İslam ve Bağımsızlık, Özgür İnsan
Din olgusu, sömürgeciler, emperyalizm ve ülke yöneticileri tarafından yüzlerce yıl sürekli olarak kullanılmıştır.
İşgalde; Kuvayı Milliyeci lere karşı çıkartılan ayaklanmalarda, din öğesi kışkırtıcı bir unsur olarak kullanılmıştır. Halkın dinsel duyguları, Bağımsızlık Savaşını düşkünlüğe uğratmak için emperyalizm ve işbirlikçileri tarafından sömürü aracı kılınmıştır.
Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı sırasında; emperyalist işgalcilerle işbirliği yapan gericiler (irtica), doğrudan Türk Ulusu nun varlığına saldırılarda bulunmuşlardır.
Milli Güçler; din düşmanı, dinsiz denilerek suçlanmıştır. Anadolu ya dağılan İngiliz ve Fransız ajanlarının Mustafa Kemal ve arkadaşlarını, Din, ırz ve mülkiyet düşmanı Bolşevikler, biçiminde suçlamaları ve bu doğrultuda propagandaları, bazı bilgisiz halk üzerinde etkili olmuş ve ayaklanmalar iç savaş boyutuna sıçramıştır.
Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı sırasında; ulusal güçlere düşman ve işgalci güçlerle işbirliği içerisinde olan derneklerin arasında yer alan Teali İslam Cemiyeti (İslamı Yüceltme Derneği), 19 Şubat 1919 da Cemiyeti Müderrisin (Müderrisler Derneği) adı altında kuruldu. Başkanlığına Şeyhülislam Mustafa Sabri getirildi. İttihad-ı Muhammediye Cemiyeti öncüsü Kürt Sait (Nursi) de yönetim kurulunda görev aldı.
BU Dernek; 26 Eylül 1919 günü, Kuvayı Milliye ye karşı bir bildiri yayımlayarak, ulusal güçleri yok etmek için çıkartılan Bursa, Biga, Gönen ayaklanmalarını desteklediğini bildirdi.
Şeyhülislam Dürrizade Abdullah, 5 Nisan 1920 günü, işgalci güçlere karşı savaşan M. Kemal ve arkadaşları için, Tanrı buyruğuna karşı hareket ettikleri, gerekçesiyle, katli vaciptir, diyerek ölüm fermanı çıkartmıştır. Düşmana karşı savaşan ulusalcı güçlerin direnişine karşı cihat açılması için gericileri kışkırtmıştır.
Bağımsızlık Savaşında olduğu gibi, Cumhuriyet’in kuruluşu sırasında da gericiler, bölücüler ve emperyalizmle işbirliği içerisindeki hainler emperyalist güçlerin kışkırtmaları ve desteği doğrultusunda Türk Devrimi nin önünde engel oluşturmuştur.
Din öğesini kullananlar; Osmanlı Devleti’nde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtuluş ve kuruluş aşamalarından günümüze dek, sürekli olarak aydınlanmaya, bilimsel gelişmelere ve ilerici atılımlara karşı da direnç göstermişlerdir.
Bu güçlerin kaynağı, eğitimsiz, bilgisiz, yobaz kitleler, yani ümmet toplumu oluşturmaktadır. Din unsuru bu kitleleri aldatmak için araç olarak kullanılmaktadır. Gerici kitleler, etnik bölücüler gibi emperyalist devletlerin amaçlarına uygun kullanıma her zaman açıktırlar.
Ümmet toplumu; dine, inanca, feodal düzenin uzantısı olan aşiretlere, cemaatlere, tarikatlara dayanır, düşünceler tek boyutlu, ufuk sınırlıdır. Ümmet toplumunda, ağaya, şeyhe, şıha, hoca efendilere itaat (boyun eğme), biat (bir kimsenin egemenliğini tanımak) kültürü vardır.
Ümmet toplumunun kulu, müridi, tarikat şeyhinin beyni ile düşünür, özgür aklının kullanamaz, eleştirel düzeyde olguları inceleyip, çözümleyemez, değerlendiremez, dolayısıyla da sorgulayamaz. Bu tür toplumlarda köleci düzen geçerli olur.
Ümmet kültürünün uzantısı olan tarikat, cemaat ve aşiretler insanlar arasında dini inançlar yönünden ayrımcılık güttüğünden toplumu ayrıştırıcı işlevi vardır. Bu durum ulusun birliği, dirliği giderek yurt bütünlüğü için tehlikelidir. Tarikat ve cemaatler, ümmet toplumunun uzantısıdır.
Tarikatların, cemaatlerin, aşiretlerin egemen olduğu bir toplumda özgür düşünceden, demokrasiden söz edilemez.
İktidar ve servet için; batı emperyalizmini, mandacılığı, uşaklığı, işbirlikçiliği, bağımsızlığa tercih edenler dün de vardı, bugün de var, yarın da olacaktır. Türkiye ve İslam ülkelerinin temel sorunu budur. Bu zihniyet; iyi anlaşılmalı, halka anlatılmalıdır.
Günün Sözü: İnsana değer vermeyen hiçbir anlayış, görüş, anlam ifade etmez.