İşte “Aşk” Budur
Ne sevdalar yaşandı yitip giden zamanın bilinmezliğinde. Ve gecenin yalnızlığında, ayışığının sevdalıya akseden parıltılarında, iki apartman arasındaki mutfak penceresinde bütünleşti, kocaman yüreklerin bitmesi istenmeyen gecelerinde,,,
Gurbet bile vız gelirdi seven yüreklere ve kavuşmak ümidi sarardı tüm benliği… Hele deniz kenarındaysanız kaçarı yok, hemen şair olmuşsunuzdur. Hafif yağan yağmurun altında kordon boyunun güzelliğinde, başınız önünüzde dalgın yürürken, hep sevdiğinizi yanı başınızda hayal edersiniz. Özlem, boğazınızda düğümlenir, sonrada bir çay bahçesinin müzikli nağmeleri arasında göz yaşlarınız mektup kağıtlarına sel olur. Bir akşamın güneş batımında gözleriniz dalar enginlere ve bir vapurun çığlığında ansızın çıkıp gelir diye beklersiniz limanda. Kabus dolu rüyanızdan uyandığınızda, odanıza doğan güneşin mutluluğu ile onu anımsarken, kalbiniz bir başka çarpar ve dünyanın tüm sorunları umurunuzda bile değildir.
İşte sabırla beklemektir sevda…
Bugün bu satırları yazdığımda “Sevgililer Günü”ydü. Milyonlarca sevgilinin birbirlerine; “Seni Seviyorum” haykırışları dünyayı sardı. Bu sihirli sözcüğü sevdiğinize henüz söylememişseniz, ne duruyorsunuz, uyandırın uykusundan ve çevirin yüzünüze sevdanızı, söyleyin güzel sözcükleri bir demet çiçeğin şahitliğinde…
Evet dostlarım “ Sevda “ demiştik, Yalnızca sevdiğinize, “Seni Seviyorum” demekle olmuyor.
Sevdan için, her şeyini vereceksin…
Yerine göre, saçlarının beyazlığını,
Ayaklarının dermansızlığını,
Kemiklerinin iliklerini,
Yani, “Veren el, alan elden hayırlıdır” misali, yüreğini, canını, kanını vereceksin!..
Bunları yapamıyorsanız siz zaten sevmiyorsunuz ki…
Yazımı, “ İşte Sevda” bu dedirten ve defalarca severek okuduğum bir hikayeyi sizlerle paylaşmak istiyorum…
“Ewan yirmi iki yaşına o sene basmıştı. Kendinden emin çok zeki ve çok çekici bir genç adam olmanın asaletini taşıyordu. On gün sonra Kore`deki bir savaşa katılmak üzere İngiltere`den ayrılacaktı, hiçbir şeyden korkmuyordu ama duygusallığı nedeniyle, ülkesinden ayrılma fikri zor geliyordu ona. Ağır adımlarla büyük kütüphaneden içeriye girdi, bir kitap alıp oturdu ve okumaya koyuldu. Gerçekten de çok güzel temalara değinmiş etkileyici bir kitaptı elindeki, ama daha da güzel olanı kitabı daha önce başkasının da okumuş ve bazı yerlere notlar almış olmasıydı. Okuyanın notlar aldığı bölümler Ewan`i da derinden etkiliyor, notları okudukça sarsılıyordu. Kim olabilirdi bu? Hemen kütüphane memuresine gitti ve daha önce kitabı okuyan kişinin kim olduğunu öğrendi. Holly adında bir kadındı, adresini aldı ve eve varır varmaz bir mektup yazdı: `Büyük Kütüphanede bir kitap okudum. Eklediğiniz notlar karşısında hayranlık duyduğumu belirtmeliyim. On gün sonra Kore`ye gidiyorum, sizi tanımak ve sizinle mektuplaşmak istiyorum. Cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum.` Holly`den olumlu cevap geldi ve mektuplar ardı arkasına yazılmaya başlandı. Her yeni mektupta birbirlerinden biraz daha etkileniyor, yüreklerini birbirlerine biraz daha açıyorlardı. İki sene bu şekilde geçip gitti. Ewan ve Holly birbirlerine belki binlerce mektup yazmış, her mektuptan ayrı tatlar almışlardı. Ewan`ın ülkeye geri dönme zamanı gelmişti, son mektubunda Holly`i görmek istediğini yazdı. `Ancak seni tanıyabilmem için bana bir resmini gönder lütfen` diye ekledi. Holly buluşmayı kabul etti fakat resmi göndermedi. `Resmin ne önemi var ki? Bizi ilgilendiren kalplerimiz değil mi? Yakama kırmızı bir çiçek takacağım.` dedi.
Günler birbirini kovaladı ve Ewan ülkeye döndü. Trenden indiği ilk anda gözleri Holly`i aradı. Bir müddet bakındı, sonra kalabalığın arasından şimdiye dek gördüğü en güzel kadın belirdi. Uzun boylu, çok güzel, uzun sarı saçlı, masmavi iri gözleri ve mavi elbisesiyle muhteşem bir kadındı. Kadına doğru bir adım attı, ama yakasında hiç bir şey yoktu. Kadın gözlerine baktı ve `Merhaba denizci, benimle gelmek ister misin?` diye sordu. Tam o sırada güzel kadının omzunun üzerinden, yakasında kırmızı çiçek olan kadını gördü. Kısa boylu, şişman sayılacak kiloda, gri kısa saçlı, tozlu uzun pardösüsü ve kalın bilekleriyle öylece duruyordu. Ewan şaşkındı, az önce hayatında gördüğü en güzel kadından bir teklif almıştı ancak karşısında da yüreğine aşık olduğu kadın duruyordu. Kendini toparladı ve yanından geçen dünyalar güzeli kadına aldırmadan ilerledi. Elinde Holly`le birbirlerini tanımalarını sağlayan kitap vardı. Elini uzattı, `Merhaba Holly` dedi gözlerinin içi gülerek. `Pardon` dedi kadın. `Ben Holly değilim. Az önce buradan geçen sarı saçlı mavi elbiseli bayan yakama bu çiçeği taktı ve bunun hayatının sınavı olduğunu söyledi. Sizi garın çıkışındaki kafe`de bekliyormuş..
Hayatta, ‘gerçek aşk, dostluk ve arkadaşlıktan’ asla vazgeçmeyin. Zaten, sevmesini bilsek ve sevgiyi paylaşabilsek dünya böyle sorunlu olur muydu dersiniz?
Sevgiyle kalın…