İyiler ve Kötüler
Birbirine zıt olan her iki şeyin de şeklen birbirine benzediği bir gerçektir. Acı suyunda tatlı suyunda berraklığı duruluğu vardır. Şunu bil ki; tatlı suyu, acı sudan ayırt edecek kişi, ancak zevk sahibi olan, onları tadabilen kişidir. (Mesnevi)
Yaşamış olduğumuz hayat içerisinde de birbirinin zıddı birçok olay yaşanır ve insan bu zıtlıkları ayırma kabiliyetini edinmişse olayların içindeki ince çizgileri ve sınırları birbirinden ayırabilir. Münafık ve mü’min namaza beraber gelirlerse de, münafığın gelişi ibadet için değil, gösteriş içindir. Dışarıdan bakıldığında her ikisi de ibadetlerini yapmak için gelmişlerdir fakat iki farklı şehrin temsilcileri gibidirler. İrade de iki ayrı şehri temsil eder. Bir; iyi yönümüzü, iki; kötü yönümüzü.
Bir de iradeyi yönlendiren üçüncü etkenler vardır. Anne, baba, kardeş, örf ve adetler vs. bunlar da iradenin iyiye ve kötüye kullanılmasını etkileyen etkenlerdir. Tatlı su değil de acı suyun tadını bilenler; kendi tutku ve arzularına yenilmeye çalışan kişinin kötü bir yola sapmaması için, nefsine uymaya azmetmiş bir insanı iyiliğe davet eder, uyarır. Yeri gelir tokat gibi sözlerle uyanmasını sağlar, ya da sağlamaya çalışır. Bu ikazlarla uyarılan kişi sanır ki uyaran kişi kendisinin kötü olduğunu düşünür veya kötü bir insanmış psikolojisine kapılır.
Peki, insanlar kötü müdür gerçekten? Yoksa damarlar da dolaşmaya yemin etmiş nefs-şeytan mı suçludur?
İrade kaynağının iyi veya kötü kullanılması kişinin iyi veya kötü olması tasavvurun da etkili bir süreçtir. Cüz-i iradenin insana verilmesi boşuna değildir. İyi veya kötünün kıblesi olan iradenin yönlendirilmesi; iyiliğin veya kötülüğün ibresini gösterir. Bazen de tam tersi durumlar yaşanır. Sizi kötülük yapmaktan alıkoymak isteyen varlıklara karşı bir savaş başlatılır. Tek gayesi, ahiret ve dünya mutluluğunu haza, şehvete satmamaktır/engellemektir. Bir bakıma sizi korumak/kollamak .. dünya ve ahiretin cehenneminden sizi sakındırmaktır. Böyle davranılsa bile, zıt olan bakış açıları (uyaranı) kötü biri olduğunuz damgasını size vurabilir. Mehmet Şeker abimizin bu konuya ilişkin şu sözlerini unutmamalı: “Sevgiyi sevmek, düşmanlığa düşman olmak inançla coşan bir kalbin en mümeyyiz vasfıdır. Herkesten nefret ise ya gönlü şeytana kaptırmışlık veya bir cinnet eseridir. Sen insanı sev ve insanlığa hayran ol! Aç herkese, açabildiğin kadar sineni; ummanlar gibi olsun! İnançla geril ve insana sevgi duy; kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın mahzun bir gönül!... (Müspet Hareket, M. Şeker)
Bu yüzden uyarıcı olmaktan, kötü damgasını yesek bile vazgeçmek yok, darılmak yok, küsmek yok. Burada doğru olan tek bir yol vardır. Allah’ ın emrettiği çizginin dışına çıkmamak… Sizi korumak isteyen varlığa karşı savaş açmak ve orta yolu bulmamak en çok kimin canını yakar. İnsan binlerce kez yanlış yapar mı veya temelde alınan bilgiler ışığında yapmış veya yapacak olan fiillerinin bağışlanması için vicdanını mı devreye sokar?
Kötülük ve iyilik, çamur ve nur karışımı insan; yeryüzünün halifesi konumundadır. İnsan, insan olma şerefine nail olurken bazen de hayvanların en aşağısına düşebiliyor. Sizin kendinizi değersizleştirmemeniz için çırpınan insanları, size el uzatan elleri neden geri çeviriyor ve intikam alırcasına kin güdüyorsunuz. Sizi; meleklere uzanan yollar da yürütmek isteyen ayaklara neden gem vurup, arkanızı dönüyorsunuz.
İnsan; Hz. İnsan olduğu için saygı duyulması gereken yegâne varlıktır. İnsan insana; kendisini var edenin; var etmiş olduğu “öz” için saygı duymalıdır. Hz. Muhammed (sav) Hz. Fatıma içeri girdiği zaman ayağa kalkıyor. Peki, ama neden? Çünkü Hz. Muhammed (sav) insanda Allah’ ın tecellisini görüyor. İyi ve kötü, şeytan ve melek insanın içinde de olsa; Allah insanlara; kötülük yaptığı zaman “tövbe çizgisine dâhil olmasını istiyor. “…Çünkü insan zayıf yaratılmıştır.” ( Nisa – 28)
Sadi Şirazi anlatıyor:
Bir gece Mekke çölünde uykusuzluktan adım atacak halim kalmamıştı. Başımı koydum ve deveciye, beni rahat bırak, dedim.
Deveci dedi ki:
Kardeşim; Haremi Şerif öndedir. Haramilerse arkadadır, gidersen canını kurtarırsın, uyuyup kalırsan ölürsün. Gece çölde dikenli ağacın altında yatıp uyumak tatlı ve zevkli bir şeydir ama canından vazgeçip ölüp gidersin.
İşte size iki seçenek;
Ya arzularınıza, ihtiraslarınıza yenilip dünyanızı da, kendinizi de ve sizinle beraber olanları da, bu dünyadaki cehennemi yaşatıp arzularınıza, isteklerinize teslim olacaksınız.
Ya da size uzanan cennet ele küsmeyip Allah’ a şükredip, içinizdeki cennete bütün sevdiklerinizi de davet edip, dünya ve ahiret yolculuğunda birlikte olacaksınız.
Seçim sizin…