İyi ki Böyle Tartışmalar Oluyor, Tarihe Bir Şeyler Kalıyor
Yanımızda yaklaşık 9 yıl çalışmış, Bakırköy temsilciliği yapmış. Hani 2000 yılında kurulmuş gazetesinin 15 yıllık olduğunu iddia ediyor ya o gazetede de yanımda çalışmış. Sigortasını bile benim yaptığım kardeşimiz ukalalık yapmış. 'Sen miydin benim patronum' diye...
Şu anda sayfalarını yapan bile bilir, benim senin de onun da patronu olduğumu. O da bizim yanımızda işe başladı. Zaman galiba hafızaları siliyor, ne diyeyim.
Evet, senin de patronun bendim. Hem de tüm çalışanlarınla beraber. Ama aynı zamanda bir çalışma arkadaşınızdım. Elinde fotoğraf makinesiyle beraber habere giden.
Ben o gazetenin medya grubunun dört yıl yöneticiliğini yaptım ve gazetenin sahibinden bir kuruş maaş almadım. Hem de maaşımın belirlenmesine rağmen. (Gazetenin başına gelirken belirlediğimiz rakam bugün bir ulusal gazetedeki yöneticinin maaşı kadardır.)
Gazetenin tüm masraflarını, sigorta primlerini, matbaa paralarını ben karşıladım. Şahitleri de asıl patronun kendisi ve en yakın dostlarıdır. Halep ordaysa arşın buradadır.
****
Eşim Aynur da dahil dört yıl boyunca maaş almadık. İstediğinde ‘gazete bizim Aynur, olur mu öyle şey’ diyerek sürekli itiraz ettim. Sonra ki yıllarda yaşadıklarımızdan dolayı bunun sürekli sitemini duydum.
Çünkü dört yıl boyunca o gazeteyi kendi şirketim gibi yönettim. Kimseye de hesap vermedim. Çünkü hesap, size para verilirse verilir.
Ayrıldığımız dört arkadaşımız bir kuruş kıdem tazminatı talep etmediler. Kendilerine kıdem tazminatlarını bizzat ben ödedim.
Ve sen de dahil o gazetede kalan bir tek kişi 'bana gel dediler, ben gitmedim' derse ben bu mesleği bırakırım. Köşe yazarlarını tabi ki, davet ettim. Çünkü o köşe yazarlarının tamamına yakını ben o şirketin ve gazetenin başında olduğum için geldiler. Ayrıldığımda bizimle beraber yeni gazetede yazmaya başladılar. Yeni gazete kurmaya karar vermesem de gelmeyeceklerdi. Gelmeselerdi zaten gazetede kendilerine köşede verilmezdi. Çünkü gazetenin bizden sonra öyle bir politikası olmadı.
****
5N1K'dan kovulduğumuzu köşemizde yazdık Haluk. Aradan 9 yıl geçince unutmuş olabilirsin. Okuma yazman olmadığı için yada balık hafızalı olduğun için hatırlayamayabilirsin.
Gazete arşivlerini belki bulamazsın(!) ama Esenyurt Belediyesi'nin yeni yaptığı arşivde okuyabilirsin.
Gazetenin arşivlerine bakarsan, gazetenin başında olduğumuzda Büyükçekmece Belediyesi ve Dr. Hasan Akgün ile yaptığımız haberler köşeler orada duruyor.
****
Gazetenin başından ay(ı)rılışımızı 5 milyon dolarlık bir iş pazarlığı olduğunu yazdık. Sonra yaptığımız haberlerle yapılan pazarlığı bozduğumuzu cümle aleme ilan ettik.
Ve gazeteye müteahhit patronun bir inat yüzünden bizden sonra dünyaları harcadığını ve yaşatamadığını en yakın bilen sensin. Medya binasından Büyükçekmece'de bir daireye taşındığını unutmadık. Ve o gazeteyi tazminatın karşılığı sana teklif etmeseydi, patronun bugün gazete yoktu.
Yani anlayacağın müteahit patronla devam edemeyeceği kehanetimiz doğru çıktı. Belki biraz gecikmeli oldu ama sonunda iddiamız gerçek oldu.
***
Bilmediğin bir şeyi ilk defa yazayım. Şanlı gazeteyi de teklif etti bize... Hem de gazeteden ayrıldığımızın 3’ncü günü. Masada bulunan beş kişinin önünde.
Neden seninle ilgili köşe yazdım?
Sana neden mi yazı yazdım? İki gerekçesi var.
Birincisi köşende sen çalışanların haklarını savunmuşsun diğer gazete patronları da çalışanlarının haklarını savunmamış ya. Yanımızda çalışan arkadaşa da orada yaşananlarla ilgili yazamayacağımızı söylemişsin ya.
Bir, o gecede bizim için bir olumsuzluk yaşanmadı.
İki bizzat masamızda Başkan Akgün'le konuşuldu. 'Önce imtiyaz sahipleriyle sonra çalışanlarla fotoğraf çektirilecek' diye.
Fotoğraf karesine bakınca yanında çalışan gazeteci arkadaşların boy boy duruyorlar.
Köşende yazıp, sonra başkalarına söz söylemek işte zurnanın zırt dediği yer.
Diyorsun ya 'neden yazdın?' diye işte nedeni yukarıda ki iki neden.
Dr. Akgün'le bir karın ağrımız da göbekten bağımız da yok ki...
Önceki yazında 'sen' sonra son yazında 'sevgili başkan' diye yazmışsın ya Dr. Akgün ile ilgili bravo sana. Öğreniyorsun.
Ayrıca da iki gündür çamur ve köpek haberlerinle ilgili de kutluyorum. Gazetecilik yapıyorsun.
İşte bunun için de kutluyorum ancak bu saatten sonra kimse yemez. Sen bile yemezsin. 'Ne oldu derler?' adama. Fotoğraf karesine sığmayacak kadar başka bir sorun olduğunu düşünür insan. Gazetecinin işi de bu. Düşünmek, sormak ve yazmak.
İşte bunun için yazdım.
****
Gazetenin imtiyaz sahipliğini eşinin üzerine aldığın günden beri arşivlerine yine bak bakalım.
Büyükçekmece Belediye Başkanı Dr. Hasan Akgün ile ilgili hangi olumsuz haberi, hangi eleştiriyi yazmışsın.
Hafta kaç gün manşet yapmışsın halep ordaysa arşivler odanda duruyor. Bir de Esenyurt Belediyesi'nin Kültür Merkezi'nde...
****
Rahatsız olmuşsun duruşumuzdan ve konuşmalarımızdan, gazeteciliğimizden. Hani bölgemizin en çok satan(!) en çok okunan(!) gazetenin yeni sahibi. Hani bizim ukalalık yaptığımızı söylüyorsun ya sahi sen hangi gazetecilik okulunu bitirdin, diplomanı gazetende ve köşende yayınlasana.
Bana gelince ben gazeteciliği okulunda öğrenmedim. Yaşayarak öğrenmeye de devam ediyorum. Biliyor musun, aradan 9 yıl geçmesine rağmen sahibi olduğun gazeteyi hala benim zannediyorlar. 'Neden?' diye hiç düşünme zahmetinde bulundun mu?
Ukalalık mı evet Allah’ına kadar mesleğimle ilgili kimi adam olmayanların yanında, gazeteci olmayanların yanında özellilke yapıyorum.
Bugün bölgede yerel gazetecilik eksiği ile fazlalığı ile bu kadar gelişmişse benim çok büyük katkım var çünkü. O kadarına hakkım olduğum için bunu yapıyorum.
****
Demişsin ki, 'telefonla aldığın talimat üzerine yazmışım.' Galiba o talimatları kendinle karıştırıyorsun. Talimatla yazı yazmak işimiz değil. Ama bir yazı yazarken başkanlarla konuşuruz, başkanlarda bizi ararlar. Düşüncelerimizi eğip bükmeden söyleriz.
****
Ne yazıldığı önemli değil. Bu tartışmalar biter. Zaman akar, kimin haklı kimin haksız olduğunu zamanın bilgeliği ortaya koyar Talay efendi.
Gazeteciler arasında tartışmalar olur. Yazışmalarda olur... Bunlar bizim mesleğin cilveleri.
Ancak yanımda 9 yıl çalıştıktan sonra
'patronum sen değildin' diyorsun ya...
İnsanda biraz utanma, sıkılma olur. Yüzün kızarır belki. Ayrıca yanımda çalışırken sevgilin olan bugün eşin olan kardeşime sor bakalım. 'Ben Ali abinin yanında çalıştım mı? Patronum Ali abi mi yoksa Sinan abi, Hüseyin Şanlı mıydı?' diye.
Sonra aldığın yanıttan belki yüzün kızarır.
****
20 yıllık tüm hesaplar arşivimde duruyor. Kimin ne kadar borcu var, kime ne kadar maaş ödemişiz, kime ne kadar prim ödemişiz. Kimin ne kadar borcunu silmişiz. Kim nereden ne kadar para almış?
Sen benim yanımda çalışırken, kaç defa gazetenin patronları ile biraraya geldin, kaç defa iş görüşmesi yaptın, kaç defa haber görüşmesi yaptın?
Benden sonra gazetenin patronuyla mutahatap oldun.
Sonra da tazminata yönelik gazeteyi sana verdiler.
İyiki de vermişler. Bugün gazete yoluna devam ediyor.
İnşallah yoluna devam edebilir... Bir yol kazasına uğramamandır dileğimiz.
****
Son bir hatırlatma daha. Gazetelerde iki patron vardır. Şirketin başında olanlar ve genel yayın yönetmenleri. Sonra gazetenin asıl sahipleri. Son sözü sonunda gazetenin asıl sahipleri söylerler.
Ancak o son söz söyleninceye kadar gazetelerin patronları şirketin başında olanlar ve genel yayın yönetmenleridir. Kadrolarını onlar seçerler, hatta maaşları bile onlar belirler.
Son söz: Vefa bir semtin adı değil biraz utanması olanlar için yaşanmışlıklardır. Herkes meşrebine göre davranır. Herkes kişiliğine göre yaşar... İyi ki böyle tartışmalar siyasiler ve gazeteciler arasında oluyor ve tarihe belge kalıyor. Ve kimi gerçekler su yüzüne çıkıyor.