content

16 Kas

İşte Benim Kabinem

Şükür seçim bitti ve Türkiye nefes aldı. Dört yıl seçim yok, ama 2019'da yerel yönetimler, Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği olmak üzere tam üç seçim üst üste olacak.

Şimdi gündem,

kimlerin bakan yapılacağında. Kimi koltuğa hazırlanıyor, kimi ‘acaba sıra bu kez ben de mi' diyor. Kimi de ‘benden iyisi yok ama bir türlü beni görmüyorlar, o halde göstereyim'in derdinde.

Mebusların derdi bu, ama kimileri de eski nazırların bazılarının yeniden eski koltuklarına dönmelerini söylüyor. Bazı kimseler ise ‘aman ha bıktık ondan, başka adam mı kalmadı' görüşünde. Ben de aynı görüşteyim. Kimse vazgeçilmez değil. Çok söylenir ama tekrarda sıkıntı yok, aksine iyidir. Mezarlıklar vazgeçilmezlerle dolu.

Şahsen kabinenin tümden yenilenmesi kanaatindeyim. En azından 3 dönem koltukta kalmışlar asla bakan yapılmamalı. Ayrıca bakanların mebus olması gibi bir zaruret olmadığına göre, TBMM dışından da olması, hatta çoğunun dışarıdan olması belki de daha iyidir.

Türkiye'nin mevcut sistemi, bir sistemden ziyade karmaşa yumağı gibi. Amerika'da olduğu gibi, çift başlılık sona erip başkanlık gelmeli. Başkan, kabine üyelerini seçim öncesi belirlemeli ve onlar da oylanmalı. Böylece kapasitesiz kişilerin nazır/bakan olmasının önüne geçilir. Nazır da, çalışacağı yardımcısı, müsteşarı, genel müdürlerini seçer ve birlikte giderler seçime.

Seçimle gelenler, nazır ve başkanın/başbakanın müşterek kararı ile değiştirilebilmeli de. Böylece milletin tanımadığı, mahareti ve ilişkileri bilinmeyen insanlar, bürokratik sistemi işgal ve 657'nin zırhına da sığınamamış olur. Bunlardan başarılı olanların içinden mebuslar, nazırlar, hatta başkanlar bile çıkabilir. Şimdiki sistem bazen platonik aşka, bazen de Katolik nikâhına benziyor.

Gündemimiz kimin mebus olacağı olduğuna göre biz oradan devam edelim. Elbette kimi bakan yapacakları, Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın görev ve takdirinde. Lakin biz de istediklerimizi ve istemediklerimizi söyleme, sistem önerme hakkına sahibiz.

Bir kişinim nazır olabilmesi için şöyle okkalısından 3-5 bin kitap devirmiş, bir çırpıda bunların adını sayabiliyor olması gerek.

Siyasette, iktisatta, bilimde, kültürde, sağlıkta, ziraatta, savunmada, teknolojide, mimaride, mühendisliklerde ezcümle tüm sahalarda iki ayaklı şeytanların hüküm sürdüğü bir dünyada, her önüne gelen mebus ve nazır yapılamaz.

Ben başvekil olsam, kimse kusura bakmasın asla batıda eğitim görmüş, küresel şirketlerde görev almışları, özellikle de ABD ve İngiltere'de kalmışları nazır yapmazdım. Bazı bakanlıklar istisna olabilir belki, ama akademisyenlerden uzak dururdum.

‘Yenidünya düzeni' adı verilen iblisî düzenin, insanları ayakta uyutan şer yönünü gözü kapalı bilmeyenlere, bu makamları emanet etmezdim. Zira sadakat her şey değil. Liyakatsiz sadakat de zararlıdır.

Çalışkan bile olsalar; muhterisleri, nisacıları, kasacıları, kibirlileri, karanlık adamlarla ilişki kurması muhtemel olanları asla göreve getirmezdim.

İstatistiklerle göz boyayanları, ödül ve nişan avcılarını, makam hırsı yüzünden dostu düşmanı ayırt edemeyenleri, kendisini partisinin, liderinin, hepsinden önemlisi de davasından önde görenleri ben de görmezdim.

Geçmişi bilmeyen, 10-20-30 hatta 50 yıl sonrasını göremeyen, insanı simasından tayımayan, işadamı, yatırımcı, gazeteci kılığıyla gelenlerin şerlerinden bîhaber olanları, dostu-düşmanı ayır edemeyenleri, düşmanı dosta tercih edenleri, dostane eleştirilere tahammül edemeyenleri, kendine çalışanları, makama gelince Rab'leşenleri, yaranmak ve iyi görünmek için her taklayı atma ihtimali olanları asla aramıza sokmazdım.

Bilimi reddetmiyorum ama bilime tapanları, teknolojik gelişmeyi her şey sayanları, tabiîliği reddedenleri, gelenekten kopmuş olanları, ticaretle bağı olanları, mirasın farkında olmayanları, Allah'ın yarattığını endüstrinin ifsadına tercih edenleri, bırakın bakan yapmayı, yanımdan kovardım.

Eskiler ‘bekâra karı boşamak kolay' derler bilirim. Büyük konuşmanın da hayırlı bir şey olmadığının da farkındayım. Bu işlerin iddia edildiği gibi, iç dengelerden müteşekkil olmadığını da biliyorum.

Kendisine kırmızı plaka sunulmadığı için küsenlerin, koltuğu elinden alındığı için kırılanların, kendini vazgeçilmez görenlerin; dava adamı, emin, ehil olmadığını bilmeyen var mı aranızda?

Yazdıklarımdan bazı kimseler şunu mu, bunu mu kast ediyorsun demesin lütfen. Özel olarak kimseyi kast etmediğim gibi, kimseyi de ayırt etmiyorum. Ben bu ülkenin ehil, çalışkan insanlarca idare edilmesini istiyorum ama bu yetmez. Ehliyet sadece sadakat değil. Bir partiden olmak hiç değil.

İçinde yaşadığımız dünya öyle bir dünya ki, ‘ben bu makama layık değilim, bu makamın yükü ahiretimi berbat eder' diyebilecek yiğitler gerektiriyor. Başaracaksak, şahlanacaksak, ileride vah tüh ve keşke demeyeceksek, 317'lik kadroya takılmadan, eskiler arasında kaybolmadan, 78 milyon içinden iyi ama en iyi kadroyu bekliyoruz Hoca ve Reis'ten.

Bu kez, duyduğumuz kabine karşısında dudak ısırmalıyız. İşte budur diye haykırmalıyız. Bizim bunu isteme hakkımız var ve istiyoruz. Zira 2019'un tohumu bugünden ekilecekHibrit/GDO'lu olursa, 2019'un sandıklarından bu kez çok zor oy çıkar. Bu böyle biline. Bize dostça hatırlatmak düşer.

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank