content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

28 Nis

İslam’ı Soldan Okumak (II)…

Daha önce de yazmıştık; şimdi 1 Mayıs nedeniyle yeniden gündeme geldi. Bu yıl kendilerine “Antikapitalist Müslüman Gençler” diyen bir grup, Fatih'ten Taksim'e yürüyecekmiş.Hay hay... Kendisini “antikapitalist” addeden herkes 1 Mayıs'larda işçiyle, emekçiyle, devrimcilerle kol kola olmalıdır. Eğer güzergahım uysa, ben de bu grupla birlikte yürümek isterdim...1 Yüzyüze gelmişken de sorularımı, itirazlarımı orada, kendilerine de yöneltirdim... Örneğin; “Müslüman” sıfatının sürekli göze batırılması çabası neden? “Antikapitalist Ateist Gençler” , “Antikapitalist Deist Gençler” , “Antikapitalist Agnostikler” şeklinde gruplar mı vardı daha önce ki, “Müslüman” kimliği ön plana çıkma gereği duydu? “Müslüman – Müslüman olmayan” , “inanan – inanmayan” ayrımını bilinçaltına vermek, 1 Mayıs'ın ruhuyla ne kadar bağdaşır?

Bu vurgu bende iki şeyi çağrıştırıyor... Birincisi; rol çalma... “Esas Müslüman biziz.” kavgası ve yarışı... İkincisi ise daha vahim; halkın üzerinde, kararlarında, yaşamında dinin-maneviyatın ağırlığını kavrama, bunu aşamama ve teslim olma; “din işlerini çok boşladık, haydi hep beraber yükleniyoruz arkadaşlar!” çabası... “Karşı taraf” yaptığında “dini alet etme” olarak görülecek şeylerin, “normal şartlarda” burun kıvıracak cephe tarafından abartı biçimde, göze batırarak sahiplenilmesi... Başka zaman “selamünaleyküm” diyene azarlar gibi “merhaba” cevabı veren CHP'lilerin referandum zamanı “hayırlı günler.” demesi gibi... Takiye... İki yüzlülük...

Allah aşkına, daha 15 sene önce Turan Dursun'un yazdığı Aydınlık geleneğinin bugün dine sütun ayırmasının açıklaması ne? Turan Dursun, aydınlanmacı, cesur, eleştirel düşünceye, pozitivizme inanan bir aydındı, tüm kitaplarını zevkle okudum. Keşke Aydınlık, deve sidiği içmenin şifa olduğu ile fakirliğin-yoksulluğun erdem olduğunu aynı kapağın altında barındıran kitapları şimdi sayfalarında övdürüp, onun anısına ihanet etmese...

Dine de, diğer her konuya olduğu gibi akıl, mantık, bilim çizgisinde bakacak, eleştirel ve devrimci olacak bir çizgiye eyvallah. Ancak maalesef, Aydınlık bu konuda da, diğer bazı konular gibi, uçlarda dolaşıyor. Zıt kutuplarda dolaşmak, inandırıcı değildir, karşındaki samimi bulmaz. Doğu Perinçek'in “cephelerin değişmesi” tezi, bu demek değildir.

Neyse... Konumuzu dağıtmayalım.

İslam'ı ekonomi politikası yönünden, soldan okumaya çalışanlar, ne yazık ki Kuran ile yetinmezler. Oysa, Kuran bu konuda da, bir çok konudaki gibi temel çizgileri belirlemiş ve detayları zamana, mekana, konjonktüre, toplumsal gelenekler ve yasalara bırakmıştır. Kuran, kırmızı çizgileri çeker; ihtiyaçtan fazlasını dağıtmayı emreder, üretmeden, katma değer sunmadan hayatını sürdürmeyi yasaklar, vergi sistemi ve sosyal devlet esaslarının ilkelerini işaret eder...

Kuran'da aradıklarını bulamayanlar, hadis kitaplarına saldırır. Kuran'la çelişen hatta birbirleriyle çelişen binlerce hadis arasından, işlerine geleni alırlar.

Bu konuda sarıldıkları en popüler palavra, Muhammed Peygamber'in fakirlik içinde öldüğü, serveti olmadığıdır. Sözde, Muhammed Peygamber öldüğünde o kadar fakirdir ki, zırhı bile bir parça yiyecek karşılığı bir Yahudi'de rehindir.

Fakirliği, yoksulluğu böylesine yüceltmek, bunu bir erdem, onur nişanesi olarak göstermek bizzat kapitalizmin bir oyunudur. Allah adıyla, Peygamber'in adıyla, dini duygularıyla uyutulan halka “Sen mal mülk, para sahibi olup ne yapacaksın, bak Peygamber bile fakirdi...” denilir ve isyan etmesi, sesini yükseltmesi bir yana, bu denli yoksul olduğu için sevinmesi, şükretmesi sağlanır. Bu dünyada çektiği fakirlik ve eziyet karşılığı, öbür dünyada cennetler, köşkler, süslü giysiler, mücevherler vaad edilir...

Oysa, aynı hadis kitapları Muhammed Peygamber'in savaşlardan elde ettiği ganimetleri, sahip olduğu cariyeleri, veda haccında kestirdiği develeri de anlatır.

Daha önce söyledim; Kuran kişisel mülkiyeti yasaklamaz ve sınırlandırmaz. Kuran'ın mal varlığı konusunda sadece “ihtiyaçtan fazlası” şeklinde esnek bir sınır koyar. İhtiyaç, kişiden kişiye, zamana, mekana, şartlara göre değişen bir tanımdır...

Kuran, kişinin sürekli olarak, elindeki maldan – kazancından zekat vermesini salık verir. Zekat, vergi anlamına gelir. Sürekli olarak vergilendirilen kazanç, helaldir.

Kuran elde edilen bu vergi geliri ile, sosyal devlet ilkelerinin işletilmesini ister.

Kuran, kişinin elindeki servetin, malın, sermayenin serbest piyasada işlenmesini ister. Kenarda atıl biçimde, yastık altında duran birikimi, işlenmeyen tarlayı, değerlendirilmeyen arsayı, boş duran evi, dükkanı sevmez...

Kuran, ribayı yani tefecilik gelirinden geçinmeyi yasaklar. Kuran'a göre faiz, serbest piyasa ekonomisinde çarkların işlemesi için gereklidir. Yasak olan tefecilik gelirinden geçinmek, hiç bir katma değer sunmadan hayatını sürdürmektir.

Kuran, elindeki mal mülk ile gösteriş yapmayı yasaklar, ihtiyacından fazlasını biriktirmeyi, piyasaya sürmemeyi yasaklar, yan gelip yatmayı, başkasının emeği üzerinden geçinmeyi, asalaklık etmeyi yasaklar.

Kuran, bu açıdan bakıldığında, eğer illa bir siyasi tanım içine sokulacaksa, sosyalist değil, sosyal demokrattır.

Zaten, zamanın ötesinde, sonsuza kadar geçerli olma iddiasında olan bir dinin, bir kutsal kitabın başka türlü bir tavır takınması da düşünülemez...

Kaan Göktaş
twitter.com/kaangkts


1Ben ÖDP korteji ile birlikte hareket edeceğim, eğer planlar değişmediyse Unkapanı istikametinden, CHP kortejinin önünde, İşçi Partisi ve TGB'nin yanında yürüyerek alana gireceğim.

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank