İslam ve Gafil, Münafık ve Zalim
Türkiye seçim sürecinde din, iman, hak, hukuk kavramlar tartışması yapılıyor.
Tarikat-cemaatlerde ve aynı çizgide politika yapan siyasilerde liderin ağzından çıkan her sözdoğrudur, davranışları tenkite ve eleştiriye kapalıdır. Sözler, eylemler eleştiri kabul etmez.
Kişiliğinin oluşumunda bu yapının büyük bir etkisi olan kişilerin beyinlerine, liderin eleştirilemeyeceği kazınmıştır. Lider kendine yönelik eleştiriye sert karşılık verir.
Dünyadaki en yaygın ve tehlikeli hastalıklardan biri, kötü işler yapan insanların yaptıklarını ve hayat tarzını iyi olarak görmesidir veya zenginlik, başarı ve mutluluk için kirli işleri yapmaya kendini zorunlu hissetmesidir. Gafil, münafık ve zalimler; kendi hallerinin farkında olmayan hastalardır.
Kuran da Allah, zalimler ve münafıkların bu hastalıklarına dair gerçeği bildirmektedir.
Kaf, 50/22: Andolsun sen bundan gaflette idin; derhal biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir. (Öldükten sonra uyanış)
Bakara, 8-12: İnsanlardan bir kısmı vardır ki, biz Allah a ve kıyamet gününe inandık, derler. Halbuki onlar, iman edenler değillerdir. Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah ı ve müminleri aldatırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir. Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elim bir azap vardır. Kendilerine, Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın, denildiğinde, Bizler sadece düzeltenleriz, derler. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir.
Bakara, 14-15: (Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit (Biz de) iman ettik, derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, derler. Gerçekte Allah onlarla alay eder; azgınlıkları içinde bocalayıp dururlarken onlara mühlet verir.
Enbiya, 14-15: Bize yazıklar olsun, biz gerçekten zalimlermişiz, dediler. Biz onları, sönmüş kül yığını olarak biçilmiş bir ekin haline getirinceye kadar, hep sözleri bu feryat olmuştur.
Enbiya, 45-46: (Ey Rasulüm, kafirlere) de ki: - Ben sizi ancak vahiy ile (Kuran la) korkutuyorum. Amma onlar ne kadar korkutulsalar (faydası yok, çünkü) sağırlar daveti işitmezler. Yemin olsun ki, Rabbinin azabından az bir şey onlara dokunursa, muhakkak şöyle diyecekler: - Vay bizlere! Biz gerçekten zalimlerdik.
Enbiya, 96-97: Nihayet Ye cüc ve Me cüc ün seddi açılıp da her tepeden saldırdıkları; Ve hak olan vaad (Kıyamet) yaklaştığı vakit, işte o zaman, kafir olanların gözleri hemen dikilecek: Vah bizlere. Biz bundan gaflet ettik, doğrusu kendimize zulmetmiş olduk, diyecekler.
Hacc, 45-46: Nice memleketler vardı ki, zulüm yapıyorlarken biz onları helâk ettik de damları çökmüş, duvarları üzerlerine yıkılmıştır (ıssız harabeye dönmüştür). Nice kuyularla yüksek saraylar (sahipsiz) bomboş bırakılmıştır. Mekke kafirleri, hiç de yeryüzünde dolaşmadılar mı ki, bu sebeple düşünecek kalplere, işitecek kulaklara sahip olsalar. Gerçek şudur ki, gözler (görmemek suretiyle) kör olmaz, fakat asıl sinelerin içindeki kalpler (ibret gözleri) kör olur.
Al-i İmran, 142: Yoksa Allah içinizden cihat edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?
Bu ayetler; günümüz dincilerinin yobazların anlattıklarını, söylediklerini, İslam diye algılayanlar için bir anlam ifade eder mi dersiniz sanmıyorum. Gözler, kör, kulaklar sağır, kalpler mühürlü ise yapılacak bir şey yok demektir
Ancak; bizler yine de uyarmak ve aydınlatmak görevimizi yapmalıyız.
Bunun için de; olması gereken tek birleştirici çizgi; akıl ve beş duyu algılamaları ile gerçekler yolunun nerden geçtiğini bulmak ve ona göre hareket alanını belirlemektir.
GüNün Sözü: Dogmalar ve hurafeler insanın aklını köreltir, kalbini taşlaştırır, robotlaştırır.