İsrail’in Kudüsteki Demografi Zorbalığı
İsrail'in yasadışı olarak elinde tuttuğu Kudüs'e yönelik imha politikaları son yıllarda daha tehlikeli ve cüretkar bir hal almaya başladı.
1967 yılında işgal etmesinden bu yana geçen 40 yıl içinde kentin demografik ve fiziki yapısında büyük değişiklik yapan ve kenti ebedi başkenti ilan eden İsrail, bu yöndeki çabalarında yeni bir aşamaya geçti. Bu aşama, yasal kurumları kapatmaya varan ve 2020 yılını kendine hedef olarak koyan bir yıkım stratejisi.
Kentin kültürel mirasının korunması ve İsrail'in hukuksuz girişimlerinin teşhir edilmesi için çalışmalar yürüten Aksa Kurumu'nun kapısına kilit vurulması girilen son aşamanın belki de ilk adımını oluşturuyor. Yapmış olduğu çalışmalar, yayınladığı raporlar ve mahkemelerde açtığı davalarla kentin tarihi dokusunu yok eden İsrail'in tüm politikaları önünde engel olmaya çalışan bir kurumun, üstelik basit gerekçelerle kapatılması önümüzdeki döneme ilişkin kaygıların ciddiyetini ortaya koydu. Zira, yasal kurumların ortadan kaldırılması, Kudüs'e yönelik halen yürürlükte bulunan ve kentin kimliğini değiştirmeyi hedefleyen üçlü stratejinin ifşasını çok daha zorlaştıracak ve yürütülen çalışmaların dünyaya ulaştırılmasında bölge Müslümanlarının sesini oldukça kısacaktır.
İsrail'in uyguladığı üçlü stratejide kentin demografik, fiziki ve coğrafi olarak tam bir Yahudi kenti haline getirilmesi planlanıyor. Bu iş için kendine iki aşamalı bir yol haritası belirleyen İsrail işgal rejimi, ilk aşamada 2020 ikinci aşamada da 2050 yılını nihai tarihler olarak belirledi. Buna göre, uygulanacak politikalarla kentte, birinci aşamanın bitiminde Yahudilik dışındaki unsurların etkinliği yok edilecek, ikinci aşama sonuna kadar da, Kudüs gerek dış görünüm gerekse burada yaşayan insan unsuru olarak tamamen Yahudiliğin hakim olduğu bir kent haline getirilecek.
İşgal başlamadan önce kentin sadece yüzde 10 gibi küçük bir kesimini oluşturan Yahudiler, aradan geçen yıllar içinde uygulanan demografik politikalar sayesinde yüzde 63 gibi bir çoğunluğa yükseldiler. Aynı süre içinde Müslüman halk ise, yüzde 90'lık bir çoğunluktan yüzde 35 gibi bir azınlık durumuna geriledi. Bundan sonra koyulan hedef, Müslüman ve Hıristiyanların oranını yüzde 5'den daha aza indirmek.
Fiziki açıdan bakıldığında da kentin 1400 yıldır Müslümanların denetiminde kaldığı dönem boyunca yapılan tüm İslami miras yok edilme süreciyle karşı karşıya kalırken, dış görünüm tam bir Yahudi kenti haline dönüştürülüyor. Kentteki ibadethanelerin yüzde 85'i Yahudilere ait yapılardan oluşurken, Müslümanlara ait mekanların oranı sadece yüzde 5 gibi düşük bir seviyeye geriletildi. Bundan sonra en önemli hedef ise, Kudüs kentinin İslam dünyasının bir parçası olduğunu ispatlayan en önemli yapı durumundaki Mescid-i Aksa ve Kubbetü's-Sahra'nın aşamalı olarak yok edilmesi. İlk aşama, Mağripliler kapısının yıkılması ile ağlama duvarını büyütmek ve Mescid-i Aksa'nın Batı yönündeki yaklaşık 40 dönümlük araziyi Yahudi mahallesine katmak. Bu gerçekleştikten sonra, Davud mabedini inşa etmeyi düşündükleri Kubbetü's-Sahra'nın da içinde bulunduğu Harem'in orta ve kuzey bölümlerini Batı yönündeki işgalle birleştirme aşamasına sıra gelecek. 2007 yılında başlayan kazılar bu planın sistematik biçimde yürüdüğünü gösterirken, Türkiye'den giden heyetin raporuna rağmen inşaatın büyük inşaat araçları kullanılmadan düşük yoğunluklu olarak sürmesi, İsrail'in İslam dünyasından gelen tepkileri hiçe saydığını gösterdi.
İsrail'in uyguladığı bir diğer Yahudileştirme stratejisi ise kentin coğrafi dokusunu değiştirmek. 1998 yılında büyük bir belediyecilik hamlesi görüntüsünde yürürlüğe konulan Büyük Kudüs projesi ile kentin sınırlarını genişleten işgal yönetimi, Batı Şeria içindeki birçok Yahudi yerleşim birimini Kudüs sınırlarına katarak kentteki Yahudi nüfusunu ve Yahudi kalıtlarını arttırmış oldu.
Tüm bunlar olurken, bu planların dünyaya duyurulmasında önemli rol oynayan ve önlenmesi için yasal yollarla mücadele veren kurumların kapısına kilit vurulması bu bakımdan Kudüs'ün geleceğini tehdit eden unsurlardan biri olarak değerlendirilmeli. 2020 eşiğine hazırlanan işgal yönetiminin planlarını boşa çıkarmak için hızlı hareket edilmesi gerekiyor.
Yılmaz’ın yeni yolu!...
MHP Genel Başkan Adayı Ahmet Reyiz Yılmaz, MHP Kongresi’nin yapıldığı salona giremedi ama yeni biryola girdi.
Yılmaz, Milliyetçi Muhafazakar Değişim Hareketi Lideri olarak çıktığı yeni yolda yeni destekler bulmuş.
Bağımsız Kamu Görevlileri Sendikaları Konfederasyonu (BASK) Genel Başkanı Resul Akay, A. Reyiz Yılmaz’ı destekliyormuş.
Bu iddia Yılmaz’ın bizzat kendi ifadesidir.
Açıkçası bana söyledi.
Akay, 2002 Milletvekili Genel Seçimleri’nde AK Parti’den Mersin İli’nden aday adayı oldu.
Daha sonra Ali Müfit Gürtuna’nın Turkuaz Hareketi’ ne destek verdiğini söyledi bu konuda verdiği beyanlar medyada yer aldı.
Yılmaz, çıktığı yeni, yolda ne kadar başarılı olacağınışimdiden kestirmek mümkün değil.
Siyasette STK’lar elbette çok önemli.
Yılmaz, Resul Akay’ın dışında yanına kaç STK liderini alabilecek ve bu konuda Akay, Yılmaz’a ne kadar yardımcı olacak yani kaç STK liderini Yılmaz’ataşıyabilecek?
Bunları ileride göreceğiz.
http://www.gazetesok.com/haber.jsp?cid=79562
http://www.cafesiyaset.com/haber/20091208/Ak-Partide-acilim-muhalifi-vekiller-mi-var.php
Aralık 19th, 2009 at 01:48