İzmir’in Kavakları
Denizi olan şehirlerde yaşayanlar biraz olsun şanslıdırlar. Onların kordon boylarının ihtişamı bambaşkadır. Gecenin mehtabında ay ışığının denize yansımasını seyre dalıp, romantik bir müziğin eşliğinde yürürken, belki de bir anda şair bile oluverirsiniz.
İş çıkışında kendinizi kordon boyuna atıp, martıların deniz üstündeki serenatlarıyla birlikte deniz kenarına iliştirilmiş köhne bir masada bir yudum sıcak çayın tazeliğinde gününüzün tüm yorgunluğunu atıverirsiniz. Veya, Çingene kadınlarının deniz kenarında el ele ve göz göze dolaşan sevgililere yaklaşıp, fal bakma veya bir gül satma mücadelesini gülümseyerek izlersiniz.
Hani, “ İzmir’in Kavakları, Dökülür Yaprakları…” diye devam eden güzel bir şarkısı vardır.
Evet, Ege’nin incisi, Cumhuriyetimizin kurulmasında önemli bir yeri olan İzmir’den bahsetmek istiyorum. İki yıl önce köşe yazılarıma başladığım www.hikayeler.net sitesinin yazanları ile tanışmak için Kordon’daydık. “Sanal Alem” kavramını, Yunanlıları denize döktüğümüz gibi, bizde Kordon boyuna döküvermiştik. Şarkıların o güzel nameleri ve sitenin değerli yazanlarının seslendirdiği şiir resitali ise akşamın ilerleyen saatlerine kadar dize olup yürekleri sıcaklaştırmıştı.
Evet, bu güzel şehrimizi farklı buldum. İnsanların bakışlarının ışıltısında gururu, yani Cumhuriyetimizin faziletini gördüm. Bakmayın siz başkalarının “Gavur İzmir” yakıştırmasına, böyle söyleyenler, önce kendilerine aynada bakıp, sonra da, Kordon’daki “ Cumhuriyetin İzmirlileri” anıtına bir göz gezdirsinler. Orada, Türkiye’nin siyasetine, sanatına, sporuna, damgasını vurmuş nice değerlerin Cumhuriyete ve geleceğe olan katkısını görecektir.
Bakınız, “Gavur” lakabını utanmadan yakıştırılan o güzel İzmir’imiz, bağrından kimleri çıkartmış; Yunanlılara ilk kurşunu sıkan ve şehit olan gazeteci Hasan Tahsin, 1902’lerde padişah aleyhine faaliyetleri nedeniyle tutuklanıp Adana’ya götürülen, sonrada Rodos’a götürülmesine isyan edip, cinnet geçiren ve kendisini kuyuya atan Tevfik Nevzat, Yine Cumhuriyetimizin kurulmasında cephelerde savaşmış, Atatürk’ün silah arkadaşı İsmet İnönü ve Yüzbaşı Selahattin, 19 yıl siyasi hayatında üç dönem Sağlık Bakanlığı yapmış Behçet Uz, 23 Aralık 1920’ de Nakşibendi tarikatına bağlı ve başları olan Derviş Mehmed’in çevresinde örgütlenen gericilerin, şeriat istemi ile Menemen sokaklarında harekete geçerek yaptıkları isyanı önlemeye çalışırken acımasızca öldürülen Mustafa Fehmi Kübilay, yine Türk Devrim Tarihi’nin önde gelen isimlerinden Mahmut Esat Bozkurt, Gazeteci Mustafa Necati, Köy Enstitüleri’nin mimarı 1938-1946 dönemlerinde Milli Eğitim Bakanlığı yapmış, ünlü şairimiz Can Yücel’inde babası Hasan Ali Yücel, İlk Milli Eğitim Bakanlarından Vasıf Çınar ile Rüştü Saraçoğlu
Peki, Atamızın “ Herkes Cumhurbaşkanı olabilir ancak, Sanatçı olamaz!” dediği İzmirli sanatçıları merak ettiniz mi?
Türk Müziğinin usta bestekarı Avni Anıl, 20. Yüzyılın “Dede Efendisi “ unvanlı 1869 doğumlu Bestekar Rakım Elkutlu, 1907-1991 yıllarında yaşamış Ahmed Adnan, Rüştü Şardağ. Yazar ve Şairlerimizden; Atilla İlhan, 1847-1912 yıllarında yaşamış, “Her biri kendince zulüm etmekte/İnsan bir memur görünce eşkıya sanıyor/Ey zavallı, boş yere yakınma, bağırıp çağırma/ Çünkü ezilenlerin ahını işiten hükümet bunu musiki sanıyor!” diyen hiciv şairimiz Mehmet Eşref ile Salih Birsel, Muzaffer İzgü, İlhan Berk, Halikarnas Balıkçısı lakaplı Cevat Şakir Kabaağaçlı ve Tarık Dursun K.
Ünü yurtdışına taşan ve “ İzmir, tatlı ve sevgili şehrim/ Bir gün şayet senden uzakta ölürsem/ Beni, sana getirsinler/ Fakat mezarıma götürülürken/ “Öldü” demesinler, “uyuyor” desinler, tatlı İzmir’im, diyen ünlü şarkısı Derio Mareno ve Beste fabrikası ile büyük yorumcu minik serçe, Sezen Aksu. “ Aşkı görmedik, bilmedikse/Kim bilir hangi Eylül bir daha/ Hangi uzak Haziran” dizelerini yazan Necati Cumalı, Sinemada; Ayhan Işık, Hüseyin Baradan, Çolpan İlhan.
Sporculardan; Metin Oktay, Altay’ın unutulmaz Arap lakaplı yıldızı Vahap Özaltaylı, Göztepe’nin unutulmaz teknik adamı Adnan Suvari.
Güzellik kraliçeleri Ayfer Feray, Arkeolog Ekrem Akarpa, Türk Eczacılığın duayeni, Süleyman Ferit Eczacıbaşı, Ressam, Şerif Bigalı ve burada yer yeremediğimiz daha bir çok değerler.
Hamdolsun, böylesi insanlarımız her şehirde olduğu gibi İzmir’de de var ve Modern Türkiye’nin mihenk taşları olmaya da devam edecek!
İzmir’in güzel Kordon boyunda rüzgar tüm şiddetini gösteriyor, kararan bulutların ardından sızan birkaç damla yağmur dökülse de vapurun çığlıkları durmak bilmiyordu.
Oturduğum bankta denize olta atanların umutlarını izliyorum. Zayıf, yaşlılığın sonlarına yaklaşmış, pantolonu ütülü, kravatlı ve şık bir beyin hemen yanı başımdaki çöpleri karıştırıp içinden seçtiği geri dönüşümleri yanında taşıdığı poşetlere doldurmasına bir anlam veremedim.
Göz göze geldiğimde, kanlı gözlerin umutsuz bakışlarının ne demek istediğini hemen anlamıştım.
Sanırım, buda bizim İzmir’e Cumhuriyetten sonra armağan ettiğimiz kahramanlardan olsa gerek! Yoksa şair Eşref taşlamalarında haklı mıydı?
Ne dersiniz?
Güzelliklerde buluşmak dileğiyle.
Sevgilerimi sunarım.