İslam ve Kapitalizm
“İslami Kesimin Bir Sıkıntısı” başlıklı yazıma, Sayın Uğur Özaltın’ın yorum yapmış. Yoruma tepki vermemek veya tepkiyi şahsa iletmek mümkündü. Ancak bu vesileyle konuyu daha bir açmak ve kimi İslamcıların yüzleşmekten kaçındıkları bir sorununun üzerinde yeni yazılar yoluyla durmanın daha isabetli olacağı kanısıyla bu yazıyı kaleme alıyorum.
Uğur Bey, “İslami değerler ile kapitalizmin de emperyalizmin de felsefeleri uyuşmaz, uyuşamaz” diyor. Böyle düşünen milyonlarca Müslüman var.
Bu düşüncenin bilimsel hiçbir temeli yok!
Ama mütedeyyin Müslümanları bu düşünceye sevk eden temel neden, İslam’ın haksızlığa, adaletsizliğe, hırsızlığa, hileye vb. olumsuzluklara karşı oluşunun ahlaki değerler bütünüdür. Bir başka deyişle bir Müslüman, kendini kapitalist toplumun şer’leriyle yan yana koymak istemez. Ancak bu bir ahlaki meseledir!
Kapitalizme karşı olmayı ahlaki bir temel üzerine oturtmak, yaşanılan hayatı ve gerçeği değiştiremez! Ancak ben konuya bu minvalden devam etmek yerine, bir analojik yanlıştan girerek devam etmek istiyorum. Çünkü ahlaki değerler üzerinden bir sistem analizi yapmak mümkündür ancak ahlaki değerler üzerine bir toplumsal sistem inşa etmek mümkün değildir! Tarihte bunun örneği yoktur!
Uğur Bey ve onun gibi düşünenlerin analojik yanlışı şudur: Kapitalizm bir toplumsal sistemdir ve tarihin bir döneminde ortaya çıkmış, teorik olarak da bir süre sonra yerini başka sistemlere bırakabilir. Kabul etmeseniz de, kapitalist toplumu en iyi analiz eden Karl Marks’dır.
İslam ise, bir dindir. Toplumsal hayata dair birçok görüşü ve yaptırımı bünyesinde taşısa da, İslam’da bir iktisadi toplumsal sistem önerisi yoktur! Yani bir başka deyişle, köleci, feodal, kapitalist veya sosyalist toplum yapılarından söz edebiliriz ancak bu anlamda bir İslami toplum yapısından söz edemeyiz. Çünkü toplum biçimlerine niteliği veren özellikler ile (mülkiyet, üretim araçları, üretim ilişkileri, pazar olgusu, finans/para ve emeğin dolaşımı vb), bir dinin amaç ve değerleri aynı değildir. İşte İslam ile kapitalizmi bir toplumsal sistem açısından karşılaştırmak, daha baştan bir analojik yanlışa düşmektir ki, tartışmayı bu çizgide devam ettirmenin, yanlışa yanlış katmanın ötesinde bir anlamı olamaz.
Uğur Bey diyor ki, İslam’da ticaret helaldir ama haksız kazanç haramdır. Bir kere bu haksız kazanç, haram meselesi yalnızca İslam’da yok. Açın Tevrat’taki 10 emri, hepsinin karşılığını Kuran’da göreceksiniz.
Ticari malların bir üretimi yok mu?
Diyelim 1000 adet koyunu götürüp Şam’da sattınız yerine de 100 metre Hint kumaşı, 2 çuval baharat, 1 adet de at aldınız. Şimdi bunların üretilmesinde, yetiştirilmesinde bir emek var. Peki, bu alım satımı belirleyen yani 1000 adet koyunun karşılığının bu aldığın mallar olduğunu eşitleyen faktör nedir? Malların pazarda dolaşımın sağlayan temel faktör, onlarda cisimleşmiş insan emeğidir!
Malı üreten, malı pazara taşıyan kervancı, malı pazarda satan tüccar ve hatta o tüccara ya da üreticiye para veren tefeci; hepsi de kazanıyorlar. İslam, bu kar zincirine karşı değil, bu zincirde oluşacak haksız kazanca, harama karşı. Dikkat edersiniz birincisi, ekonomik sistemin kendisi, ikincisi ise, yani din, ona bir ahlak normu getiriyor.
Şimdi bir adım ileri atalım ve Peygamber döneminin köleci ve feodal toplum yapısından 1400’lü yıllara gelelim. Üretim salt toprağa bağlı olmaktan çıkıyor. İhtiyaçlar çeşitleniyor ve artıyor, makineleşme başlıyor, üretim araçları değişiyor, kapalı ekonomiler yıkılıyor ve şehirler büyüyor çünkü yeni işgücüne gereksinim oluyor. Serbest köylüler emeğini satmaya kentlere geliyorlar. İşgücünü serbest bırakmak ve daha başka birçok nedenle, toplumda yeni doğan burjuvaziyle eski feodal sistem ve onun destekçisi kilise arasında çatışma çıkıyor. İşte 1215 yılı Magna Carta’dan (dünyanın ilk anayasası) başlayıp 1800’lere kadar Avrupa’daki çatışmanın özü bu.
Üretim araçlarının mülkiyet biçimi, işgücünün kullanımı, üretim sürecinde yaratılan artı değer, üretim araçlarının niteliği ve malların nasıl üretildiği gibi birçok iktisadi elemanın yer aldığı bir toplumsal sistem olan kapitalizmin karşısında bir İslami sitsem var mı? Böyle bir yapının olması mümkün mü? Kesinlikle hayır! İslam dünyasının hangi ülkesi kapitalist sistemin kendisinden veya etkilerinden uzak ya da ayrı bir sisteme sahip? Örneğin Türkiye’deki, İran’daki veya Suudi Arabistan’daki toplumsal ekonomik sistemin adı nedir?
Uzun lafın kısası, Uğur Bey, siz bir ayakkabı fabrikasına sahip olsanız ne yapardınız? Hangi kaidelere göre üretim yapardınız?
Bana göre asıl mesele şu: Müslüman’ım diyen ve bunun üzerinden bir dünya tanımlaması yapan kişinin, örneğin imar oyunlarıyla haksız kazanç elde etmesi arasındaki kişilik yarılmasıdır. Öylelerini tanıyorum ki, bir de bunun üzerine boğazlarından bir lokma haram geçmediği üzerine yemin ediyorlar.
Uğur Bey, bu münafıklar konusunda sizinle aynı düşünüyorum.