İslamcıların Gazze İlgisi
Türkiye’de İslami çevrelerin Gazze ile olan ilgisi ne zaman başlamıştır? Bazı kimselerin akıl almaz iddialarına bakılırsa bu ilginin asıl sebebi Gazze’de 2006’da seçimle de olsa HAMAS’ın iktidara gelmesidir. Çünkü Hamas İslamcı bir örgüttür. Başta Emre Kongar/ Soner Yalçın olmak üzere pek çok kimsenin bu iddiaları sahiplendiği ve ısrarla tekrarladıkları bilinmektedir.
Gerçek durum acaba böyle midir? İslami çevrelerin Gazze ilgisi Hamas ile mi sınırlıdır? Hatırlanmalıdır ki, Filistin topraklarında İngiliz işgal yönetimi (Manda idaresi) 1918’de başladığında, İngiliz desteği ile dışardan Filistin’e Yahudi göçü de başlamıştır. Zaten işgalden kısa bir süre önce İngiliz Dış İşleri Bakanı Lord Arthur Balfour yayınladığı bir bildiri ile, Filistin’de Yahudiler için bir yurt kurulmasının gereğini” ilan etmiştir. Bilindiği kadarı ile dönemin Arap liderleri “Balfour deklerasyonu” diye bilinen bu açıklamanın yol açacağı sonuçları yeterince anlamamıştır. Yahut ta anladıkları halde İngilizlerle yaptıkları gizli anlaşmalara güvenerek kendilerine vaat edilen topraklarla yetinmeyi tercih etmiştir.
Filistin’de İngiliz Manda idaresi altında Siyonist Yahudi göçüne dolayısı ile işgale karşı ilk direnişin öncüsü olan Kudüs Müftüsü Hacı Emin El-Hüseyni 1912’de Ezher’e bir öğrenci olarak gittiğinde ünlü Reşit Rıza ile tanışır ve onun halkası içinde yer alır. Uzun yıllar Reşit Rıza ile olan gönül bağını devam ettirir. Filistin’deki direnişin her aşamasında tayin edici rolü İslam oynamıştır. Kudüs Müftüsünün hayatı bunun bilinen ilk misali olduğu gibi onunla birlikte şimdi adı en çok duyulan isim olan İzzeddin El-Kassem’dir. Aynı dönemlerde 1920’den itibaren Suriye’li bir din alimi olan El-Kassem Filistin’e gelerek İngilizlere ve Siyonist Yahudilere karşı cihadını gerilla mücadelesini başlatmıştır. Günümüzde ise Hamas’ın silahlı kanadı “İzeddin El-Kassem Tugayları” adını taşır.
El-Kassem yalnızca fiili cihadla yetinmemiş, cami, medrese, Kur’an Kursu gibi kurumlar da oluşturarak hem halkın yetişmesine hem de İslami konularda doğru bir bilinçlenmenin yaygınlaşmasına çalışmıştır. Ancak El-Kassem’in 19 Kasım 1936’da İngilizler tarafından öldürülmesi Filistin direnişi için büyük bir kayıp olmuştur. Onun ölümünden önce Filistin Köylüleri arasında tesis ettiği sosyal taban 1936-1939 arasında üç yıl boyunca İngiliz Manda işgal yönetimine karşı bir “köylü isyanı” gerçekleştirmiştir.
İslami akımlar üzerinde büyük bir etkiye sahip olan Mısır’daki İhvan-i Müslimin’de Filistin davasını her zaman sahiplenmiştir. İhvan lideri Hasan El-Benna kardeşi Abdurrahman’ı Filistin’e göndererek Hacı El-Emin ile kurduğu temas ile onu desteklediği gibi, 1936-1939 isyanına da her türlü yardımı yapmıştır. Bu dönemde Hasan El-Benna’da başta Kudüs olmak üzere pek çok Filistin şehrini ziyaret ederek Filistinlileri direnişe teşvik etmiştir. Yine 1948’deki İsrail Devleti’nin kurulmasının ardından başlayan Arap İsrail savaşında da İhvan elemanları İsrail’e karşı savaşın içinde “milis olarak” yer almıştır.
Buna karşılık Yahudi ve Arap Komünistleri ise bu dönemde İsrail’e karşı yapılan bu onurlu savaşı “gelip geçici bir gerici hareketi ve Hitlerin uzantısı” diye aşağılamaya çalıştılar. İşgalci İsrail’in Filistin topraklarında kurduğu Kibutz benzeri tarım işletmelerini, çiftliklerini “Arap çöllerinin yemyeşil cennete çevrilmesi” diye övdüler. 1948’de İsrail Devleti ilan edildiğinde onu tanıyan ikinci şahıs Sovyetler Birliği’nin BM temsilcisi Andrei Gromiko olmuştur. Her ne kadar ABD ile olan rekabeti sonunda Sovyetler Birliği, İsrail’e karşı Filistinlilerin/Arapların yanında bir politika tercih ettiğini ilan etmiş ise de bu hiçbir zaman İsrail’e karşı ciddi bir zorluk oluşturacak boyutlara ulaşmamıştır.
1940-1950’lerde Türkiye’de Sol düşünce mensupları İsrail’e karşı Filistin davasının yanında yer almamıştır. Ama aynı dönemde İslami çevreler, başta Kudüs’ün özel ve istisnai bir yeri sebebiyle her zaman İsrail’e karşı Filistin davasının yanında yer almıştır. Buna karşılık bu İslami kesimler de en çok “antisemitizm” ile ve özellikle sol çevreler tarafından suçlanmıştır.
Mısır’da Abdünnasır diktasının kurulması Filistin davasını da olumsuz bir şekilde etkilemiştir. Çünkü Nasır, Sosyalizim ve Arapçılığı temel alan görüşleri ile ve 1957’de Kanal olayı ile birlikte halk içinde kazandığı rağbet giderek diğer Arap toplumları gibi Filistinlileri de etkilemiştir. Bu dönemde Yaser Arafat, Nasır’a yakın görüşlerle El-Fetih’i kurarak İsrail’e karşı mücadeleye başlamıştır. Zamanla Hacı El-Emin yerine Arafat gibi isimler daha fazla ön plana çıkmıştır. İsrail en büyük askeri başarısını ve en büyük toprak işgalini 1967 savaşında elde ederek Nasır’ın itibarını yerle bir etmiştir. Nasır’ın İslami muhalefeti kanlı bir şekilde tasfiye ederken gösterdiği başarısı İsrail yayılmacılığını engellemek şöyle dursun adeta kolaylaştırmıştır. Arap Sosyalizmi, Araplar için utanç verici askeri yenilgilerin ve büyük toprak kayıplarının da yolunu açmıştır.
1925’te başlayarak (hatta 1909 demek daha doğru olur) Türkiye’deki bütün askeri darbelerin değişmeyen gerekçesi “irtica” olmuştur. 12 Eylül 1980 askeri darbesini yapanlar da aynı gerekçeyi açıklamıştır. Darbecilerin en çok yer verdikleri iddia ise MSP’nin 6 Eylül 1980 günü Konya’da yaptığı “Kudüs Yürüyüşü ve Mitingi” olmuştur. 6 Eylül 1980 tarihli Kudüs Mitingi MSP’nin kapatılma gerekçeleri arasında da yer almıştır. Nisan 1980’de Süleyman Demirel Hükümet’nin Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen hakkında MSP tarafından verilen gensoruda da İsrail eleştirisi buna karşılık Erkmen’in Filistinliler yerine İsrail’e duyduğu yakınlık şiddetle mahkum edilmiştir.
1976’larda İslami çevrelerde en çok rağbet gören “Gölge Dergisi”nin neredeyse bütün sayıları Filistin direnişi hakkında yazılara, haberlere yer vermiştir. O dönemden başlayarak Filistin ve Kudüs hakkında binlerce şiir ve makale yayınlanmıştır. İslami çevrelerin Filistin ve onun bir parçası olan Gazze hakkındaki ilgisinin ancak Hamas ile başladığı iddialarının hiçbir ciddiyeti yoktur. Kaldı ki Hamas öncülüğündeki direniş, anlı şanlı Nasır yönetiminden İsrail’e karşı daha büyük başarılar elde etmiştir. Ancak Kemalizm ile malül olan bazı çevreler bunu görmek istemiyorlar. Filistin sorununu hala “Araplar bizi arkadan vurdu” nakaratı ile açıklamaya çalışıyorlar. Filistin’i ve Arapları İsrail, ABD ikilisinin şablonu ile görmeye çalışıyorlar. Türkiye’de ki ve Gazze’deki İslami uyanışın “ABD tarafından teşvik edildiği” gibi üçüncü sınıf bir yalanı utanmadan tekrarlamaktadırlar. Filistin’deki İslami uyanışı eğer ABD teşvik ettiyse, günümüzde ABD ve İsrail niçin El-Fetih denetimindeki Batı Şeria ile değil de Hamas yönetimindeki Gazze ile ölüm kalım savaşı vermektedir?
KAYNAKÇA
1-Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara, 1993.
2-Faik Bulut, İslamcı Örgütler-1, 3. Baskı, Doru Yayınları, Ankara, 1997.
3-Hasan Elbenna, Hatıralarım, Çeviren: Beşir Eyarsoy, Düşünce Yayınları, İstanbul, 1981.
4-Muhammed Y. Muslih, The Origins Of Palestinian Nationalism, Columbia University Pres, New York, 1988.
5-Majid Khaddari, Arab Contemporaries, The Johns Hopkins University Pres, 1973.
6-Philip Mattar, Kudüs Müftüsü Hacı Emin El Hüseyni, Çeviren: İsa Ölmez/Ali Soylu, Akademi Yayınları, İstanbul, 1991.
7-Seyyid Hüsrevşahi, “İntifada ve İslami Hareketler”, Mecelle-i Siyasi Harici, Çeviren: Dünya ve İslam, İstanbul, Kış 1993.