Kadın
Yeryüzünde yaratılmış şeref, onur, namus ve haysiyetin iki temsilcisinden birisi olan kadın, dünyanın her neresinde olursa olsun varlığı ile erkeğe eşit olan her kadın, dişiliğiyle de erkeğe eştir.
Dünyada kadın ve erkek birbirini tamamlayıp bütünleyen iki varlıktır. Her ikisi birbirini oluşturup tamamlar. Her ikisi bir araya gelmeden ikisi de var olup yaşamaz. Her ikisinin var olup yaşaması, birbirinin varlığına bağlıdır. Dolayısıyla her iki varlıkta yaratılışları itibariyle biribirine benzerlerken, erkek dişi olarak benzersizlikleri de her ikisini birbirinden ayırt etmektedir.
Kadın erkek arasındaki bu ayrıcalık gece ile gündüz gibidir. Onun için kadın erkek arasındaki eşitlik, ayrıcalık, farklılık tıpkı bir günü oluşturan gece ile gündüz gibidir. Onun için ne gecenin gündüze, ne gündüzün geceye bir üstünlüğü vardır. Her ikisinin varlığı birgünü oluşturur. Oluşan her gün hayatı, hayatta varlıkları oluşturup devamlılığını sağlar.
Devamlılıkta her iki taraf içinde eşitlik vardır. O da hayatın içinde saklıdır. Yaşanmadan anlaşılmaz. Çünkü egoların üstü bencillikten dolayı örtülüp kapatılmştır. Kimse kimseyi tanımak istemiyor. Sevip sevilerek yaşadığı hayatı paylaşıp kolaylaştırarsak güzel bir hayat yaşamak istemiyor. Çünkü külfetine katlanamıyor.
Kolaycılıkta hayatı ve birlikteliği ucuzlatıp değerini düşürüyor. Emeksiz hiç bir hayat güzel ve kalıcı olmaz.
Dolayısıyla işin başlangıcında fark edilip görünmeyen kadın ile erkek eşitliği, tıpkı bir günü oluşturan gece ile gündüzün her günü birbirinden farklı olmasına rağmen sonunda aradaki zaman farkının ortadan kalkıp birbirine eşit hale gelmesinde olduğu gibi bir şey.
Yıl içinde biri sürekli belirli bir zamana kadar uzar. Bir diğeride aynı zaman dilimi içinde sürekli kısalır. Sonunda da uzayan kısalan birbirine eşit hale gelir.
Bu bize dünyadaki hiçbir yaşamın rastgele olmayıp her işin denge üzere ölçülü olup, ölçülü yaşanacağını gösterir.
Demekki, birbirine benzer yaratılmış hiçbir varlık ne birbirine denk ne de birbirine eşittir. Denk ve eşitliği sağlayan bizzat yaşanılan hayatın kendisidir. Hayat içindeki tüm varlıkların ölçü içerisindeki dengeyi bozmayacak sevgi ve saygı çerçevesindeki yaşamıdır. Kendine benzer hiçbir varlığın kendi gibi olan hiçbir varlığa karşı üstünlüğü ya da alçaklığı yoktur.
Ancak birbirine benzer olan her varlık, birbirinin karşıtıyla var olup yok olur. Yayaşayıp varlıklarını sürdürürlerkende birbirlerine karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirerekte birbirlerinin eksiğini giderirler.
Onun için kadın erkek yaşadıkları hayat içinde sadece birbirlerinin eksikliklerini gidermezler. Her ikisi de birbirine karşı hayatın içinde çekim alanı oluşturarak kendi varlıklarının devamını da sağlarlar.
Onun için kadın ve erkek sadece kendi egoları için yaşamazlar. Dünyadaki varlıklarının devamı içinde birbirlerine karşı görev ve sorumlulukları vardır. Bu görev ve sorumluluğun yerine getirilmesi için de elbette birbirlerine muhtaçtırlar.
Bu ihtiyaç ve muhtaçlık insanı, insanlıktan çıkarmamalı. Kadın kadınlığını, erkekte erkekliğini bilmeli.
Ancak bu şekilde kadın, kadın olur. Erkekte erkek olur. Aksi takdirde ne idiğü belirsiz bir varlık olur. Bu da kadının toplumdaki yaşantısını ister istemez zora sokar. İşte burada zoru bozup kadına hayatı kolaylaştıracak olan yasalardır.
İşte o zaman, birbirine benzer fakat birbirinin karşıtı olarak yaratılmış olan bu iki varlık, her ne kadar birbirini tamalayıp hayatı birlikte yaşayıp devamlılığını sürdürmede birbirlerine muhtaç olsalar da ister istemez yaratılışları itibariyle elbette birbirlerinden faklıdırlar. Yaratılışlarındaki bu farklılıklarda elbette aralarındaki eşitliği bozar. Eşitliği bozan en belirgin özellik, en büyük fark, güç farkıdır.
Her yerde hak, hukuk ve adaleti güç oluşturur. Güç sağlar. Güçsüzün hakkı, hukuku ve adaaleti olmaz. Hak, hukuk ve adalet sahibi olunmayınca; para, mal, mülk sahibi de olunmaz.
Onun için çağdaş bir ülkede adalet sadece güçlüden yana değil, güçsüzün de güçlü kadar hak ve hukukunun korunup sağlanamsı için kurulup oluştuurlur.
Adalet mülkün temeldir. Temelinde adalet olmayan her mülk, her temel yıkılır. Onun için bir ülkede adalet; Deveyle pireyi, kralla köleyi bir ederse işte o zaman o ülkede adalet var demektir. Milleti özgür ve yıkılmaz demektir.
Yoksa kadın her yerde kadındır. Her yerde hepimizin anası, bacısı, teyzesi, halasıdır. Kadın, ister köylü, ister şehirli, ister okumuş, ister cahil olsun. İster Amerikalı, ister Türk, ister Avrupalı, ister Asyalı, ister Avrupalı olsun. Dünyanın her neresinden olursa olsun kadın, kadındır. Kadın anadır.
Analarımız, hangi ırktan, hangi ten ve renkten, hangi milletten hangi soy soptan olursa olsunlar, kadınlıkta, analıkta hiç birinin bir diğerinden bu bağlamda hiç bir farkı yoktur.
Ancak bu fark erkeğin menfaati olduğu her yerde bozuluyor. Kadın, sadece kadın olmaktan değil, insan olmaktan da çıkarılıyor. İşte asıl sorun burada başlıyor.
Bu insanlığın yaratılışından beri hep böyledir. İnsanlık var oldukça da bu hal üzere bu oluşum, hep böyle devam edecektir.
Dolayısıyla her doğup var olan kızımız, bacımız, sonunda hepsi bir eş, bir kadın olup ana olmaya namzettirler.
Erkeğin kadına oranla daha güçlü yaratılışı, günümüz dünyasında kadının hak ve hukukunun sağlanıp korunmasında sorun oluşturuyor. O da toplum vicdanını yaralayıp rahatsız ediyor.
Sorun burada kadında değil, haktan, hukuktan yana adaletli olmayan erkektedir.
Yoksa Havva anamızdan beri kadın, kadındır. Hep doğurur, besler, büyütür, yaşatır. O günden bu güne hiçbir şey değişmemiştir.
Nesiller boyu varlığımızın devam edip çoğalmasını sağlayan kadınlarımızdır. Bu gün biz neysek kadınımız o. Kadın neyse biz de o'yuz. İçinde yaşayıp var olduğumuz toplumda, dünya da bu gün O'dur.
İnsan için doğmak değil, yetişmek önemlidir. Dünyanın güzelliği insana, insanın güzelliği eğitime, eğitimdeki güzelliğin en büyük payı da analarımıza aittir. Çünkü çocuk için dünyada okunacak en güzel ve en büyük kitap anadır.
Çoçuğun gözünde anadan büyük kitap, anadan büyük arkadaş yoktur. Çocuk için ana herşeydir.
Ben çocukluğumda (üç yaşımda) annemden üç gün ayrı kaldım. Üç gün ağladım. Halbu ki babm üç beş ay çalışmak için evden ayrılıp giderdi. Hiç ağlamazdım. İşte en basit bir örnekle çocuk için ananın önemi. Başka söze gerek var mı?
Dünyanın en büyük zenginliği ana olan kadınımızdır. Onun için bizleri yetiştiren tüm kızlarımızı çok iyi yetiştirmek zorundayız. Toplumun çağdaşlığı, medeniyeti geleceği tümden onların iyi yetişmişliklerine bağlıdır.
Bu gün dünyada her ne varsa hepsinin kaynağında kadın vardır. Kadınları iyi öğrenim görmüş, iyi eğitilmiş, iyi yetiştirilmiş tüm toplumlarda insanlar daha huzurlu daha mutluyken, diğerlerinde bu oran çok daha düşüktür.
Bunun böyle olduğuna inanmak için illaki bir istatistik yapıp doğruluğunu kanıtlamaya gerek yoktur. Azıcık aklı olan bunun böyle olduğunu bilir.
Bu gün dünyamız daha iyi olmanın arayışı içinde. Ancak bu arayışta birçok insan hak etmediklerini isteyip arzuladığından huzur bulup mutlu yaşamaları da mümkün değildir.
Mümkün olmayanı arayan insanlık bu gün zordadır. Onun için dünyadaki bütün kadın ve erkekler hep arayış içindeler.
Arayış içindeki insanların sayısı her geçen gün artığından toplumdaki çarpık ilişkiler de o denli artıp çoğaldı. Artıp çoğalan ilşkiler her yeri kirletti. Ateşi yakmaz, gökyüzünü ağlamaz, suyu akmaz, toprağı verimsiz, ağacı meyvesiz etti.
Çevre kirleniyor. Kirlenen çevrede insan yaşayamaz hale gelip bozuluyor. Her geçen gün erkeğin yakışıklılığı, kadının güzelliği kaybolup gidiyor. Bu kaybolup gidişin yanı sıra birde toplumda erkeğin kadına, kadının erkeğe doğru dürüst güveni kalmadı.
Toplumumuz özgürleşip güzel yaşayalım derken her geçen gün biraz daha eski güzelliğini kaybedip çirkinleşiyor.
Üretmeden tüketen koca bir toplum olduk.
Hiç kimseye bir şey denmiyor. Herkes ne oldum delisi oldu. Kimisi aç, kimisinde doyumsuzluk had safhada. İnsanların arzu ve istekler çoğaldı. İhtiyaçları farklılaşıp değişti. Huzur ve mutluluk bizden uzaklaştı.
Kadın erkek hep beraber çağdaşlaşıp güzel yaşayalım derken ne oldum delisi olup hep birlikte insanlıktan çıktık.
Onun için şimdi kadınımıza daha çok iş düşüyor. İnsanımızı çağdaşlaştırıp sosyalleştirerek toplumumuza çok daha güzel bir hayat sunup yaşatabilmemiz için kadınımızı yeni baştan yaratmamız gerekir. Aksi takdirde sonumuz umutsuzluk içinde karanlık olur.
Kadını aydınlat ki, bütün dünya aydınlansın…
08.03.2013
Cahit KARAÇ