İyi ki, Varsınız!
Şirketimizin 19., gazetemizin 7. yıl kutlamasına katılan; tüm dostlarımıza, meslektaşlarımıza teşekkür ediyoruz. Bir hafta boyunca köşemizde ve gazetemizde davetimizle ilgili yazdık, ilanlar yayınladık. Kimseye özel bir davetiye göndermedik. Kimseye mesaj çekmedik. Duyurduk ve mutlu günümüzde yalnız bırakılmadık.
Gözlerimizin aradığı dostlar oldu mu? Tabi ki, oldu. Küstük mü? Hayır ama gönül koyduk.
Tüm emeği geçen çalışma arkadaşlarıma, Beylicium yönetimine, Sevgili Metin Karakoç’a, Garip Usta’nın sevgili oğlu Selçuk Gök’e yaptıkları katkılar için teşekkür ediyorum.
Kutlamadan birgün önce büyük bir nezaket örneği göstererek, bir ihtiyacımız olup olmadığını sormak için arayan Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara’ya ayrıca teşekkür ederim.
Devlet yüzleşmeli.
Yetmez herkes ait olduğu
yerle ve kendiyle de yüzleşmeli
Konuşmamda, son günlerin en önemli yüzleşme meselesine vurgu yaptım. Devletin kendisiyle yüzleşmesi gerekirken, toplumunda kendisiyle yüzleşmesi gerektiğine dikkat çektim. Yetmez, meslektaşlarımızın da kendileriyle yüzleşmesi gerektiğini ifade ettim.
Türkiye tarihiyle yüzleşmeden, evrensel dünyanın bir parçası olamayacak.
*****
Fransa’da soykırım yasası çıkıyor, ortalığı birbirine katıyoruz. Ölüm kalım meselesine çeviriyoruz. Neden çünkü bizim tarihimiz kutsal ve ulu. Orada kötü bir şey olmadığından kabulünden hareket ediyoruz. Atalarımız pür aklar…
Halbuki tarih denilen şey, iyi ve kötü şeylerin bir arada bulunduğu bir şey… Ne körü körüne bir nefret nede ululaştırmak o tarihi… Olması gereken yere koyarak, ders çıkarmak ve aynı hataları tekrarlamamak esas olan…
*****
‘Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti de asla kötü bir şey yapmamıştır!’ Kabulünden hareket ederek kıyamet koparıyoruz.
Her insanın hayatında nasıl iyi ve kötü şeyler varsa, devletlerin tarihlerinde de iyi-kötü, olumlu-olumsuz, yanlış-doğru şeyler vardır.
Dünya’da 20 ülke soykırım yasasını kabul etmiş. Önümüzdeki 10 yıl içersinde Avrupa Birliği ülkelerinin tamamında kabul etmiş olacak.
Uluslararası bir mahkeme kararının olmadığı, olamayacağı tarihsel trajedi korkutuyor bizi.
Soykırımı övülebilir mi? Soykırım savunulabilir mi? Katliamlar kabul edilebilir mi? Biz yapmadık, onlar yaptı diyerek, yapılanlar yok sayılabilir mi?
Fransa’ya ‘sen Cezayir’de soykırım yapmadın mı?’ Diyerek ne yapmak istiyoruz? ‘Biz yaptık ama sende bizim gibisin mi?’ demek istiyoruz?
Babası Cezayir’de asker miş, Sarkozy’nin… Ya bizim dedelerimiz nerede askerdi? Soylarımızı soplarımızın nerede asker olduğunu, hangi katliamda rol aldığını mı araştıracağız? Bunun üzerinden birbirimizden hesap mı soracağız?
Almanya soykırımı kabul ettiğinden çocuklar babalarından hesap mı sordular? Babalıktan mı ret ettiler. Sadece utandılar. Utanmak da kötü bir şey değildir. İnsan olduğumuzu fark ettirir. Utanma duygusu iyidir.
*****
Başbakan Recep Tayip Erdoğan, CHP’nin Dersim ile yüzleşmesini isterken, tarihimizle ve devletimizle yüzleşmiyor mu? Devlet adına özür dilerken ne yapıyor? Neyin özrünü diliyor?
Bizim tarihimiz pür aksa, benim yaşımda olanlar iyi hatırlayacak. 70’li yıllarda; Kahramanmaraş, Çorum, Amasya, Sivas olayları nasıl gerçekleşti? Kimler yaptı oradaki katliamları? Yabancı güçler mi? Anne karnındaki çocukları, anneleri kim katletti? İşgal güçleri mi? Bu kimin tarihi?
*****
Milliyetçi dalga yükseltilirken ne yapıldığının AK Parti iktidarı farkında mı? Başbakan Erdoğan, yaptığı açıklamalarla Ergenekon’un toplumsal dinamiğinin yeniden büyümesine katkı sunduğunun farkında değil mi?
*****
Evet konuşmamda bunları söylemedim. Ama yüzleşmek gerektiğini söyledim. Çünkü bu ülkenin topraklarında Türkler, kendi dışındaki etnik kimliklere yaptıkları katliamlarla ilgili yüzleşmek zorunda.
Kürtler, yaşadıkları topraklarda Yezidilere, Süryanilere yaptıklarıyla yüzleşmek zorunda.
Sunniler, Alevilere yaptıkları eziyetler, katliamlar için yüzleşmek zorunda.
Türkler, Kürtler, Aleviler, Sunniler Ermenilere yaptıklarıyla yüzleşmek zorunda.
Siyasi kimlikler kendileriyle yüzleşmek zorunda.
Sosyalistler, komünistler, devrimciler kendi içlerinde yaptıklarıyla yüzleşmek zorunda.
Milliyetçiler yüzleşmek zorunda.
Muhafazakarlar yüzleşmek zorunda.
Zorundayız, yüzleşmenin. Çünkü bu bizi daha çok insan yapar. Vicdanımızı aklar.
Ermeniler’den, Rumlar’dan, Yahudiler’den, Süryaniler’den, Yezidiler’den, Kürtler’den, Aleviler’den, sunnilerden, siyasi kimliklerden yapılması gereken özür bizi büyütür. Barışı egemen eyler bu topraklarda.
Çünkü kimse öyle kurtulabileceği bir temiz tarihe sahip değil. Ötekinin aynı suçu işlemiş olması bizi aklamaz. Aksine kendimizle de yüzleşmeyi çabuklaştırmamız gerek. Yoksa yalanın esiri oluruz. Utanç içinde yaşamaya devam ederiz.
Yüzleşirsek, yalanla yaşamaktan kurtuluruz. Daha çok insan oluruz.
Yoksa, insan olmaktan mı korkuyoruz?
Yoksa, vicdana kavuştuğumuzda huzura ermekten mi kaçıyoruz? Huzursuzluk yaşam biçimimiz mi oldu? Huzursuzluktan mı huzur buluyoruz?
*****
“Belleğim 'bunu sen yaptın' diyor, gururum 'bunu sen yapamazsın' diyor. Sonunda belleğim gurura boyun eğiyor.” Nietcshe’nin sözünde olduğu gibi davranıyoruz. Belleklerimizi temizlemeden, derinlikten kalan korkularımızı, acılarımızı ortaya çıkarmadan sağlıklı bir insan ve toplum olma şansımız yok çünkü.
Ne konuşacağımızı
kimseye sormayız?
Bir gazeteci arkadaşımız açılışta gazetecilerle ilgili konuştuklarımızdan rahatsız olmuş. Ne demişiz? “Eline bir fotoğraf makinesi, bir kayıt cihazı, bir kalemi, bir gazete imtiyazı alan külhanbeyi gibi dolaşıyor” diyerek rahatsızlığımızı ortaya koymuşuz. Etik kurallara saygılı gazetecilik yapılmasını talep etmişiz.
Bunu sadece kutlamada mı söylemişiz. Hayır. Her ortamda dile getirmişiz.
Biz ‘kol kırılır yen içinde kalır’ diyenlerden olmadık. Olmaya da niyetimiz yok. Çünkü, yen içinde kalınca kolun kanser olacağını biliriz.
Herkesin kendi yaptığı işten yola çıkarak, kendiyle yüzleşmesi gerektiğine de inandığımız için kalem oynatıyor ve dilimiz döndüğünce meramımızı anlatmaya çalışıyoruz.
Şimdi buradan o gazeteci arkadaşımıza ve diğerlerine bir kez daha ifadeyim.
Gazeteciler toplumun tüm kesimleriyle ilgili yazacaklar.
Kalemlerinden kan damlayacak ama, kendi içimizdeki ahlaksızlarla ilgili, gazetecilikten bihaber olanlarla ilgili, iyi gazetecilik yapabilecekken, bunu yapmayıp iş kovalayanları, harçlık kovalayanları yazmayacağız, konuşmayacağız öyle mi?
Dünde konuştum, bugünde konuşuyorum, yarında konuşmaya devam edeceğim. Birde bir gerçeği hatırlatayım.
Kutlama bizim. Orada ne konuşup konuşmayacağımı birilerine mi soracağız?
Hadi canım sende..
Nefes aldığımız sürece de doğru bildiklerimizi gazetecilerin bulunduğu her ortamda dile getirmeye devam edeceğim.