İştah Kapatan Mükemmel Lokanta Gibi Olmak…
Bu sabah uykum kaçtı. 04.00 gibi uyandım. Her zamanki gibi uyanır uyanmaz modemi açmak yerine tv’ye gitti bu sefer elim. Eski Türk filmler, doğrudan satış reklamları, tekrar programlar, reklamlar… derken kadının biri şöyle diyordu:Ben çok mükemmel bir lokantada, mükemmel bir sofrada iştahla yemek yiyip zevk alamam. İlişkiler de böyledir. Mükemmel olmayın, değilse insanlar sizinle rahat etmez, çok beğenir ama sahip olmak istemez. (burada sahip olmak “eş/sevgili/dost/arkadaş olmak” anlamlarının hepsini kapsıyor).
Daha ne karga ne ben kahvaltımızı etmediğimizden, fazla düşünmeden ara bellekte tuttum bu cümleleri. Günün telaşı bitince yeniden ön belleğe alıp kurcalamaya başladım.
Şükür ki bir sürü eksik, aksak yanım var dedim. Öncelikle fiziksel kusurlarımı düşündüm. Örneğin gülünce burnumun üstünün kırışmasından nefret ederim. Bana hep fil burnunu hatırlatır. Oysa birçok kişinin de öyle ama onlarınki nedense hiç dikkatimi çekmez. Sonra kaşımın bittiği yerdeki suçiçeği izine sinir olurum. Her daim balıketi formatında olmam da ayrı bir sıkıntıdır. Yani hiç de nazenin bir hatun değilim. Günün birinde bunlar için şükredeceğimi asla hayal edemezdim.
Şükretmeye mola verip bir de duygusal anlamdaki sıkıntılı yanlarıma el atayım dedim. Gördüm ki fiziksel kusurlarım duygusalları görünce epey az durumda. Bir kere gereksiz iyiyim insanlara karşı. Bu yüzden 3 kuruşluk insana 5 kuruşluk değer verirsen aradaki 2 kuruşa seni satar sözünü sık sık yaşıyorum. Sanırım biraz da ağlak bir yapım var. Zırıl zırıl ağlamasam da kendi kendime kalınca hemen akıveriyorlar çenemden aşağı. En ince sırçadan yüreğe sahibim. Hani nerdeyse öylesine bir ters bakış bana teğet geçse kırılmaya can atıyor yüreğim. Fare dağa küsmüş dağın haberi yok misali haklı olarak insanlar fark etmiyor kırıldığımı zaten ben de çaktırmıyorum hiç. Bir de feci arsızım. Bildiğiniz gibi değil bu durum. Şımarıklık artık benimkisi. Herkes sevsin beni, kimse kötü görmesin, kimse yanlış anlamasın, kimse benim yüzümden kırılmasın hatta başkası kırdıysa onun ezikliğini de ben yaşayıp telafi edeyim diyorum. Yeter ki tozpembe olsun benleyken hayatları onlar alsın pembeyi ben tozuyla idare ederim diyorum. E yoruluyorum böyle olunca. Ruhum da çöküntüye giriyor anlayacağınız. Neyse ki mükemmel değilim. Çöküntülerle dolu ruhum var.
Bütün bu fiziki ve ruhi durumlardaki aksaklıklarımı düşününce içim rahatladı. Ben iştah kapatan o mükemmel lokanta gibi değilim dedim. Daha kötü bir şeyler mi yapsam acaba kendime? Ne dersiniz?
Burnunuzu kafaya takmayın Fatih Sultan Mehmet burnu var sizde de öğünün bence yerinmeyin. :>
Fazla kırılganlık yorar sizi. Bazen kırın karşınızdakini onun menfaatleri için. O anda size gücensede yarı size dua edecek buna inanın.Bazen kırmak gerekir odunu sobaya sığması için.Yansın sobada düşünsün sonra sıcağlığını sevgisini salsın dört tarafa. Selamlar
Eylül 17th, 2011 at 15:03