İslam Salt İbadet Değildir!
Bir tarafın hakkını vermek için başkasını mağdur eden, adil değildir. Adaletin olmadığı yerde anarşi, kaos ve kargaşa olacaktır. Adaletin olması için adil şahitlere ihtiyaç vardır. Bize yapılan haksızlığa şahit bulamıyorsak, bu; bizim de birisine haksızlık yapıldığında şahit olmayışımızdan olabilir. Adaletin oluşması için adil şahitler olun.
“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. 4/135.”
Ve aslında ibadetin rolü tam da burada çıkıyor ortaya. İbadetin gerçek anlamını ve tam olarak neyi karşıladığını bilemediğimizden ve bu yüzden de içselleşemeyen günümüz yüzeysel ibadet anlayışımızdan yola çıktığımızdan; "Allah insanları ve cinleri ona ibadet etsinler" ayetindeki felsefeyi de tam anlamıyla kavrayamıyoruz.
Allah'ın taksimine razı olmayan, kendini boşuna yorar! İslâm’ı Anlayabilmek! İslam’ı anlayarak yaşamak! İslam salt ibadet olmadığı gibi İslam’ın ibadet anlayışı da algıladığımız gibi değildir aslında.
İslam’ın, hukuk ve felsefesini iktidarlarının devamı için bir kenara bırakıp salt “ibadet yönünü” ön plana çıkararak bu hale getirenler, hem Müslümanları hem de böylesi bir Müslüman tipi üreterek İslam’ı Müslümanlar üzerinden tanımak isteyenleri aldatmıştır. Aldatmanın her türlüsü çirkindir.
Zira Allah Rasûlü (s.a.s), "Bizi aldatan bizden değildir" demiştir. Aldatmanın en çirkini ise; Allah ile aldatmaktır. Huzur İslam'da, evet ama Müslümanlar huzursuz! Oysa gönül isterdi ki Müslüman İslam'ın aynası olsun! Dışarıdan bakanlar, İslam’ı yalnızca kılık kıyafet ve Namazdan ibaret görüyor. Hâlbuki İslamiyet tam bir sosyal hayat düzenleyicidir.
Fakat maalesef ibadeti "yan sanayi ürünü" mantığıyla ve salt bir ambalaj benzerliğiyle ifa etmek suretiyle görevini yaptığına inanan bir toplum oluştu. İbadeti "yan sanayi ürünü" mantığıyla ve salt bir ambalaj benzerliğiyle ifa eden bireylerle İslam coğrafyasının günümüz sorunlarını çözmek imkânsız gibi görünmektedir. Maalesef günümüzde ibadeti içeriğinden ve karşıladığı asli felsefesinden arî bir şekilde sadece şekilsel ve görünen kısmıyla yerine getiren Müslümanlar türemiş. Namazı sadece bazı okuma ve hareketten, haccı bazı yerlere yapılması gereken bir ziyaretten, orucu belirli vakitte aç ve susuz kalmaktan, zekâtı sadece parasal bir değerden veya para vermekten ibaret görmek; ne İslam’ın ne de bu ibadetlerin farz kılınma ruhunun ve felsefesinin insanlara vermek istediğini vermeyecektir.
Aslında bu ibadetler "yan sanayi ürünü" mantığıyla yapıldığından İslam coğrafyasında bu sorunlar yaşanmaktadır denilse yeridir. "Yan sanayi ürünü" mantığıyla ifa edilen ibadetler, bu ibadetlerin aslına uygun yapıldığından insanlığa katacağı erdemleri vermesi düşünülemez. Günümüzde iman-amel ilişkisini görmezden gelen, İslam’ın itikadî yanını kavrayamayan ve İslam’ın bu felsefî anlayışını önemsemeden ibadetin sadece şeklinin yerine getirilerek oluşacak bir "dindarlığın" yeterli olabileceğini varsayan Müslüman bireyler oluşup çoğalınca, "Ey iman edenler! İman ediniz! 4/136" ayetinin ne demek istediğini daha iyi anladım ve kavradım.
Ahlak, mahalle baskısı ve dayatılan yaşam tarzı ile oluşan ÇELİŞKİ!
İslam’ın aslına uygun yaşanması ve toplumda böylesi bir algının oluşması ve için ilmiyle amil âlimlere-ilahiyatçılara ihtiyaç vardır. İlahiyatçı bürokratlar yetiştirmek, din âlimi yetiştirmek anlamına gelmez. Günümüz İslam dünyası artık bunun farkına varmalıdır. İlahiyatçı bürokratlar yetiştirmekten ziyade din âlimi yetiştirmeye yönelmelidir! Herkes hata yapabilir ama sadece kâmil insan olan hatasını kabullenip hatadan döner!
Farkında değilsiniz belki ama herkes canının istediğini yapıyor diye, dünya cansız kalmak üzere! Bazen tüm sorumluluk sizdedir... Ve buna rağmen sorumluluğunuzun gereğini yerine getirmek yerine, başkasını suçlamak için çırpınır durursunuz! Sanılanın aksine bu çırpınış, çözümsüzlüğü derinleştirmekten başka hiç bir işe yaramıyor!
{ MB. Hedbi }
04.06.2014