İşte Hayatımız, İşte Ahlâkımız (I)
Doğuşta temiz olan herkesin hayatı, yaşanılan hayat içinde ister istemez pislenip kirlenmektedir. Bu pislenip kirlenmeye sebep olan bazı etkenler;
Günümüzde iki yüzlülük içinde bir hayat tarzı oluşturup yaşayanların topluma kötü örnek olmaları..
Güçlü olanın güçsüz olana karşı daha fazla yaşama hakkına sahip olması.
Düzenbazların her yerde başarılı sayılıp başarılı gösterilmelerine karşılık; Akıllı, bilgili, son derecede kabiliyetli ve çalışkan insanların şeref, haysiyet ve onurlarıyla hep çalışıp çabalamalarına karşılık toplumda başarısız gösterilip, başarısız ilan edilmeleri.
Dolayısıyla akıllı ve çalışkan insanların başarısız olmaları.
Topluma hizmet etmek amacıyla kurulmuş bazı dernek ve hayır kurumlarının yöneticileri yada üyelerinin dernek yada kurumun kuruluş amacı dışında her türlü haksız, hukuksuz kazanç yada menfaat sağlamak için yapıp ettikleri hırsızlık, soysuzluk ve ahlaksızlıkları.
Kamu yönetiminde görevli olanların kamu yararına çalışıp hizmet edeceklerine, kamudan ziyade ya hep kendi yararlarına, ya da kendi çıkar çevrelerine dolaylı yada dolaysız yoldan gözümüzün içine baka baka hizmet edip yarar ve menfaat sağlamaları gibi bir çok konu ve başlık altında daha birçok olumsuzluklar sayabiliriz.
Arsız ve yüzsüzce tüm bu olumsuzlukları yapıp edenler, toplumda hep akıllı ve zeki insanlar olarak sunulup tanıtılıyor. Diğerleri d adeta akılsız ve aptal yerine konulup ezilip yok ediliyorlar.
İşte bu eziklik içinde yok olma takıntısı ister istemez onları da işin kolayına kaçmaya, özentiye sürüklüyor. Çünkü haksızlık içinde kazanıp yaşayanların hayat hikayelerine bakıp yaşayanlar, hep kendilerini onlara karşı yenilip ezilmiş hissini veriyor. Eziklik içinde yaşayan insanların toplumda başarıları her geçen gün azalıp yok oluyor.
Yok olan sadece kendi eziklikleri, kendi başarısızlıkları değil. Tüm toplumun değerlerinin ezikliği yok oluşu yaşanıyor. Dolayısıyla toplumda başarı elde edebilecek tüm çalışkan ve zeki insanlarımızın da bu şekilde toplumda kaybolup yok olmaları sağlanıyor.
Bu şekilde tüm toplum yeteneksiz ve başarısız addedilerek dünya milletleri arasındaki itibarının azaltılıp saygınlığının aşındırılıp kaybedilmesi sağlanıyor. Demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine olan bağlılığı tartışılır hale getiriliyor.
Ekonomisi, kültürü hatta tüm tarih içindeki yapısı eleştirilip yok sayılarak tarihi tüm yapısal düzenine müdahaleler edilerek koca bir toplum tümden başarısız ilan ediliyor. Dolayısıyla insanımız değiştiriliyor.
Çünkü başarısızlık içinde yaşayan insan yada toplumu, iyi bir yaşamın özlemi çok çabuk dönüştürüp değiştirir. Bunu başarmanın en kolay yolu, toplumda karamsarlığı artırmak için sürekli korkuyu körükleyip topluma umutsuzluk verip mutsuzluğu artırıp yaymaktır.
Sürekli başarısızlık, mutsuzluk ve umutsuzluk duygu ve hissi insanı hep korkutur. Korku insanı karamsarlaştırır. Karamsarlık ise insanı ve toplumu her geçen gün bir yerlere bağımlı hale getirir.
İşte bu gün hala bu kötü gidişin farkına varmayan insanımız ve toplumumuz. Kurtulacağı ümidiyle her gün çırpınırken içine düştüğü ahlaksızlık, bir gün özgürlüğünü tamamen elinden alacak o hala bu kötü gidişin farkında değil.
İşte bu şekilde yaşatılıp yaşanılan tüm ahlaksızlıklar, sessizce önce bireyi sonra tüm toplumu değiştirip huzursuzlaştırmaktadır. Huzursuzlaşan insan ve toplum her geçen gün umutsuzluk içinde tüm ahlaksızca gidişin içine iyice içine sürüklenmektedir.
Toplumda olumsuzluklar artıp çoğaldıkça, içimizde kalmış diğer iyi insanlara da kötü gözle bakıyoruz. Kınayıp karalayıp devre dışı bırakmak için de akılsız, geri zekalı aptal, başarısızlar diyoruz.
Bazı dünyevi basit şeyler için özgürlüğümüzü kısıtlıyoruz. Hatta çoğu zaman kısa vadeli çıkarlarımız için ellerimizi kirletiyoruz. Kirlenmiş yürek ve ellerimizle hiç farkında olmadan tüm geleceğimizi ya ipotek altına alıyoruz ya da satıyoruz.
İnsanı, insan yapan sözüdür. Onun için söz ruhun senedidir diyoruz. Ama verdiğimiz sözlerin hiç birisini tutmuyoruz.
Tüm bunlar zamanla beyinlerde kargaşa, yüreklerde umutsuzluk, gönüllerde sevgisizlik, telaş ve korku oluşturuyor. Korkularımız bizleri birbirimizden uzaklaştırıyor. Birbirimize olan görev ve sorumluluk içindeki yardımlaşmamızı engelliyor. İnsanlığın gereği olan, muhtaçlara yardım etmekten çekinip engelleniyoruz. Birbirimizden uzaklaşıp, uzak yaşamaya çalışıyoruz.
Bu şekilde bize yakışmayan çekingenlik ve uzak yaşama biçiminde yeni kültür oluşturuyoruz. Bizi birbirimizden koparıp ayıran bu kültür. Her geçen gün bizi biraz daha birbirimize yabancılaştırıyor. Birbirimize olan tüm bağlarımızı koparıp ayırıyor. Sonunda bizi insanlıktan çıkarıp, insan olduğumuzu unutturuyor.
Dolayısıyla birbirimizi anlayıp kucaklaşmıyoruz. Kazanmak için sarılıp koklaşmıyoruz. Hep ayrılığa, hep gayrlığa yönelik iticilik içinde nezaketten, sevgiden, hoş görüden, birbirimize olan ilgiden alakadan hatta iltifattan uzak yaşamaya çalışıyoruz. Bu şekilde birbirimizden uzak kalıp, uzak yaşamaya çalışırken de hepimiz kendi benliğimize bürünüp, birlik ve beraberlikten uzak, bireysel olmaya çalışıyoruz. Bunu sağlamak içinde elimizden geleni yapıp karşımızdakini gücümüz yettiği oranda ezip geçmeye çalışıyoruz. Yok gücümüz yetmiyorsa, o zamanda iki yüzlülük içinde yaşarken hep fırsat kolluyoruz.
Ahlâklı olup, ahlâklı kalıp, ahlâklı yaşamamız dileğiyle, hepimize sağlık, mutluluk ve başarılar diliyorum.
Konumuza 2. bölümde devam etmek üzere, sevgi saygılarımı sunuyorum.
Hoşça kalınız.
Cahit KARAÇ