Kaderde İntikam Alır
Zilin sesiyle uzandığı kanepeden kalktı. Yavaş adımlarla kapıya doğru yürüdü. Elindeki zarfı uzatan postacıya teşekkür ettikten sonra salona geçerek koltuğa oturdu. Zarfı açarak kâğıda baktı. Boşanma davasının mahkeme tarihini yazıyordu. Ruhundaki ıstıraplar kalbini de hırpaladı. Başını arkaya yasladı. Uzun zaman kımıldamadan öylece durdu.
Elindekini sehpanın üstüne koydu. Yerinden doğruldu. Bezgin bir hayatın ortasından sürüklenircesine pencereye doğru yürüdü. Ellerini pantolonunun cebine soktu. Güneş gökyüzünü turuncuya boyayıp, tepenin ardına saklandığı vakitte, dalgın gözlerle dışarıyı seyretti. İçinden; “Anlıyorum seni Sibel, bende bir zamanlar senin yaptığını yapmıştım.
Meğer ne acıymış. Kader Beyza’ nın intikamını alıyor benden.” dedi. Gözleri boşluğa daldığında Beyza için hazırlanan dört yüz on altı no.lu odayı düşündü. Saatlerce süren ameliyat, bekleme salonundaki yakınlarını nasılda endişelendirmişti. Gözü yaşlı annesi dualarla kızından hayırlı haber beklerken, kendisinin nasılda acımasız olduğunu hatırladı. Doktor, ”Çıkan sonuçlara göre durum iyi değil, rahim ve yumurtalıklarını tümör kaplamış. Şunu da demeliyim maalesef anne olamayacaksınız… Hemen ameliyata almamız gerek aksi halde…” dediğinde Beyza’nın hayatını değil de, çocuğunun olmayacağına üzülerek, çareler düşünmeye başladığını hatırladı.
“Oysa ne çok sevmiştik birbirimizi.” diyerek alnını pencerenin camına dayadı.
Göz pınarlarından süzülen damlalar yüzünü yakıyordu sanki. Sibel’in“ Sen seviyorum ama senden ayrılmak istiyorum. Bende anne olmak istiyorum anla beni.” Sözleri kulaklarında tekrar tekrar yankılandı.
Yanaklarından süzülen damlalara aldırmadı. Akşamın kızıllığı yerini karanlığa bırakmak üzereydi. Sokak lambaları ise soluk ışıklarıyla ortalıkta endam ediyordu. Gözü evinin karşısındaki çocuk parkına ilişti. Salıncakta bir çocuk sallanıyordu. Bir müddet onu seyretti. İçinden “Keşke o çocuk benim…” dedi. Gökyüzüne baktı hava henüz tam kararmamıştı. “Ilık ve sessiz bir akşam, oysa benim içimde tufanlar kopuyor. ” diyerek derin bir nefes aldı.
Kollarını göğsünde bir birine kavuşturup, amaçsızca dışarıyı seyrederken onu düşündü. Çalışma masasına geçip sandalyesine oturdu. Başını elleri arasına alarak bir zaman öylece durdu. Şakakları zonkluyordu. Önünde duran boş kâğıda baktı. Kalemi eline aldı.
"Nasılda gafletteymişim. Seni hakkıyla anlamam için aynısını yaşamam gerekiyormuş. Şimdi utanıyorum kendimden, sana yaptığımdan, İnsanlığımdan. Meğer dediklerimle, yaptıklarımla imtihan olacakmışım da haberim yokmuş. O sözleri sana söylerken nasılda zalim olmuşum, nasılda mağrurlanmışım. Senin nasıl kahrolduğunu yeni anlıyorum Beyza.
Senden af dilemeğe utanıyorum. Nasıl dilerim ki? Her kelimem tek tek aklımda, senin çocuğun olmayacak artık, senden boşanmak istiyorum diye bağırıp çağırmıştım. Sende hakir gördüğüm halleri şimdi en acısıyla ben yaşıyorum. Ah… Beyza benim gençlik sevdam, içimin dinmeyen sızısı, nasıl ki ben sana acımasız oldum, kader de bana acımasız olup, senin intikamını aldı benden. Yıllardır gördüğüm tedavinin sonucunda bana dedikleri ‘Senin çocuğunun olması mümkün değil.’ sözü oldu. İlk duyduğumda yıkıldım Beyza. Sende böylemi yıkılmıştın. Sonra eşim de beni terk edip gitti, tıpkı benim sana yaptığım gibi. Bitkinim, yorgunum Beyza. Boşlukların en karalığındayım. Bütün çarelerin tükendiği yerdeyim. Yalnızım, çok yalnızım. Kahredici duyguların esiri oldum. Affet beni, tut elimden çıkar içimdeki uçurumlardan.” Yazdığı kâğıdın üzerinde uykuya daldı.
Canının acısıyla uyanarak başını masadan kaldırdı. Kolu ve boynu uyuşmuştu sağa sola hareket ettirdi. Yazdıklarına gözü ilişti. Uzun uzun kâğıda bakıp içinden, acılar derine inse de kaybolmuyor Beyza. Hayatsa çok acımasız intikamını almadan son bulmuyor. diyerek odasına doğru yürüdü.