İslamcılık ’ Tartışmaları Üzerine.
Son günlerde bir asırdan fazladır konuşulan ‘İslamcılık’ tekrar gündeme geldi. Bence çok faydalı bir tartışma konusu. Merakla izliyor ve istifade ediyorum.1683 Viyana mağlubiyeti ve 1699 Karlofça anlaşmasıyla başlayan kayıplar Müslümanları savunma psikolojisine soktu. Sürekli etkiye tepkiyle hareket eden ve savunma psikolojisiyle davranan Müslümanlar son 150 yıllık ‘Batılılaşma’ macerasına karşı ‘İslamcılık’ projesini sahaya sürdüler.
Dolayısıyla ‘İslamcılık’ yaralı bir bilincin batıya karşı savunma psikolojisi sonucu geliştirdiği bir refleks olarak uzun süre gündemde kaldı.
Tarihte tepki olarak ortaya çıkan tüm hareketler çok kısa ömürlü olmuştur. İslam ne doğu (kalp) ne batı (akıl) değil (la şarkiyyeten ve la garbiyyeten) evrensel tüm kainatı kucaklayan , hareketi kendiliğinden yani bi zatihi-bi nefsihi vahye dayalı bir harekettir.
İslam ’ın temel esası olan Kuranı Kerim Yüce yaratıcı tarafından kıyamete kadar korunacağı garanti altına alınmıştır. Bunun Zebur , Tevrat ve İncil’in müntesipleri tarafından bozulması idi. Kendisi bir mucize olan ve dinin doğru istikamette yaşanmasının garantisi olan Kuranı Kerim ve sahih sünnet Müslümanlara açıkça şunu öğütler: Dini benim tarif ettiğim şekilde sadece ‘Allah rızası’ için yaşayın. Bu konuda sizin tek ölçünüz benim. Başka dinler , felsefeler , akımlar sizin sahih dini yaşamanızda asla ölçü olmasın.
Allah Resulü : ‘Eddinün nasiha , eddinün nasiha , eddinün nasiha=Din samimiyettir,din samimiyettir , din samimiyettir. demiştir. ‘Kime karşı samimiyet ey Allah’ın Resulü’ sorusuna : ‘Allah’a , Resulüne ve tüm müminlere karşı samimiyet’ diye cevap vermiştir.
Yani dinin özü , dini sadece Allah’a has kılarak , sırf Allah rızası için yaşamaktır. Diğer insanlarla ilişkiler ise etki-tepki şekliyle değildir. Mesela sana birisi kötülük yaptığında dinin yaklaşımı şu şekildedir: “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın, seninle arasında düşmanlık olan kişi, candan sıcak bir dost oluvermiş. Amma kötülüğe karşı iyilik hasleti ancak sabredenlerin karıdır, faziletten yana nasibi bol olanların karıdır. Eğer şeytandan gelen bir vesvese seni dürterse hemen Allaha sığın. Çünkü O, her şeyi işitir, her şeyi mükemmel tarzda bilir.” (Fussilet 34-36)
Peygamber ve Raşit halifeler döneminde dinin bizatihi emirlerini yaşayan Müslümanlar tüm dünyaya hayatın tüm alanlarını kapsayan mükemmel bir miras bırakmışlardır.
Bu gün her Müslüman Kuranı Kerimi ve yaşayan bir Kuran olan yüce Resulün hayatını çok bilmeli ve yaşamaya çalışmalıdır. O zaman asrı saadette olduğu gibi hem kendileri hem de tüm insanlık için rahmet topluluğu olacaklardır. Bediüzzaman Said Nursi’nin Osmanlı Devleti döneminde ifade ettiği gibi ‘Eğer biz doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan (diğer dinlerden insanlar) fevc fevc (gruplar halinde) İslam’a dahil olacaklardır. (Münâzarat)
Müslüman dini yaşama konusunda Necip Fazıl merhumun dediği gibi ‘kim var deyince sağına ve soluna bakmadan ben varım’ diyerek kınayıcının kınamasına aldırmadan yoluna devam etmelidir.
Başta kendi nefsim olmak üzere her Müslüman dini yaşantısını şekilden öze doğru değiştirmek üzere gözden geçirmelidir. Özellikle sosyal hayattaki davranış ve sözlerimizi mutlaka Kuran ve Sünnet süzgecinden geçirmeliyiz. Aksi halde sosyal hayata etki etmeyen , iş , aile ve toplum hayatına tesir etmeyen şahsi ibadetler bir gösterinin ötesine geçmez. Bu gerçeği Kuranı Kerim de ifade eder.