Kadınlar Dimdik Ayaktayız!
Bulutlar gibi gri bir otomobil E-5 yolundan Üsküdar''a doğru 120 km hızla yol alıyordu. Aracın arkasından tutunarak giden çılgın gençlerin ayaklarında paten vardı… Tehlikeye aldırmadan güle oynaya çevresinde bakınanların şaşkınlığı
içinde gidiyorlardı… Guennes Rekorunu kırmak için mi? Tabi ki hayır!
İşte yurdumun insanı başka hiçbir ülkede olmayacak işleri başarıyorlardı! Yapılanlar yalnızca bunlarla mı sınırlıydı? Daha nice ilginç komik ve düşündürücü olaylara imza atmış bir milletiz. Bunları yazmaya kalksak sayfalar dolusu hikâye olur!
Bizim ülkemizin insanı gergindir. En ufak olayı büyütür de büyütür ve sonunda bir patlar elindeki pompalı tüfeğiyle önüne çıkanı mıhlar! Öyle neşelidir ki, düğün dernekte yeter ki sevinmesin! Hemen belinden çıkardığı silahını patlatıp merminin nereye gittiğini bilmez! Dalından kuşu da yere indirir, balkonda oturanları da! Yurdumun insanın gözleri bazen kördür… Okumaya okumaya güdük kalmıştır. Güdük kalınca da renk körlüğüne yakalanır! Örneğin trafik ışıklarında yeşil yanarken durur, kırmızı yanınca geçer. Hem de trafik polisinin gözlerinin içine baka baka… Trafik polisinin de umurunda değildir. Onu uyarmak ve ceza yazmak! Yurdumun insanı asabidir dedim. Siyasileri yeter ki televizyonlarda izlemesin. Hemen onları örnek alır! O da bağırır… Yeter ki görüşüne karşı bir hareketi görsün, eline ne geçirirse, satır, pala demeden önüne kattığı gibi herkesi boğa gibi kovalar! Bazen çok iyi bir hakem olur! Vallahi bıraksan daha futbolun kurallarını incelemeden birinci ligde maç yönetir. Hatta versen Dünya Kupası''nın finalinde bile düdük çalar! Bazen kahve köşelerinde onu bir görseniz… Her şeyi ben biliyorum edasıyla çevresine caka satar. Dişinin arasına sıkışmış etleri göbeğini kaşıyarak okey taşlarını bir kurcalar, şaşırırsınız! Kadınını gözü kırpmadan öldürür.
Hacısı hocası demeden kızlı- erkekli küçük çocuklarımıza bile tecavüz etme şerefsizliği ve sapkınlığını gösterirler! Otobüs muavinleri bile gözü karadır! Uyuyan kız yolcusunun yanına oturup mastürbasyon çekecek kadar da cesaretlidir!
Peki, bu yurdum insanın okuma ve araştırmayla arası nasıldır, dersiniz? Onu hiç sormayın. Onlar öyle okurlar ki… Gözlerinin artık feri kalmaz! Okumakla kalmazlar bir güzelde araştırırlar! Örneğin, liderleri çıkıp “19 yıllık IMF''ye olan 20 milyar dolarlık borcumuzun tamamını ödedik. Hatta onlara borç para bile verdik" dediğinde, aklına büyük borçlarımız gelince araştırarak Türkiye''nin 2015 yılı Brüt Borç Stok tutarının 450 milyar dolar geçtiğini öğrenir. Hatta liderlerinin döneminde 240 milyar dolar borç alındığını da öğrenir!
Yukarıdaki altı genç patenleriyle kaya dursun, yağmurlu bir günde üyesi bulunduğum Üçevler Kütüphanesi''ne yeni kitap almak için gittiğimde içerisi sessizdi. Yaşlı bir teyze gazete ve dergilerinin bulunduğu bölümde masasında gazetesini okuyordu. Gençler ise sessizlik içinde önündeki çalışmalarındaydı. Bilgisayar bölümündeki çocuklar ise araştırmalarındaydı. Raflarda kitabımı ararken bir odaya gözüm takıldı. Odanın içinde onu aşkın kadın ve bir öğretmen küçük bir tahta da belli ki eğitim veriyordu. Önce seminer zannettim. Öğretmenle göz irtibatı kurup yanıma gelmesi için rica ettim. Sağ olsun dersini kesip geldi. Dersini böldüğüm için özür dileyip tanıştık. Konuyu öğrenmek için Zehra Öğretmene “Seminer mi?" dedim. O da “Hayır. Kadınlara AÇEV aracılığıyla okuma-yazma öğretiyoruz" dedi… Mutlu olmuştum. Dünya da 800 milyon insanın okuryazar olmadığı bir ortamdan 10''u aşkın kadın cahillikten sıyrılacaktı. Bu yürekli kadınlara , “Sonrasız Kadınlar" adlı kitabımı imzalı vereceğimi söylediğimde öğretmenleri onlar adına çok mutlu olmuştu. “Diploma törenlerinin yakında yapılacağını, kitabınızı o zaman ki etkinlikte verirsiniz" dedi.
Gün gelip çatmıştı. On dört kitabıma “Okuma azminiz dünyayı değiştirecektir" notumu bırakıp Üçevler Kütüphanesi''nin altındaki Rota Cafe''deki etkinliğe gittim. Kadınların öğrenme mutluluğu ve azmi yüzlerine yansımıştı. Onların sevinçli hallerini görmek her şeye bedeldi. Zehra öğretmende siyah giysisi içinde şıktı. Onun da yüzünde sevinç vardı. Kardalenlerine diplomalarını verecekti. Diplomalarda kurdeleler, gül demetleri ise yanı başındaydı. Mikrofonu alıp konuşmasında, okuma-yazma sürecine destek veren Üçevler Kütüphanesi''ne, AÇEV''e (Aile ve Çocuk Vakfı) ve kitaplarımla destek verdiğim için şahsıma teşekkür etti. Yedi ay süren eğitim sürecini anlattı. Onların bundan sonra bol bol kitap, dergi okumalarını, yoksa hakkını helal etmeyeceğini, söyledi. Sonra mikrofonu bana verdi. Onlara, dünya da 800 milyon insanın okuryazar olmadığını ve bu durumun dünyanın kötü gidişatının sebeplerinden olduğunu, bu nedenle, kitap okumanın ne kadar önemli olduğundan bahsettim.
Törenin ardından kadınların özenle yaptığı pasta, börek vs.ler serin havada iyi giden çayın sıcaklığında yenilirken kısa sohbetimizde gerçek dinin önemi ve din adına kendilerini aldatanlara dikkat etmeleri" yönünde naçizane uyarılar ile yine okumanın ne kadar önemli olduğunun vurgusunu yaptım.
Diplomalarını alan kadınlara kitaplarımı imzalayıp verdim. Hepsi mutlu oldu. Etkinlikten ayrılacağım esnada Zehra Öğretmen yanındaki bir genci tanıttı. Kendisinin Üniversite sınava gireceğini ve çok heyecanlı olduğundan bahsetti. İsmi Ahmet''ti. Ona da kitabımı imzalayacağımı söyleyince, sevindi . Ama yüzü kızarık ve hareketlerinde depresyon belirtisi vardı. Titrer gibiydi. Onu içeriye davet ettim. Bir masaya oturup konuşmaya başladık. Yirmi gün sonra gireceği sınav için çok heyecanlı olduğunu, bunu üstünden bir türlü atamadığını söyledi. Ona, “Ailenden baskı mı var?" dedim. “Hayır" dedi. Hayatın sonu olmadığını, dünyada herkesin doktor, mühendis vs olmadığını, ticaretin veya farklı işlerinde yapıldığını, rahat olmasını vs telkinde bulunsam da o korkuyu atması için mutlaka yine de bir doktor desteği almasını söyledim.
Ah eğitim sistemimiz Ah! Ve iş alanın güvencesiz ve rekabet ortamının getirdiği işsizlik! İşte dünya insanlarının önemli sorunlarından birisiydi. Bu gencinde içine şimdiden virüs girmişti. “Ya kazanamazsam?" …
Peki, kazananlar ne yapıyordu? Birçok insan iş bulayım da ne olursa olsun diyor şu dönemde… İş seçme ve onu emeklilik dönemine kadar iş güvencesiyle zevkli bir halde yapma devri artık kapandı. Üniversite mezunları birkaç dil bilmesine rağmen iş bulamadan bunalıma girip hayatlarını bile karartıyorlar. Yani, iş, aslanın ağzından girdi, kıçından çıktı diğer birkaç aslanı dolaşıp duruyor! Eğitim zaten başlı başına bir sorun! Çocuklar yarış atı gibi… Soruların altındaki beş seçenek arasında ellerindeki akıllı sandıkları telefonlarıyla düşünme yetilerini kaybettiler! İmam Hatip Liselerinin çoğaldığı bir ortamda bu okulların birinde “Salavat Butonu" ile maket bir kabenin etrafında ihram elbisesi giyip tavaf yapan robotu bile TÜBİTAK gibi bilimsel bir kuruluşumuz onayladıktan sonra başka söze gerek kalmıyor!
Eğitim nereye gidiyor?
Denizcilik Fakültesi Mezunu Milli Eğitim, İletişim mezunu Kültür, Matematik profesöründen Savunma Bakanı olursa! Daha ne beklenir? Sanırım özellikle dünyada eğitimde birinci olan Finlandiya Eğitim sistemiyle Kanada Hükumetinin kabinesini iyi incelemek gerekiyor… Bunları bakanlıkta düşünürken, bir de aşağıya doğru bir inin ve kurumlarda makam alanları tek tek bir inceleyin. İşte o zaman nerelerde hata yapıyoruz, ortaya çıkacaktır.
Kalitesiz eğitim, kalitesiz insan yaratıyor!
Ekonominin bir kuralı vardır… “İyi para kötü parayı kovar" ama ne yazık ki, iyi siyasetçi, kötü siyasetçiyi kovmuyor ülkemde… Çünkü iyi seçmen sorunumuz, güncelliğimizi hala koruyor!
Ertuğrul Erdoğan
2016/Bursa