İyi Başladı İyi Devam Eder mi?
23. dönem yeni parlamentomuz, yemin ederek görevine başladı.
Seçtiğimiz vekillerimiz, inşallah yeminlerine sadık kalırlar.
Millet olarak, kendilerinden ilk beklentimiz, doğaldır ki bu olmalı. Onların, yeminlerine sadık kalmayıp da, ihanet etmeleri, bizlerin de koşalanmamız anlamına geliyor tabii ki.
Bundan önce verdiğimiz oylarımızla yolladığımız vekillerimizin, memlekete olan hayırlarından daha çok kendilerine hayır işleyecek çalışmalarda bulunmaları, ister istemez asıllarında bir bedbinlik yaratıyor.
Artık, bekleyip göreceğiz, Vehbi’nin kerrakesini.
Eski başkanımız, yeni milletvekilimiz Cemal Öztaylan’ın dediği gibi, millet berberinin önüne oturanlar, önlerine düşen saçlarını gördüler... Ama şimdilik.
Daha sonra düşecek saçların renginin de ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Yine 70 milyon olarak “ak mı, kara mı?” diye bakacağız.
Notumuzu da, yine düşen bu saçların rengine göre vereceğiz!..
Umarız, verdiklerimiz geçer not olur.
Geride bıraktığımız pazar gününden beri, gerek medyada olsun, gerekse vatandaşlar arasında olsun MHP Lideri Devlet Bahçeli ile DTP Lideri Ahmet Türk’ün parlamentoda yaptıkları tokalaşma konuşuluyor.
Seçimler öncesi özellikle MHP kanadından yapılan suçlamalara muhatap kalan DTP’nin, parlamento içerisindeki tutumu en çok merak edilen konular arasında yer alıyordu.
Bir de, her iki partinin yan yana sıralarda olması da, olası tartışmaların hatta ve hatta sataşmaların da odak noktasını oluşturuyordu.
Meclisin açılmadan önce yükselen bu gerilim, yemin töreninde DTP’lilerin, Devlet Bahçeli’ye giderek “Hayırlı olsun” dileğinde bulunması ve el sıkışması ile şimdilik yumuşama sürecine girdi.
İnşallah da, böyle devam eder...
Ancak, ister istemez geride bıraktığımız 2002 seçimlerini hatırlayınca, bu dileğimizin de önümüzdeki süreçte pek yerine gelmeyeceğini görür gibi olu-yoruz.
O dönemde de, AKP Lideri Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Lideri Deniz Baykal arasında, son derece sıcak ve samimi rüzgarlar esiyordu.
Hatta ve hatta, Erdoğan’ın milletvekili olarak Meclis’e girmesinde en büyük etkenin de Baykal olduğu hepimiz tarafından bilinen bir konu.
O günlerde Baykal, milletvekili olarak seçtirmesinin ardından başbakan da olmasını sağlayarak, muhalefet lideri görevini de yapmaya çalıştı, hatırlarsanız.
Koalisyon hükümetinin ardından tek başına bir iktidar ve tek başına bir muhalefetin oluşturduğu o günlerin parlamentosunda esen dostluk rüzgarları, vatandaşı da etkilemişti.
Ne yazık ki, bu tatlı meltem fazla uzun sürmedi ve herşey aslına döndü. Müzmin muhalefet olarak Baykal, iktidar partisi ve liderine yönelik ağır eleştirilerine başlarken, karşı taraf da aşağı kalır bir durum bırakmamaya çalışıyordu.
Vatandaşın beklentisi bir kez daha boşa çıkıyordu.
Şimdi, gözümüzün önüne geçmiş dönemde yaşananlar gelince, bugünlerdeki dostluk rüzgarlarının da önümüzdeki günlerde tartışma fırtınasına dönüşmesinden duyduğumuz endişe daha da artıyor.
Fikir ayrılıklarından doğan tartışmaların yarattığı eleştirilerin dile getirilmesi ne kadar doğal bir davranışsa, bu konuşmaları kavgaya dönüştürüp, koca koca insanların birbirleriyle yumruklaşmaya varan bir tartışma içerisine girmesi de o kadar yanlış.
Sürekli böyle tartışmaların yaşandığı Taiwan meclisi nasıl ki, dünya televizyonlarında komedi dizisi gibi gösteriliyorsa, bizim de o duruma düşmemiz, Türk demokrasisinin de bir ayıbı olacaktır.
Yalnız beklentilerimizi, umutlarımızı muhafaza etmeye çalışarak, bu dostluk rüzgarlarının sürekliliğini dilemekten başka bir çaremiz yok şu sıralar how much does the average timeshare cost.
İnşallah, iyi başladı iyi devam eder...
Kedi ciğere uzanamazsa
Her sektörde olduğu gibi bizim basın sektöründe de yaz ve kış dönemleri vardır.
Kış dönemi dediğimiz eylül ile haziran arasında gazete sayfalarına yeri geldiğinde hangi haberi koyacağımızı şaşırırken, haziran ile eylül arasındaki yaz döneminde ise “nereden haber bulacağız” diye çok kıvrandığımız olur.
Bu sadece yerel basın için değil tabii ki. Genel basın da aynı sıkıntıdan mustariptir.
Gerçi bunları söylemeye gerek yok. Gazetelere göz attığınızda, herşey apaçık bir şekilde ortada görünüyor.
Bunun en başlıca nedeni ise yaz sezonunda etkinliklerin tamamen olmasa da minimuma yakın bir duruma dönüşmesi, yaz tatili, parlamentonun kapalı olması nedeniyle siyasete ara verilmesi, spor karşılaşmalarının olmaması gibi nedenlerdir.
Yaz sezonu, gazetelerin daha çok magazine ağırlık verdikleri, light haber denilen hafif haber tarzına döndükleri, yazarların da benzeri konularla köşelerini doldurdukları bir dönemdir.
Basın sektöründe yer alan televizyoncusu da, gazetecisi de, radyocusu da özellikle yaz sezonunda bir hayli zorlanır.
Haberciliğin nisbeten askıya alındığı bir dönemdir diyebiliriz. Bir de yerelde gazetecilik yapıyorsanız, yanmışsınızdır. Artık, benzeri haberleri biraz evirip çevirip, şekil değiştirerek, gazete sayfalarında takla attırırsınız.
Heyecanlı olduğunun yanı sıra, zevkli ve de keyifli bir meslek içerisinde yer almamıza karşın, bu gibi dönemlerde zorlanmıyorum diyen de yalan konuşur.
Ancak, bu durum günlük gazetelerde daha çok hissedilir. Haftalık bir gazeteyi ya da dergiyi, nasıl olsa hafta içerisinde yaşanılan bir takım etkinlik ve olaylarla doldurursunuz da, günlük gazeteyi doldurmak için çok büyük çaba harcarsınız.
Eh, bunu bilmeyen, yaşamayan ya da günde 2-3 haberle gazetecilik yaptığını sanan, hayatının hiçbir döneminde yöneticilik yapmamış, sadece muhabirlik statüsünde kalmış olanlar da, doğal olarak anlayamaz.
Anlayamayınca da, bir takım yerlere yalakalık yapma uğruna, kendi mesleğine ihanet etmekten de kaçınmaz. Nasıl olsa, birileri kendisine arka çıkacaktır düşüncesiyle hareket eder.
Gazetecilik, aynı zamanda yoğun bir tempo gerektiren meslektir. Koşturması çoktur. Bu koşturmayı yapabilmek için de, performansınızın iyi olması gerekir.
Böyle bir performansa sahip olmayanlar ise oturdukları yerlerde yaptıkları telefon görüşmelerini yazıya dönüştürüp, “özel haber” yaptıkları düşüncesiyle, günümüzün gençlerine de taş atmayı ihmal etmezler.
Ne yaparsınız ki, zamanında belli köşe başlarını tutmuş olan bu zatı muhteremler, gelecek kuşaklara hiçbir öğretide bulunmazken, tam tersine engellemeye yönelik çabaları ile dikkat çekerler. Sonra da kalkıp, gazetelerde çıkan haberler hep aynı oluyor derler. Sanki kendileri farklı haber yapabiliyormuş gibi...
Sonuçta kedinin uzanamadığı ciğere murdar demesi gibi, kendisine yeni bir vitrin yapma çabası sergiler.
Fakat, hep beyhude çabadır...