İttifaklar ve İç Savaş
Amerika’nın Türkiye için ön gördüğü “yeniden yapılanma” işini çok önceden planladığı ve plan üzerinde her geçen gün daha da dikkatli ilerlediği artık elle tutulur, gözle görülür hal aşmış durumdadır.
1996’lı yıllarda Mevcut iktidarı Amerika organize ederken, bu iktidarın kimler ile ittifak içinde iktidara taşınabileceğini, o günün şarlarına göre düzenlemişti.
Kısaca hatırlar isek, Liberal sermaye, Kürt Feodalitesi ve dinci tarikatlar bir araya gelerek, Amerika’nın da patronajında bu iktidarı oluşturmuşlardı.
Recep Tayyip Erdoğan bu kuvvetlere dayanarak bir dönem yol aldı.
İkinci dönem, yani 2007 Haziranından sonra, yavaş yavaş liberalleri, özellikle de kendisine kültürel destek veren liberal aydınları dışlamaya başladı. Aydın Doğan Medyası ile olan işbirliğine son verdi.
Kürt burjuvazisinden ve sahte soldan devşirdiği aydınlar ile yandaş medyayı kurarak, daha önceden örgütlü, ancak dış kaynaklar ile yeterli ilişkisi olmayan, kendi sermayesini dışarı ile ilişkilendirerek, liberal sermaye desteği yerine, İslami sermayenin desteğini güçlendirmiş oldu.
TÜSİAD artık ikincil konuma taşındı.
Hem birinci dönemde, hem de ikinci dönemde Cemaat ile PKK’nın arası pekiyi değildi. Hâlbuki hem cemaat hem de PKK’nın uzantıları Amerika’nın ortaya koyduğu iktidarı destekliyorlardı. Ancak kendi aralarında Güneydoğu halkının ele geçirilmesi kavgası da paralel olarak devam ediyordu.
Şimdi geldiğimiz yer çok önemlidir.
Cumhuriyete karşı savaşan iki kuvvet, bundan böyle kendi aralarındaki nüfuz savaşına son verdiler.
PKK ile Cemaatin görüşmeler sonunda birlikte hareket etme kararı aldığı olgular ile açığa çıktı.
Artık PKK, bölgedeki Cemaatin imamlarını öldürmeyecek, Cemaat de, KCK operasyonlarını durduracak.
Özetle, Cemaat’in PKK’ya götürdüğü teklifte, “sizde ordu ve ulus devlet ile savaşıyorsunuz, biz de aynı güçler ile savaşıyoruz. Birlikte savaşmamız ulus devletin daha çabuk yıkılmasını sağlar.”
Bu birlikteliğin ilk meyvesini da birlikte eylem yaparak gösterdiler. Son türban eylemlerinde ki sloganlar “ türbana özgürlük, Kürtlere özgürlük” diyerek ittifaklarını kutlamış oldular.
Amerika’ya dayanan, Amerika’ya bağlı iki kuvvet kuvvetlerini birleştirmiş oldu.
Peki, bu durum hangi sonuçları doğuracaktır?
1) Büyük şehirlerde barış içinde birlikte yaşayan, doğu kökenli 5-7 milyon Kürt nüfuzu ittifakın etki alanına alabilmek ve bu kesimi ulus devlete ve orduya karşı kullanabilme olanağını sağlamış olacaktır.
2) Amerika’nın kendine bağımlı bu iki kuvveti gladyo vasıtası ile daha kolay kullanmasını sağlayacaktır.(tek merkezden yönetim)
3) Amerika’nın 2011 yılında Türkiye için öngördüğü iç savaş planı bir adım daha ileri gitmiş olacaktır.
Amerika’nın Türkiye’nin sınırlarını ve rejimini yeniden yapılandırmak için sürdürdüğü planın hayata geçip geçmeyeceği bu plana olan güçlerin direnişine bağlıdır.
Son “Demokratik Özerklik” meselesinin ortaya konulması, Amerika’nın direnen güçlerin direnme sınırlarını test etmeye yöneliktir. Kimler ve hangi kurumlar nereye kadar direnecekler bunu anlamaya çalışmaktadır.
Direnişe alışkın ve daima müteyakkız bir millet olarak, bu kirli planlara da bir cevabımız vardır. AKP bizim ama siyaseti bizim değil, Kürtler bizim ancak PKK değil, mütedeyyin biziz ama cemaat bizim değil...Biz, bizim olanlarla yeteriz.
Aralık 30th, 2010 at 00:54Tespitleriniz için teşekkür ederim,
kaleminiz daim olsun.