Jüristokrasinin Son Çırpınışları
Manzara şu: Danıştay'ın kuruluş yıldönümünde, Anayasa Mahkemesi'nde muhatap olduğu
saygısızlığa rağmen Başbakan Erdoğan, bu yıldönümüne de katılıyor. Salonda Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan, Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı ve Genelkurmay Başkanı gibi devlet protokolünün önde gelen isimleri var. Danıştay Başkanı, konuşmasında idari yargının sorunlarını da müeddeb bir üslûpla dile getiriyor. Lâkin Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, konuşma süresini üç misli aşarak, hukuku bir yana bırakıp en ucuz şekilde siyaset yapıyor.
Bu siyasî nutkunda, huzurunda bulunduğu koskoca Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nı en haksız ithamlar ve iftiralarla sözde eleştiriyor ama aslında hakaretler yağdırıyor...
Feyzioğlu'nun bu partizanca konuşması karşısında eğer daha önceki vurdumduymaz Başbakanlarımızdan biri olsaydı, "Aman bir mesele çıkmasın" diye düşünerek sükût ederdi. Ancak Başbakan Erdoğan Türk Milleti'ni, bu aziz milletin iradesini temsil etmenin şuurunda tâviz vermeyen bir demokrat olduğu için bu saldırı karşısında ayağa kalkarak Feyzioğlu'nu sert şekilde ikaz etti.
Başbakan Erdoğan'ın bu jesti, kendisine haksız olarak atfedilen fevrî ve sert mizaçla açıklanamaz.
Zira Başbakan, AYM Başkanı'nın yaptığı gibi, bu kişinin de gözlerinin içine bakarak hakâretamiz şekilde söylediği lâfıgüzâf için sinirlenerek bu jesti yapmış değildir. Başbakan'ı artık, Türkiye'nin aleyhindeki odaklarla birleşen yabancılaşmış aydınımızın demokrasi maskesi arkasında yaptığı mesnetsiz iddialar da çok fazla ilgilendirmiyor.
Lâkin Başbakan'ı en çok üzen iddialar; "Uludere'de savaş uçaklarınca paramparça edilen 34 yurttaşımız, Sivas'ta, Kahramanmaraş'ta, Çorum'da katledilen canlarımız" şeklindeki bölücü ithamlar ile Güneydoğu'da terörle mücadele adına işlendiği iddia edilen "cinayetler" iftirası. Ayrıca Başbakan Erdoğan, büyük Van Depremi'nden sonra devletin ve milletin depremzedelere nasıl sahip çıktığını; iki yıllık kısa bir sürede Van Şehrini modern bir şekilde nasıl yeniden inşâ ettiğini çok iyi bildiği için, bu başarı konusunda yalan söyleyen ve Türkiye'yi parçalamak isteyen ırkçı- bölücülere destek veren konuşmacıya karşı çıkmıştır. İşte, Erdoğan'ı asıl isyan ettiren bu nankörlük ve ihanettir.
Bu olay, Türkiye'de millet iradesine ve demokrasiye karşı jüristokrasinin son çırpınışıdır. Artık, şu gerçeği aydın geçinen, halkı hor gören, tepeden inmeci jakoben elitlerin görmesi gerekir:
Türkiye'de egemenlik kayıtsız ve şartsız Türk Milleti'nindir. Darbecilerle işbirliği yapan, 27 Mayıs'ta, 12 Eylül'de, 28 Şubat'ta postal yalayıcılığı yapan darbe artığı kudurmuş hukukçuların devri geçmiştir.
Hukuka, adalete, yargıya elbette saygılıyız. "Hukukun üstünlüğü" aslâ "Hukukçunun üstünlüğü" demek değildir. Milletin seçtiği ülkenin Başbakanı'nı azarlayamazsınız.
Herkes haddini bilsin!... Demokratik nizam içinde elbette düşünce ve düşünceyi ifade hürriyeti vardır ama terbiyesizlik etme hürriyeti yoktur. Buna tevessül edenler hak ettikleri cevabı alırlar.
Metin Feyzioğlu eğer Kılıçdaroğlu'nun yerine CHP Genel Başkanı olmak ya da cumhurbaşkanlığına 'çatı adayı' olarak gösterilmek için bunu yapıyorsa, bilsin ki bu ucuz siyaset hiçbir şekilde geçerli olmaz. AYM ve Danıştay salonları siyaset mahâlleri değildir.