine çok dokunaklı ve harika bir yazı olmuş.Keyifle seni takip ediyorum.
Ağustos 6th, 2010 at 19:51Sevgili Hülya çok teşekkürler.
Ağustos 9th, 2010 at 10:19Sayın Nesrin Ateş Şengülen yazınız çok hoş, keyifli.. Bir şey daha eklemek istiyorum. Doğudan verdiğiniz örnekler (ezilen kadınlar) maalesef büyük şehirlerde de görmek mümkün. Sadece giyimleri değişik. Saygılarımla...
Ağustos 9th, 2010 at 19:38Mesut Kaymakçı
Eğitimci - Yazar
Sayın Mesut bey; Zaten bende büyük şehirlerden bahsetmiştim. Buradaki kadınlarımıza değinmiştim. Ayrıca teşekkür ediyorum size okuduğunuz için. Saygılar.
Ağustos 13th, 2010 at 10:47kadınlar dert yatağı olupta yüzüğ gülen tek varlık. Kadınlarımız hayatları boyunca sevilmeyecek olsalar bile karşılıksız seven tek varlık. Seni gönülden kutluyorum hayatımda okuduğum en güzel yazıydı...Gözlerim dola dola okudum..
Ağustos 25th, 2010 at 12:28