Kabahat Kimin?
Akıllı ve erdemli insanlar şu veya bu şekilde bir hatası, kusuru olduğunda nerede hata yaptığını bulabilmek ve hatanın bir daha tekrar etmemesi için samimi bir arayışa girişir. Biz toplum olarak nedense bu kaideye pek yüz vermedik. Hep aynı duvarlara toslayıp duruşumuz zaten bunu yüzümüze vurup duruyor ama anlamak galiba işimize gelmiyor.
Yeteri kadar çaba sarfetmeden, akşamdan sabaha sonuç alma hevesi, herşeyde olduğu gibi hayati önemdeki sorunlarımıza yaklaşımımızda bile yakamızı bırakmıyor ki bunları üçer-beşer çözüp de rahata kavuşalım. Hep birşeyleri atlıyoruz..
İşte maden faciaları.. İşte diğer sektörlerdeki iş kazaları ve can kayıpları.. İşte gazetelerin üçüncü sayfalarına girmek için izdiham oluşturan diğer tatsız hadiseler.. İşte siyaset ve medya dünyasında yaşanan ve aklı başında bir topluma yakışmayacak nâhoş şeyler.. İşte imar ve restorasyon garabetleri.. Say sayabildiğin kadar.
Bana kalırsa, biz asıl hayati hatamızı nerede yanlış yaptığımızı ararken yapıyoruz. Meseleye bütüncül yaklaşmak yerine en kolayından ve bize dokunmayacak bir veya birkaç günah keçisi bulduk mu bütün suçu on(lar)a yükleyip işin içinden sıyrılıyoruz. Taa ki, bir sonraki duvara toslayıp bu toslamanın da bizim için bir milat olması temennisi dudaklarımızdan dökülene kadar. Bu fasit daire sürüp gidiyor..
Oysa en acıklısı, çok sayıda da olsa, devasa boyutlarda da olsa; her yüzleşmemizde bizi çılgına çeviren, bunların kendi ayağımıza geçirdiğimiz (veya geçirilmiş) bir pranganın halkaları olduğunu hissettiren bu çelikten fasit dairenin kilidini açacak bir maymuncuk elimizde dururken çaresizce kıvranıp homurdanmakla yetinmektir. O maymuncuk akıldır; ve biz insana verilmiş bu eşsiz nimeti ve ayrıcalığı yine insana yakışır tarzda baş tâcı edip yolumuzu aydınlatacak bir ışık bilmek yerine ayaklar altında sürünmeye mahkum edersek; hiç kendimizi kandırmayalım, bu batağın içinden çıkma arzumuz bir ham hayalden ibaret kalacaktır.
O şunu yaptı, bu bunu yapmadı kabilinden birkaç hüküm savurduk mu rahatlıyoruz. Böylece analiz, teşhis ve tespit faslını halledip(!) zaten yan cebimizde hazır olan sarı ve kırmızı kartları ilgili hataların sahibine gösterdikmi sıra geliyor herşeyin sütliman olmasını beklemeye. Lakin olmuyor, olamaz.. Bir daha yazalım; olamaz!!!
Sen ey toplum!. "İnsan"ın, diğer canlılara göre emsalsiz yetenekleri ve üstünlükleri yanında bir o kadar zaaflarının ve süfliyâta meylinin olduğu dersini yeterince çalışıp, çıkardığın dersleri geleneklerine, kurallarına, mevzuatına, kültürüne yeterince yansıttın mı?..
Sen ey toplum!. Şantiyede elektrikli matkabı bir yerden bir yere götürürken kablosunu yular yapıp fişinden tutup sürükleyen işçinin; üç kuruş fazla kazanacağım hırsıyla maiyetinde çalışanları babasının azat kabul etmez kölesi gören işverenin durumlarını -birini diğerinden daha önemsiz görmeden- uykularını kaçıracak kertede zihin sancılarına konu ettin mi?..
Sen ey toplum!. Dünyada belki de üzerinde hiç ihtilaf olmayan bir evrensellikte kabul görmüş trafik kuralları ortada iken; ambulansa geçit vermeyenlere, emniyet şeridini kullanmayı müktesep hak gören tımarlı sipahilere, yolcuları pencereden sarkmış asker uğurlama konvoylarına bön bön baktın mı?.
Sen ey toplum!. "Güven kontrole mani değildir" düstûrunun hikmetini yeterince hazmedemeyişimizin bize kaça patladığını idrak ettin mi?. Sonu niza'ya çıkan, dolayısıyla, ya mahkeme salonlarında veya onulmaz kırgınlıklarla biten ortaklıklarda bu hazımsızlığın payını hiç düşündün mü?.
Sen ey toplum!. Bir taraftan kendini beşerin en mümtaz ve necip kavmi bilirken diğer taraftan "bu memlekette dürüst çalışanın, işini iyi yapanın işi zordur; bedel öder" kanaatinin neredeyse nass haline gelmiş olması, bu tenakuz, niçin uykularını kaçırmıyor?
Sadede gelirsek; eğer akıl denen maymuncuğu kullanıp, bir kısmını nazara verdiğim bu deli zincirinin halkalarını bir bir parçalayıp atmazsak, şimdiye kadar olduğu gibi istikrarlı bir şekilde bağıra çağıra yerimizde saymaya devam ederiz.
Hasıl-ı kelam; ikide birde facia ile, belki kaza denmesi bile caiz olmayan kazalarla karşılaşmamak, bu sonu gelmez problemlerimizi tıpkı aklını kullananların başardığı gibi kabul edilebilir seviyeye düşürmeyi eğer samimiyetle istiyorsak; akıl maymuncuğunu öncelikle herşeyi içinden çıkılmaz hale getiren zihinlerimizdeki prangaları çözmek için kullanmaya başlamalıyız.
"Farzdan evvel farz" olan budur.