content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

29 Mar

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

Bilindiği gibi, hadis öğretisine bağlı bütün mezheplerde çocukların sünnet edilmesi olayı vardır, Kur'an öğretisine göre yasak olan bu ve benzeri işlemler, rivayetler dini mensupları tarafından özellikle sünnet ameliyesini fıtrattan saymak suretiyle farz kabul etmişlerdir. Hal bu ki, Kur'an'ı esas alarak olaya baktığımızda bu tür işlemlerin İslâm dininde kabul görmesi mümkün değildir.

Uydurma rivayetlerle de, Müslümanların sünnet olması gerektiğini rivayet ettiler. Rivayetlerine delil olarak da peygambere isnat ettikleri hadiste, İbrahim peygamberin seksen yaşında keserle sünnet olduğu rivayeti ile Müslüman olan bir kimsenin derhal sünnet olması gerektiği rivayetidir. İbrahim peygamber için söyledikleri alay etmekten başka bir şey değildir. Sünnet olayının yaygın bir şekilde uygulandığı toplumlarda dahi, bir kimseye baban seksen yaşında balta veya keserle sünnet oldu deseler bunu hoş karşılamaz alay olarak kabul eder. Böyle bir iddiayı İbrahim peygambere yakıştırdılar. Bununla da yetinmediler, kızlarında sünnet olması gerektiği yolunda iddia ve rivayetlerde bulundular.

Ehl-i Sünnetçe, Kelime-i Şahadette olduğu gibi, Müslüman ile kâfiri birbirinden ayıran alamet olarak kabul edilen sünnet ameliyesi, bazı Sünni önderlerce vacip ve hatta farz denecek kadar mühim bir emir kabul edilmiştir. Şafiiler. "Buluğ yaşına ermezden önce çocuğu sünnet etmek velisine vaciptir."derler. Bir kısım önderleri de, sünnet olmadıkça, mühtedinin Müslümanlığının noksan olacağına, sünnetsizin namazının caiz olmayacağına, kestiğinin yenilemeyeceğine, Kâbe'yi tavaf edemeyeceğine hükmetmiştir. Hadiste bu hususta "İslâm'a girince küfür tüyünü at, sonra sünnet ol" diye emreder iddiasındadırlar. Hülâsa bazı âlim kabul ettikleri kimselere göre: "Hayatına mâl olacak dahi olsa.." yaşlı kişinin bile sünnet olması gerektiği hükmünü verecek kadar bu meseleye ehemmiyet verilmiştir. "Muhtar olan zamanda doğumun yedinci günüdür." derler.

Bu konuda Kur'an'dan mealen:

“Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bundan başka her şeyi dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan da uzak bir sapıklığa düşmüştür.” (4/116)

“O (Allah'a ortak koşa)nlar, O'nu bırakıp birtakım dişilerden başkasına çağırmıyorlar ve onlar, inatçı şeytandan başkasına yalvarmıyorlar.” 84/117)

“O şeytan)ki Allah ona lânet etti ve o da, "Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım."dedi.” (4/118)

“Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim: hayvanların kulaklarını yaracaklar; onlara emredeceğim: Allah’ın yaratışını değiştirecekler!" Kim Allah'ın yerine şeytanı dost tutarsa, muhakkak ki açık bir ziyana uğramıştır.” (4/119)

“Şeytan) onlara söz verir, ümit verir, fakat şeytanın onlara va'di, aldatmadan başka bir şey değildir.” (4/120)

“İşte onların varacağı yer cehennemdir. Asla cehennemden kaçmak (imkânı) bulamazlar.” (4/121)

Görüldüğü gibi, bu konuda şeytanın kendisine, Allah'ın yarattıklarından pay alma tanımlaması; metodu, Allah'ın yarattığını değiştirme yolunda vereceği emirlerdir. Kim şeytanın bu emrini yerine getirirse şeytana pay olmuş olur. İsterse yaptığı değişiklik hayvanların kulaklarını yarma şeklinde olsun fark etmez. Allah, yaratılışı değiştirme olayı çerçevesinde hayvanların kulaklarının yarılmasına müsaade etmiyor. Nasıl olurda sünnet veya başka bir şekilde insanlar üzerinde değişiklik yapılmasına müsaade etmiş olsun. Yaratılışı değiştirme olayı, hiçbir ihtiyaç, hastalık gibi zaruretler olmadan, yaratılış üzerine yapılacak değişiklikleri kapsar. Zira bir koyun kesilip yenile bilir bu yaratılışı değiştirme manasında değildir. Veya bir kimsenin çürümüş dişi çekile bilir; çürümüş böbreği alına bilir, bütün bunlar zaruret veya tedavi amaçlı ameliyelerdir. Saç sakal veya tırnağı kısaltıp kesmekte öyledir, yaratılışı değiştirme manasında değillerdir. Zira tırnağı kesmekle, parmağı kesmek arasında belli bir fark vardır, biri ihtiyaç içerikli ve geçici, diğeri sakatlayıcı ve kalıcıdır. Bu zamanda sağlıklı genler üzerinde meydana getirilen veya getirilmesine çalışılan değişiklikler yaratılışı değiştirme olayı kapsamına giren işlemlerdir. Ayrıca, nasıl ki bir kimse tipi değişsin diye hayvanların kulaklarını yararsa veya sağlıklı dişini çeker veya törpülerse, vücudunun her hangi bir yerinden sağlıklı bir organı daha güzel olur diye keser veya vücudunun her hangi bir yerinden bu bağlamda bir parça et veya deri keserse, kısırlaştırma veya hadım yaparsa, deriyi tahrip ederek dövme yaparsa, küpe için kulak delerek kulağın yapısını değiştirmek v.s. gibi ameliyelerde bulunursa, bütün bu tür şeyler yaratılışa müdahale etmek suretiyle, Allah'ın yarattığını değiştirmedir.. Bütün bunlar, Allah'a ortak koşmayla eş anlamlıdır. Bunları yapan şeytana pay olduğu gibi, asla cehennemden ebediyen kurtuluş imkânı bulamaz. Sünnet olmak yaratılışa müdahale etmenin onu değiştirmenin tipik bir örneğidir. Zira küçük, büyük, kadın, erkek, sağlıklı bir kimseden bu şekilde parça et koparmanın başka bir izahı yoktur.

Bu itibarla sünnet konusunda uydurmuş oldukları rivayetlerin aslı yoktur.
Rum Suresi 30. Ayet : " Öyle ise sen yüzünü içtenlikle dine çevir; Allah'ın insanları hangi fıtrat /doğa üzerine yaratmışsa -Allah'ın yaratmasında hiç bir değişme yoktur- işte dosdoğru din bu dur insanların çoğu bilmez"

Gerçek şu ki;
Erkek ve Kız çocuklarının sünnet edilmesine ilişkin dini vecibe Kur'an'da yoktur. Sünnet'in tarihsel sürecini anlatmak istemiyorum. Herkes şunu iyi bilmelidir ki Kitabımız olan Kur'an'da erkek yâda kız çocuklarının sünnet edilmesi diye bir emir hüküm yoktur. Hatta ayette görüldüğü bu uygulamanın olmayacağından bahsedilir.
Fıtrat; Fatır olan Allah'ın insanların ve varlıkların yerleştirdiği programdır. Bu durumda varlıklarda doğuş/yaratma ile gelen özellikler, yetenekler, organlar, bu organların faaliyetleri de fıtrattır. Yani göz, kulak gibi organlar nasıl fıtrat ise cinsel organ ve bu organın ucundaki koruyucu deride fıtrattır.

Dolayısıyla; Erkek ve Kız çocukları sünnet etmek dini bir emir olmayıp aksine Allah'ın yaradılış fıtratını değiştirmeye teşebbüs etmekten dolayı GÜNAH'dır.

Rabbimiz İnsanı en mükemmel şekilde yaratmış ve tasarlamıştır. İnsanın işe yaramayan zararlı ve eksik bir organı yoktur. Sünnet ise fazla yaratılma işinin olduğunu düşünerek düzeltme işidir. Yüce Allah'ımız Kur'an'da yarattığını değiştirme teşebbüsünü Şeytani bir işlem olarak nitelemektedir. Nereden geldiği muamma olan Bir âdetin, bir örfün İslami bir emir bir hüküm olduğunu söylemek İslâm'dan, Kur'an'dan bihaber yaşamak demektir. İslam yaşadığınız örf ve adetlerin hükümlerini değil Kur'an'ın hükümlerini ihtiva eder. Kur'an'ı en iyi şekilde uygulayan Allah'ın elçisi olduğuna göre Allah'ın elçisininse Kur'an emrine aykırı bir şey söylemeyeceği açıkça ortadadır. Olayı peygambere dayandırıp onun ağzından yalan sözler söylettirmek Elçiye yapılan en büyük hakarettir. Kur'an'da açık ve net bir şekilde görülmektedir ki; Sünnet İslâm dini ile uzaktan yakından alakalı değildir. Nereden kaynaklandığı kesin olarak bilinmeyen bir geleneğin İslâm Dini içine konulmaya çalışılması İSLAM’A AYKIRIDIR..

Şahsen hepimiz çocukken özgür irademiz dışında sünnet olduk. Ancak bu uygulamanın dinen söz konusu olmadığının farkında isek çocuklarımızı sünnet ettirmeyelim.

***
SORU: Sünnet olmak boşuna mıdır?

CEVAP: “Sünnet denen cerrahi operasyonun Kuran'da yeri yok. Bu eski bir Ortadoğu örfüdür.” -‘Cevap Veriyorum’ kitabından- (Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Eski Dekanı)

ONAYLAYAN: “Evet, sünnetle ilgili bir Kuran'da ayeti yoktur. Sünnet Yahudi dininin bir emridir. Ancak sünnet Müslümanlar nezdinde çok önemli olarak kabul edilmiştir. Müslümanlar sünneti Hz. İbrahim’e dayalı bir adet olarak kabul etmişlerdir. Ancak bugünden sonra sünnet konusu İslam toplumu için tartışma konusu yapılmamalıdır. Çünkü sünnet olmayan bir Müslüman Türk çocuğu psikolojik depresyona girer.” (Prof. Dr. Mehmet Aydın, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Eski Dekanı)

ONAYLAYANA CEVAP: “Çocukların korkudan girdiği depresyon ne olacak? Ailelerin sünnet düğünü yapacağız diye aldıkları kredileri ve taksitleri öderken girdikleri depresyon ne olacak? Bilim adamlarının yaptığı araştırma da, sünnet olan insanların hastalıklara yakalanma riskinin diğerlerine nazaran %30 fazla olduğunu, eşini tatmin edememe gibi hastalıkların da %70 olduğunu tespit etmişler, maalesef bu millet acayip kandırılmış, halen de kandırılıyor. ‘2 cm. kabukla sünnetin veya dinin ne alakası var?..’ sorusu ise, kimsenin aklına gelmemiş nedense.. Mü’min Suresi 64. ayet; “Yeri sizin için yerleşim alanı, göğü çadır kılan ve sizi biçimlendiren -ve o sizi ne güzel biçimlendirdi- ve sizi temiz şeylerle besleyen Allah’tır. İşte Rabbiniz Allah budur. Âlemlerin Rabbi Allah ne kutludur.” Rabbimiz İnsanı en mükemmel şekilde yaratmış ve tasarlamıştır. İnsanın işe yaramayan zararlı ve eksik bir organı yoktur. Sünnet ise fazla yaratılma işinin olduğunu düşünerek düzeltme işidir. Yüce Allah’ımız Kuran’da yarattığını değiştirme teşebbüsünü Şeytani bir işlem olarak nitelemektedir.” (Mahmut Celal Özmen, Araştırmacı, yazar)

***

Sünneti Savunan Doktorların Söylediği Yalanlar…

Tıp fakültelerinden, üstderinin işlevleri hakkında hiçbir bilgi almadan mezun olan; kendilerine sünnet derisinin gereksiz bir deri parçası olduğu öğretilen (aslında ihsas ettirilen desek daha doğru olur çünkü hocalarımız bu konuda o denli sessizdir ki, sünnet derisi hakkında ne gerekliliğine ne gereksizliğine dair bir eğitim verirler); sünnetsiz penisi de, âdeta soyu kurutulmuş, hastalık yapıcı bir mikroorganizmayı inceler gibi ancak anatomi kitaplarında görebilen doktorlarımız (sadece bizimkiler değil, Amerikan tıp fakültelerinden mezun olan doktorlar da) ya cehaletten ya da art niyetten, sünnetle ilgili sağlık yalanlarını “uzman görüşü” olarak halka aktarmaktadırlar.. Çoğu anne baba da, dinsel gerekçeler kendilerini ilgilendirmiyor olsa bile, “Doktorlar sünnetin sağlıklı olduğunu söylüyor, öyleyse iyi bir şey olmalı” diye düşünmektedir.

İşte sünnetle ilgili en sık söylenen birkaç sağlık yalanı:

—Sünnetli erkek daha temizdir.
—Bulaşıcı hastalıklar sünnet olmayan erkeklerde daha sıktır.
—Penis kanseri sadece sünnet olmayan erkeklerde gözlenir.
—Kadınlarda rahim kanseri riskini azaltır.
—Çocuğunuzda fimosis var. Hemen sünnet edilmeli.
—Çocuğunuzun olası idrar yolları enfeksiyonu yaşamasını engeller.
—Sünnetli erkek çocuklarda idrar yolu iltihaplanması daha az gözlenir.
—Sadece ufak bir deri parçası, bebek acı hissetmiyor çünkü sinir sistemi henüz gelişmiş değil.
—Sünnetli erkekler daha iyi seks yapar çünkü sünnetsiz erkeklerden daha fazla uyarılırlar.

… Oysa bu gerekçelerin hiçbirisi bilimsel bir temele dayanmamaktadır… Şimdi bu yalanları tek tek ele alalım:

A) Temizlik

… Amerikalı Doktor Thomas J. Ritter’e göre, tırnaklarını kesmesini, dişlerini fırçalamasını ve tuvalet temizliği yapmasını bilen bir erkek çocuğun, basitçe üstderisini geri çekip yıkayamayacağını söylemek, o çocuğa hakarettir. (Dr. Ritter’in notu: Bu makale yazıldığı sırada üstderi için özel bir temizliğin gerekli olduğu sanılıyordu. Bugün bunun da gereksiz hatta yanlış olduğu anlaşılmıştır. Zira üstderinin salgıladığı sıvılar bölgeyi temiz tutacak anti bakteriyelleri ve anti viralleri içermektedir. Bu tıpkı gözkapağının içinde salgılanan sıvıların gözü temiz tutması gibidir. Gözü nasıl yıkamıyorsak, penis başının da özel olarak yıkanması gerekmez.)

“Eğer” diyor Dr. Ritter “Temizlik argümanını erkek sünneti için bir neden olarak kabul edersek, o zaman yıkamanın çok daha zor olduğu kadın organlarını da kesmemiz gerekir. Ama bugün ABD’de hiç kimse genital temizliği sağlamak için kadın organını kesmeyi önermiyor.”

Doğal penis hiçbir bakım gerektirmez. … Sağlam bir penisi temiz tutmak için gerekli tek şey, genel vücut temizliği sırasında suyla iyi bir şekilde temasını sağlamaktır. Bir çocuğun üstderisi altındaki beyaz peynirimsi salgı, Smegma diye adlandırılır. Smegma belki de doğadaki en yanlış anlaşılan, en kötü değerlendirilen maddedir. Smegma kirli değildir, temizdir, faydalıdır ve gereklidir. Anti bakteriyel ve anti viral özellikleri penisi temiz, sağlıklı tutar. Bütün memeliler Smegma üretir. … Smegmanın Lâtince “deterjan” anlamına gelmesi ilginç değil mi?

Araştırmalar, sünnet derisinin iç kısmında sabun kullanmamanın en iyi yol olduğunu göstermiştir. Bir bebeğin üstderisini zorla çekip yıkamaya çalışmak, onu doğal olarak enfeksiyona karşı koruyan bakteri florasını yok edebilir. Ergenlikten sonra, erkekler penis başlarını ve üstderilerini ılık suyla nazik bir şekilde yıkayabilirler.

B) Hastalıklar

… Günümüzde hâlâ sünnetin gerekçesi olarak gösterilen altı temel hastalık vardır:
1. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar
2. Kanser
3. Fimosis (üstderiyi penis başının gerisine itme zorluğu) ve parafimosis (üstderiyi penis başının ilerisine itme zorluğu)
4. Penis başının iltihaplanması (balanitis)
5. İdrar yolları enfeksiyonu (üriner enfeksiyon)
6. AİDS

1) Cinsel Hastalıkların Önlenmesi
… 1855’ten 1997’ye dek bu başlık altında yayımlanan bütün yazıları inceleyen Dr. Van Howe şu sonuca varır:

“Bugüne kadar cinsel yolla bulaşan hastalıklar üzerinde sünnetin yararlı etkisini gösteren bir araştırma olmamıştır. Tam aksine veriler, sünnetli bir erkeğin cinsel hastalıklara yakalanma açısından daha büyük risk altında olduğunu göstermektedir. Günümüzde, yeni doğan sünnetinin rutin hâle geldiği ABD’de, cinsel hastalıkların oranı düşeceğine yükselmiştir. Gelişmiş ülkeler içinde ABD, en yüksek cinsel yolla bulaşan hastalıklar, HİV enfeksiyonu ve sünnet oranına sahiptir.”

2) Penis ve Rahim Kanseri
… Özetle, bu teori smegmanın kanserojen olduğu, Yahudilerin sekizinci günde sünnet oldukları için en düşük penis ve rahim kanseri oranına sahip olduğu varsayımına dayanıyor. İkinci sırada Müslümanlar ve son sırada da sünnetli olmayanlar geliyor. …
Smegmanın kansere yol açtığı iddiasının gerçeğe dayanmadığı, 1975’ten beri Amerikan Pediatri Akademisi tarafından ve 1996’dan beri Amerikan Kanser Derneği tarafından kabul edilmektedir. “Tam aksine, sünnet, engel olduğu iddia edilen hastalıktan çok daha tehlikelidir” diyor

Dr. Denniston:
“Olası bir penis kanseri vak’asını engellemek için, 100.000 çocuğun sağlıklı dokusunu yok etmeyi teklif etmek, ahlâk ve mantık dışıdır. Mukayese edilecek olursa, göğüs kanseri riski yaklaşık 100 kat daha büyüktür, ancak kimse bu başa çıkılamaz hastalık için bütün kadınların göğüslerini kesmemiz gerektiğini söylemiyor.”

ABD’de her yıl 44.000 kadın göğüs kanserinden ölüyor. Ama çoğu 70 yaşın üzerinde sadece 200 erkek kötü hijyenden kaynaklanan nedenlerle penis kanserinden ölüyor. … Sünnetten kaynaklanan ölümlerin penis kanserinden kaynaklananlardan daha fazla olduğu biliniyor. Ayrıca penis kanseri, oldukça nadir rastlanan bir kanser tipidir ve genellikle yaşlı erkeklerde olur. Penis kanseri, hem sünnetli hem de sünnetsiz erkeklerde olabilir. Seattle’da Fred Hutchinson Kanser Araştırma Merkezi’nin araştırması, penis kanseri vak’alarının %37’sinin sünnetli erkeklerde olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Sünnetli erkeklerin eşlerinin rahim kanseri olasılığının daha düşük olduğu iddiası ise artık üzerinde tartışmaya bile değmeyecek, çoktan çürütülmüş bir iddiadır.

Şubat 1996’da, Amerikan Kanser Derneği’nin temsilcileri, Amerikan Pediatri Akademisi’ne gönderdikleri yazıda şunları belirtiyordu:

“Amerikan Kanser Derneği, rutin sünneti, bu tür genital kanserlerin önlenmesi için geçerli ya da etkili bir yöntem olarak düşünmemektedir. Rahim boynu (serviks) kanseri olan kadınların eşlerinde sünnetle ilgili yapılan araştırmalar metodolojik olarak hatalı, zamanı geçmiş ve tıp kurumu tarafından yıllardır dikkate alınmayan araştırmalardır.”

Amerikan Kanser Derneği Haziran 1996’da, penis kanseri ile ilgili beş bölümlü bir tavsiye kararı açıklamıştır: “Sünnet, penis kanserini önleme ya da azaltmada yararlı görülmemiştir.”

Kanser korkusu, erkek sünnetini desteklemek için kullanılamaz.

3) Fimosis ve Parafimosis
… Genelde üstderi doğumdan sonra birkaç sene geri çekilmez; bunun için zorlanmamalıdı r. Geri çekilebilir hâle geldiği zaman, erkek çocuklar onu her gün yıkamaları konusunda eğitilmelidir. …

Doktorların sünneti tavsiye ettikleri parafimosis durumları nadiren de olsa vardır. Bu, üstderinin zamanından önce geri çekilerek penis başının arkasındaki olukta (sulcus) sıkışmasından kaynaklanır. Ama bu bir hastalık değildir. Sorun, pediatrik uygulamalardan, ana babaların doktorlarca yanlış bilgilendirilmelerinden kaynaklanır. Ana babaya üstderiyi geri çekmeleri söylenir ama tekrar yerine götürmeleri söylenmez. Bu durum tedavi edilebilir bir durumdur. … Sünnet derisi ile ilgili sorunlar, sorun ortaya çıktığı zaman tedavi edilmeli; çocuk sağlamken değil. … Şunu bilin yeter, Çinliler fimosisi sünnetle tedavi etmiyor.

4) Penis Başının İltihaplanması (Balanitis)
… Penis başı iltihaplanması, maya, mantar, bakteri ya da virüsten de kaynaklanabilir… Bazı tıp doktorları, glansın (penis başı) birkaç kez iltihaplanması durumunda sünneti tavsiye etmektedirler. Oysa sünnetin, penisin sağlıklı hijyenik bakımdan daha etkili olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur. Bazı doktorlar ise glansın kuru tutulması gerektiğini söylemektedirler. Bu öneri, insan anatomisinin bilinmemesinden kaynaklanır; çünkü normalde sünnet derisinin altında olan bu bölge doğal olarak nemlidir. …

Balanitis hem sünnetli hem de sağlam erkeklerde olabilir. Dr. Van Howe, sünnetli erkeklerde, sünnet olmamış erkeklere göre daha fazla balanitise rastlamıştır. Diş etlerimiz iltihaplandığında hemen dişimizi çektirmiyoruz değil mi?

5) İdrar Yolları Enfeksiyonu (Üriner Enfeksiyon)
Sünnetsiz erkek çocukların yüzde 96 ilâ 99’unun hayatlarının ilk yılında idrar yolları enfeksiyonu geçirmediğini biliyor musunuz? … Peki, bebeklerin ilk yılında yapılan sünnetlerde komplikasyonları n yüzde 38 civarında olduğunu öğrendiğinizde ne hissedersiniz? Sünnette enfeksiyon kapma oranı, idrar yolları enfeksiyonu olasılığından daha yüksek. Keşke komplikasyonlar sadece enfeksiyonla sınırlı olsa. Hatalı sünnetlerin sayısı çok daha fazla.. Çocuğunuz sünnet edildiği sırada, o, enfeksiyonu olmayan sağlıklı bir bebek. İleride enfeksiyon kapma olasılığına karşı ameliyat önermek ne kadar etik? Ne kadar iyi niyetli? Bütün enfeksiyonlar ameliyatla mı tedavi ediliyor? …

Siz, hem de anestezi olmadan, ileride enfeksiyon olma olasılığını ortadan kaldırmak için bu ameliyatın kendinize yapılmasına izin verir miydiniz? İleride dişleriniz çürüyebilir diye önceden sağlıklı dişlerinizi çektirmeye ne dersiniz? …

Son olarak sağlam (sünnetsiz) bir çocuğun aslında idrar yolları iltihabı sorununu yaşama olasılığının, sakatlanmış (sünnetli) bir çocuğa göre daha düşük olduğu biliniyor. Üstderi, glansı idrardan ve dışkıdan korur. Eğer üstderi sünnet ile kesilirse, idrar yolları, enfeksiyona daha açık hâle gelir. Sünnetli erkekleri bu sorunu yaşama olasılıkları en az sünnetsizler kadardır. Sünnet, iddia edildiği gibi idrar yolları enfeksiyonunu önlemiyor. Hiç sünnetin yapılmadığı Hıristiyan Avrupa’sında (Avrupalı Musevîler arasında da sünnet yaptıranlarda büyük bir düşüş var) idrar yolları enfeksiyonu oranının çok daha düşük olduğu biliniyor.

6) AİDS
… Sünnet ile AİDS’in önlenmesi teorisi 1980’lerin sonunda Afrika’da HİV virüsünün yayılması ile sünnetsiz penis arasında bir ilişki olduğu teorisiyle ortaya çıktı. … Bu teorinin yaratıcıları, AİDS’in dağılım haritası ile sünnet arasında bir bağlantı bulmaya çalıştılar. … Sadece Afrika’da sünnetsiz erkeklerde görülen AİDS, sünnetlilerden fazla.. Bu da buradaki fazlalığın başka nedenlere bağlı olduğunu açıkça gösteriyor.

Ayrıca sünnet derisinin bağışıklık sistemi ile ilgili fonksiyonu da var demiştik. Smegma denilen ve bu deriden salgılanan peynirimsi maddenin içinde lizozin adlı bir enzim bulunuyor. Anne sütünde de bulunan lizozin işte bu “işe yaramaz deri” tarafından salgılanıyor ve bakterilerin hücre duvarlarına saldırıp onları yok ediyor. Bu salgının AİDS’e neden olan HİV virüsünü öldürdüğü biliniyor. … Saygın tıp dergisi Jama’da yer alan araştırmada, AİDS’in bulaşma oranının sünnetli erkeklerde daha yüksek olduğu yazıyor. …

Sünnet yapılmayan uluslarda her yüz bin kişide HİV oranı aşağıdaki gibidir: İtalya 8,9 İsviçre 6,5 Danimarka 4,4 Fransa 3,5 Hollanda 2,7 Almanya 2,2 Avusturya 2,2 İsveç 2,0 Norveç 1,6 Finlandiya 0,9 Polonya 0,2 Macaristan 0,2 ABD’de ise bu oran 16’dır..

… Bu rakamları yorumlayan Fleiss, şöyle yazmıştır:
“Sünnetin AİDS’i önlediği efsanesi yalnızca yanlış değil, aynı zamanda tehlikelidir de. Bu, sünnetli Amerikalılara, AİDS’e bağışık olduklarını düşündürüp, onları tedbirsiz sekse yönlendirebilir. Bu yalnızca daha fazla AİDS’e yol açacaktır.”

… Sünnet, tanımı gereği cerrahî bir müdahale değildir. Cerrahî müdahaleler şöyle tanımlanmıştır: Yaraların iyileştirilmesi, hastalıklı organ ve dokuların ıslah edilmesi, rekonstrüktif cerrahi, fizyolojik cerrahi. Rutin sünnet bu kategorilere girmez. Dolayısıyla rutin çocuk sünneti geçerli bir cerrahî müdahale değildir. Doktorların yetki belgeleri onlara, cerrahî müdahalede bulunmadıkları sürece insanları kesme ve hastalarına zarar verme iznini vermez.

Ana babanın doktora ne yapması gerektiğini söylediği böylesi garip bir uygulama tıbbın başka hiçbir alanında yoktur.

***

"Üstderim Nerede?"

Dr. Paul Fleiss, "Üstderim Nerede?" adlı kitabında şöyle diyor:
“Ebeveynler, çocuğunun üstderisini kesmek isteyenlere karşı dikkatli olmalı. İnsan üstderisi birçok ticarî faaliyet için çok talep edilen bir organ. Sünnet derisi pazarlaması milyonlarca dolarlık bir Pazar..”

1980'li yıllardan beri özel hastaneler kesilmiş sünnet derilerini biyo-araştırma lâboratuarlarına ve ilâç şirketlerine satıyor. … Penis üstderisi bir çeşit nefes alabilen bandaj üretiminde kullanılıyor. … Biyo-tıp şirketleri sünnet derisini ensülin üretmek için kullanıyor. Ayrıca Dermagraft-TC gibi ürünler bebek sünnet derilerinin hücreleri çoğaltılarak yapılıyor ve bu ürün yanık bölgelerde geçici yapay deri olarak kullanılıyor. Kozmetik firmaları, testlerinde hayvanlara acı çektirmediklerinin reklâmını yapıyorlar ama ürünlerinde insan sünnet derisi kullanıyorlar.

… Evet, insan sünnet derisinin sanat (!) eserleri yapımında kullanıldığını, ayrıca erotik/pornografik birçok sünnet sitesi, dergileri ve fetişist/pornografik sünnet videoları olduğunu biliyor musunuz? Başucu lâmbası halis sünnet derisinden yapılmış. Beyaz, zenci, Asyalı, Hintli ve Kızılderili üstderileri kullanılarak yapılan ilginç desenli bu gece lâmbasının çiftinin satış fiyatı sadece 2500 dolar (!). … Has üstderiden yapılmış bir yeleğin fiyatı 5200 dolar. …

Bunları yazmamın nedeni; ABD'de sünnetten çıkarı olanların bizim sandığımız gibi sadece belirli bir kesimle sınırlı olmadığına, sünnet derisinin bir meta olarak yarattığı pazarın büyüklüğüne dikkat çekmek. Sünnet derisinden beslenen ciddî bir kesim var ve bu kesim çocuğumuzun derisinden kolay kolay vazgeçmeyecek, onu alabilmek için her türlü yolu denemeye, her yalanı söylemeye, satın aldığı her saygın unvanı kullanmaya devam edecektir.

Ayrıca ABD'de doktorların sünnet başına ortalama iki yüz dolar aldıklarını da hatırlatmakta yarar var. Ülkemizde (özel hastanelerde) bu rakam, 1000 TL civarında.

ABD'de sünnetten en çok faydalanan kurum tıp endüstrisidir. Doktorlar tahminen iki yüz milyon doların üzerinde parayı her yıl gerçekleştirilen bir buçuk milyona yakın sünnet operasyonundan alırlar; hastaneler de beş yüz milyon doların üzerinde parayı doğumdan hemen sonra gerçekleştirilen sünnet nedeniyle (anne ve çocuk için) uzayan hastane yatış sürelerinden elde ederler. Ayrıca sünnet derisi biyoteknik ve kozmetik firmaları tarafından talep edilen milyarlarca dolarlık bir pazar oluşturur. Amerikan hastaneleri sünnet derisini bu şirketlere satar.

Ülkemizde de sünnet endüstrisi çok büyüktür. Sünnet düğünlerinin (!) giysi, salon kirası, hediye, çiçek, yiyecek, içecek, davetiye ve benzeri masrafları vardır. Doktorlar, sünnetçiler, din görevlileri de bu endüstriden paylarını alırlar.

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

45 Kere Cevaplanmış to “İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…”

  1. 1
    Yunus Emre Küçük Says:

    6 yaşından küçük çocuklar sünnet edilmemeli

  2. 2
    salih Says:

    Salih Ilgün acaba ahsabtan mesela ömer.ebubekir.ve digerleri ne zaman kac yaslarinda sünnet oldular bir yazili bilgi varmi merak ettim. Allaha cok sükür o derdim su anda yok ya genc olsaydim evlat sahibi olsaydim ne yapmaliydim sünnet ettirmesen kim kiz verir erkek cocuklara mecbur kalarak belki Hiristiyan kizla evlendirecektik onlarda sünnet olayi olmadigindan problem olmaz. Amma bir müslüman kizla olmaz ne kiz nede babasi razi gelir anlicaginiz cok büyük problem var önümüzde. Allah yar ve yardimcimiz olsun almanyadan selamlar.

  3. 3
    Mahmut Celal Özmen Says:

    Salih bey kardeşim, Ömer,Ebubekir vd. hakkında sünnet olup olmadıklarına dair bir bilgi bende mevcut değil.. Hem olsalar ne olur; bu bizim için bağlayıcı değildir. Ömer'in helvadan put yapıp tapındıklarını,acıkınca da oturup bu putu yediklerini, kızını diri diri toprağa gömdüğünü rivayetlerden biliyoruz. İnsanın hayatında hatalar olabilir; önemli olan bunlardan inatlaşmadan vazgeçmektir.Nitekim Ömer'de yaptığı bu cahilce işlerden vazgeçmiş İSLAM'IN hükümlerine tabii olmuştur..

  4. 4
    Dr. Abdurrahim Kozalı Says:

    Sayın Özmen,
    Hakikatperver olduğunuzu farzederek ve gayretkeşliğinizi takdir ederek mailime başlıyorum.
    Çok uzun bir zamandır ve çok büyük kitlelerce kabul edilmiş hususlara aykırı söyleminizin arkasında hakikatperverliğinizin olduğunu düşünmek istiyorum. Özel olarak dinî genel olarak İslâmî ilimler konusunda ne tür bir eğitim aldığınızı bilmiyorum. Ancak dinî-İslâmî konularda kalem oynatmanın ciddî bir sorumluluk gerektirdiğinin farkında olduğunuza inanıyorum. Zât-ı âliniz gibi İslâm dinine bir gelenek çerçevesinde değil Kur'ân'dan hareket ederek bakmayı yeğleyen özellikle yakın ama aynı zamanda uzak geçmişte bir çok örneğine rastlanan düşünür-ilim adamlarının fikrî ve ilmî seyirlerini izlemenizin ufkunuza genişlik katacağını düşünüyorum. Bütün dinlerin anlaşılması konusunda şöyle bir gerçek yadsınamaz sanırım: Her din belirli bir kültür ortamında neşv-ü nemâ bulur ve belirli bir gelenek ve usûl çerçevesinde anlaşılabilir. Aksi takdirde mesela yalnız Kur'ân'dan namazın farziyeti dahi çıkarılamaz (Bu arada beş vakit namazın farziyeti konusunda ne düşündüğünüzü de doğrusu merak ediyorum). Bir dinin temel umdeleri ana gelenek ve yöntem tarafından belirlenir. Gelenek ve yöntemi dışlayan bir anlayışın limitlerini zorladığınız kanaati bendenizde hâkim. Düşünsel seyir ve tekâmül kuşkusuz güzel bir şey; ama bu düşünmeyi sesli yapıyor olmanız ciddî bir manevî sorumluluğu da beraberinde getiriyor malumunuz. İslâm açısından dinî düşüncenin anlaşılması bağlamında İmam Şâfiî'nin er-Risâle adlı kitabını bu gözle yeniden ve üzerinde yapılmış çalışmalarla birlikte okumanızı acizane öneririm. Keza yakın zamanda Diyarbakır'da yapılan ve Şâfi ile ilgili olan bir sempozyum da basılacak. Orada da yararlanabileceğinizi düşündüğüm bildiriler var. "Kur'ân İslâm'ı" anlayışını eleştiren bir çok çalışma yapıldı, sanırım malumunuzdur. Son olarak Divan dergisinin son sayısında Suat Mertoğlu'nun bir yazısı var. Bu önerilerimi yanlış anlamayınız. Bir yandan geleneği sorgularken bir yandan da kendi düşüncelerimizi de sorgulamamızın gerekli olduğu yadsınamaz bir hakikattir herhalde.
    Niyet hayır, âkibet hayır.
    Allah'a emanet olunuz.
    Dr. Abdurrahim Kozalı
    Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    İslâm Hukuku Anabilim Dalı

  5. 5
    Mahmut Celal Özmen Says:

    Değerli Abdurrahim hocam, alışılagelen tedirginlikle yazmış olduğunuz mesajınızı aldım;sizi gayet iyi anlıyorum..

    Bende sizin yerinizde olsaydım, yani sorgusuz sualsiz bir eğitim sisteminden geçmiş olsaydım aynı şeyleri yazardım; o da yetmez halk dalkavukluğuna soyunup fitneci bile ilan ederdi Mahmut Celal Özmen'i..

    Siz yine nezaketi elden bırakmamış önerilerinizi sıralamışsınız.. Sağ olun var olun.. Akademik çevrenin dumanlı havasından birazda olsa kendinizi kurtarıp, vakit ayırarak yazımızı sonuna kadar dikkatle okursanız şunu göreceksiniz: Kral çıplak!

    Doğru bildiğiniz yanlışlarınızın olduğunu görecek, sizde gür sesle "Kral Çıplak" diyeceksiniz; bundan eminim.. Selam ve dua ile...

  6. 6
    FATMA AKSU Says:

    İLGİNÇ VE BİR O KADARDA DÜŞÜNDÜRÜCÜ BİR YAZI...

  7. 7
    Prof.Dr. İbrahim SARMIŞ Says:

    Selamlar. Sünnetle ilgili açıklamalarınızı okudum. Kur'an'da böyle bir öğreti yoktur.Sünnet inancının kaynağı Yahudiliktir. Çünkü Yahudilikte sünnet olmak farzdır ve yahudiliğin alameti farikasıdır. Hz.Peygamber zamanında da müslümanlar uyguladılar ve Resulullah onayladı. Ümmet de bugüne kadar kabul ederek uyguladı ve uyguluyor.
    Bunlar birer gerçek olmakla beraber, müslümanların hemen her yerde canının çıktığı bir zamanda bu tür absürd konuları gündeme getirmenin ve sünneti eleştirmenin ne gereği vardır? Sosyal, siyasal, hukuksal, ekonomik vd. alanlarda müslümanlar sefilleri oynarken farzı bırakıp sünnetle uğraşmanın kime ne yararı olacaktır? Sünnet uygulamasını kaldırdığımızı var sayılım, dinimiz ve imanımız mı artacak yahut bozukluklarımız mı düzelecektir? Sünnet olmak isteyen olsun olmak istemeyen olmasın, bunun değerlendirmesini ve uygulamasını yapmak bize mi kalmıştır? Lütfen Yaşar Nuri Öztürk'ün zurnalarıyla oyuna gelmeyelim. selamlar

  8. 8
    Vedat ÇETİNKAYA Says:

    Sünnet ile ilgili yazınızı okudum;bu konuyu daha önce duymuştum ama ciddiye almamıştım..Fakat yazınızı okuduktan sonra acaba dedim...Oldukça ciddi bir durum, sıradan deyipde geçemeyeceğimiz bir konu..Allah razı olsun..

  9. 9
    Mahmut Celal ÖZMEN Says:

    Değerli dostlar..

    İslam dininde en büyük günah şirktir bilirsiniz. Tanrı’yı inkâr etme veya O'na ortak olacak nesneler koyma ya da O'nun gücünü küçümseme diye tanımlayabiliriz ŞİRK’i. Biliriz de her nedense aklımızı pek kullanmayız bu hususta. Sünnet olmayan bir çocuğu Müslüman saymayız. Hâlbuki bu gelenek Müslümanlığa uygun mu? Yoksa bir Yahudi, Arap geleneği midir? Bunu hiç merak bile etmeyiz. Aslını sorarsanız akıl sahipleri için düşündürücü bir konudur bu. Tanrı bir Müslüman’ın inancına göre âlimdir, görücüdür, ezeli ve ebedidir, işiticidir, yaratıcıdır, Bir’dir. Mekânı sonsuzdur. O’na belirli bir mekân tutulamaz her yer O'nun mekânıdır. Tabii ki daha birçok sıfatları vardır. Ben burada âlim olma sıfatına değineceğim. Allah âlimdir ve her şeyi bilir ve yarattıklarını da bilgisiyle donatır. O’nun yarattığında kusur aramak ŞİRK’tir. Ne yazık ki bizde bir söz vardır: “Kusura sünnetçi bakar.” Bu söz ŞİRK’in en bariz örneğidir. Allah erkekleri sünnet derisiyle yarattıysa âlimlik sıfatını kullandı bu nedenle bir kusur olamaz. Erkekleri sünnet ettirmek ne anlama geliyor şimdi düşünelim: “Tanrım sen bizi yarattın ama sünnet dersini cinsel organımın ucuna uzatmakla bir hata yaptın. Biz de senin hatanı keserek gideriyoruz” mu demek isteniyor? Dikkat ediniz Kur'an-ı Kerim’de erkeklerin sünnet olmalarıyla ilgili hiç bir ayet yoktur. Zaten olamaz da. Çünkü çelişki olurdu doğrusu. Demek oluyor ki bu gelenek İslam dışı bir gelenektir ve ŞİRK’tir.

  10. 10
    salih ilgün Says:

    Sünnet olmak isteyen olsun olmak istemeyen olmasın, bunun değerlendirmesini ve uygulamasını yapmak bize mi kalmıştır? diyor pr.dr I.sarmis bey ben almanya da yasiyorum.islama yakinlasmak istiyen almanlardan 2.önemli vazife olarak isteniyor.yani önemli bir Farz gibi.selamlar

  11. 11
    Aysun GÜL Says:

    Battığı zaman yıldıza andolsun; Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı. O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz. O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir. Ona (bu Kuran'ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir. (Necm Suresi, 1-5)

    Merhabalar Mahmut Bey;
    Kur'an-ı Kerim'de sünnetle ilgili ayeti kerime olmayabilir. Lakin peygamber uygulamasını yani sünnetullah'ı unutmamak lazım. Peygamber Kur'anın kılavuzudur bunu hiç ama hiç unutmamak lazım.
    (Yunus Suresi, 15-16 ayette ne diyor Zülcelal (c.c): "Bundan başka bir Kur'an getir veya onu değiştir." De ki: "Benim onu kendi nefsimin bir öngörmesi olarak değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edersem, gerçekten ben, büyük günün azabından korkarım." De ki: "Eğer Allah dileseydi, onu size okumazdım ve onu size bildirmezdi. Ben ondan önce sizin içinizde bir ömür sürdüm. Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?"
    HZ. MUHAMMED (S.A.V) Rabb'i Âlâ'nın izni olmadan hiç bir şekilde İslami uygulamada bulunmamıştır. Bizler ictihad yapacak insanlar değiliz. İctihadı müctehid imamların yaptığını varsayarsak bizler en doğru olanı hayatımıza neşretmeliyiz. Yanlışa ve hataya düşmemek için.
    Sünnette bu konulardan sadece biri. Her ağızdan farklı bir ses çıkarsa uygulamada hayati hatalar ortaya çıkar. Bakın yıllardır girmeye çalıştığımız Batıya. Onlar bile sünnetin bırakın dini literatürdeki yerini sağlık açısından ne kadar değerli bir uygulama olduğunu fark etmişler. Artık Avrupa ülkeleri sünnetin sağlığa olan faydalarını anlamaya başladı ve hemen hemen her bebeğe sünnet operasyonları yapılıyor.
    Sünnet olan çocuk idrarını rahat yapıyor, sünnet derisinde enfeksiyon ortamı bulunduğundan sünnet olan çocukta enfeksiyon ortamı ortadan kalkıyor, sünnet derisi alındığından dolayı deri kanseri oluşmuyor'' dedi. Mesaneden idrar torbasındaki idrarın yukarı kaçması olarak bilinen "vezikoüreteral reflü" dediğimiz hastalığın bazı durumlarda sünnet ile düzelebildiğini tüm profl'ar haykırırken bunu şirk olduğunu söylemek çok garip bir tavır. Bana göre mânâsız bir anlayış.
    Bıraktık İslamiyet'i ve sünneti İlim ve bilim bile bu uygulanmalı diyorsa...
    Sünnet eğer ki peygamber tarafından uygulanmışsa ve öğretisi yapılmışsa bunu bizlere sadece uygulamak düşer.

    "De ki: "Size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben, bana vahyedilenden başkasına uymam." De ki: "Kör olanla, gören bir olur mu? Yine de düşünmeyecek misiniz?" (Enam Suresi, 50)"

    Saygılarımla...

  12. 12
    Mahmut Celal ÖZMEN Says:

    Aysun GÜL hanımefendi, Yunus Suresi, 15-16 ayetler içerisinde geçen"Ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım." ifadesi sanırım her şeyi açıklıyor, anlatıyor.. Peygambere vahyolanlar içerisinde yani Kur'an'da bu işlev-SÜNNET(!)- olmadığına, belirtilmediğine göre İslam'dan olamaz.. Cümle içerisin de kullanmış olduğunuz SÜNNETULLAH kavramına da bu manada yanlış bir anlam, işlev yüklemişsiniz. Şöyle ki; kâinat, yüce Allah tarafından belirli bir düzen içinde yaratılmıştır. Kâinatın işleyişi, cenab-ı allah'ın sonsuz kudretiyle belirlediği kanunlara göre cereyan etmektedir. bu kurallara "sünnetullah" denir. bunlar allah'ın dilemesi olmadıkça değişmeyen kurallardır. kur'an'da şöyle buyurulmaktadır: "Allah'ın önceden geçen toplumlar hakkındaki kanunu (Sünnetullah) budur. allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın". Bu kanunların dışında kalan her şey belli bir ölçü ve düzen içinde yaratılmıştır. Ateş yakmakta, su ise ateşi söndürmekte, güneş kendi etrafında dönmekte ve kendine mahsus yörüngesinde akıp gitmekte, tohum ve çekirdek kabuğunu yarıp filizlenmekte, gündüz geceyi, gece de gündüzü takip etmekte, gökten yağmur yağmaktadır. Yaratılmış olan kâinatın bizzat kendisinin belirleyici olma özelliği mevcut değildir. Kâinat içindeki bütün varlıklar, hayatiyetini hareketlerini, varlığını Allah'ın koymuş olduğu sabit ve belli kanun ve ölçülere göre sürdürmektedir. Bu kuralların sabit, değişmez ve sürekli olduğu Kur'an-ı Kerim'de belirtilmektedir. Kâinatın ahenkli bir şekilde belli bir düzen içinde yaratılması, ilâhî iradenin insanlara bir lütfudur. Kâinata düzensizlik hakim olmuş olsaydı, insanın çekeceği ıstırabın boyutları hesap bile edilemezdi.

    Peygambere uymak denilince Kur'an ayetleri değilde, neden hadisler akla gelir; insan sözü ile Allah sözü bir tutulamaz, dine kaynaklık edemez.. İnsanın sözleri içerisinde Kur'an'a uygun düşenlerine itibar etmek gerekir elbet, ama bunlara vahiy gözüyle bakmak yanlış; bakılmamalıdır.

    Ayriyeten, Müctehid dediğiniz insanlar yanılmaz değillerdir; akıl sahibi her insan İman ettiği Kur'an'a bağlığı kalarak bir çıkarsama da bulunabilir; bu da onun içtihadı olur. İsabet edere ne ala, etmez ise aramaya,doğruyu bulmaya devam..

    Sağlık açısından faydalı olduğunu söylüyorsunuz; oysa ki yazı içerisindeki "Sünneti Savunan Doktorların Söylediği Yalanlar…" bağlığıyla sunulan içeriği okumuş olsaydınız, bunun hiçte böyle olmadığını anlardınız.. Sözün en doğrusunu Allah söyler;Vesselam..

  13. 13
    Murat Serdar Arslantürk Says:

    Merhaba;
    Sünnet olmak için bunun 'sünnet' olmasına gerek yok ki... Dünyada düşüneceğimiz, yapacağımız, farkında olacağımız, sakınacağımız ya da uzak duracağımız her şeyi de dinlere, inançlara ya da sünnetlere dayandırmanın lüzumu olmadığını düşünüyorum.
    Aklen de açık ve belli bir şey ki; sünnet sıhhi bir şeydir. İslamiyet de var mıydı, yok muydu, sünnet miydi, farz mıydı, değil miydi derken; imanın esasını kaçırdığımız için, bugün bu hallerdeyiz.
    Sevgi ve selamlar.

  14. 14
    Aysun GÜL Says:

    Mahmut bey, hepimiz Kur'andan kendimize göre anlamlar çıkarmaya kalkarsak bir çok İslam çıkacaktır ortaya. Bu da karışmış akılları bir parça daha karıştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Siz şirk diyorsanız ne âlâ bu size ait bir düşünce. Nasıl anlıyorsanız bunu hayatınıza öyle işlersiniz olur biter. Fakat bunu başkalarından beklerseniz bu doğru olmaz ve de olamaz. Empati yapmayı tercih ediyorum. Ne siz bana fikirlerinizi kabul ettirebilirsiniz ne de ben size.
    Mahmut bey sünnetullah'ı hayatında eksilere kadar indiren biriyle bunun tartışması saçma geliyor artık. Nasıl inanmak istiyorsanız öyle inanın bu sizin bileceğiniz iş. Paylaşma noktasında size saygı duyuyorum. Hepimiz fikirlerimizi paylaşmakta özgür bireyleriz.
    KISA VE NET BİR İFADEYLE ALLAH(c.c) BASİRET VERSİN.
    SAYGILAR.

  15. 15
    Aysun GÜL Says:

    Murat Serdar bey, aslında hepimizde söylemek istediği bu olsa gerek. ama nedir bilinmez bir türlü bağlantı noktalarını bir araya getirmek istemeyiz. Sünnneti ister uygularsın ister uygulamazsın bu tamamen bireylere bırakılmış bir durumdur.
    Saygılarımla...

  16. 16
    akıncı zülfikar Says:

    Sünnete karşı olan ağalar, gitsin kendilerine yeniden deri eklettirsinler. ama dinden eksiltme ve artırmaya gitmesinler. Bir kimsenin değil sünnetsiz olması, hepten kestirmesi ve i.. travestı olması bile dine bidatler sokmak ve tahrifat yapmakdan daha ehveni şerdir. Zira biri bedeni üzerinde oynama yapan bir sapık, ikincisi ise din üzerinde ahkam kesen sapık bu daha şerli.. Bırakın Mealciliği, Sünnetle ve Selefle uğraşmayı da, varsa maçanız Tagutlarla ugraşın!

  17. 17
    Mahmut Celal Özmen Says:

    Güya sünnetin temizlik bakımından faydası varmış; sünnetsizlik yüzünden hastalıklar oluyormuş. Pekâlâ, bunu kabul edelim. Lakin binde bir kişide tesadüf olunan bu hastalıklar için bütün Müslüman çocukların mühim bir uzuvlarını hayatları bahasına ve din uğruna kestirmekte mana nedir? Bence ileride vukua gelmesi muhtemel hastalıklar için [çocuğu] sünnet ettirmek, ileride apandisiti patlar diye bütün çocuklarımızın apandisitlerini çıkartmayı tavsiye etmekten farklı değildir."> (Prof. Dr. Cemil Topuzlu (1934))

    Söz konusu sünnet olduğunda, öyle sanıyorum ki amaçlanan, cinsel ilişkiyi azaltmak, cinsel organı zayıflatmak ve bu şekilde erkeğin mutedil olmasını sağlamaktır. Bazı insanlar sanırlar ki, sünnet, erkeğin yapısındaki bir bozukluğu gidermek içindir - ama buna herkes kolaylıkla cevap verebilir: Nasıl olur da tabiatta yaratıklar dışarıdan düzeltmeyi gerektirecek kadar eksik olabilirler, hele bu özellikle üstderi (sünnet derisi) gibi işlevi açık seçik belli olan bir yapı ise?> ( Ibn Meymun, filozof, (1190))

    Sünnet denilen merasimle çocukların cinsel organlarını kesenler (Afrika ülkelerinde kız çocuklarının klitorislerini sünnet edip cinsel organlarını parçalayanlar) sağlık açısından gereksiz olan bu ameliyatla hem çocuklara acı çektirmekte ve hem de insanın yaratılışında Tanrı'nın hata yaptığını ima etmektedirler. Kuşkusuz, çocukların düdüllerinin derisi Tanrı'nın yaratılışında bir anomali(bozukluk) değildir; normal bir durumdur. Sünnetçiler Tanrı'ya karşı meydan okur: "Ey Tanrı, yüce yaratıcı, her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen rabbimiz, sen en iyi biçim verensin, evrenin yaratanısın. Ne var ki, ey Tanrı, sen bizim düdüllerimizi yamuk yaratmışsın. Senin işlediğin hatayı usturalar ve makaslarla BİZ düzelteceğiz. Düdüllerden kan akarken ve çocuklarımız çığlıklar atarken senin büyüklüğünü anacağız rabbimiz!" İşin ilginci, hadis kitapları, Peygamber döneminde Müslüman olanların sünnet olduklarına dair hikâyeler nakletmeyi unutmuşlar. (!) Ebu Bekir, Ömer yahut Hamza bugün Müslüman olsaydı, bugünkü Müslümanların ilk yapacağı işlerden biri onları bir sünnetçiye teslim ederek cinsel organlarını kana bulamak olacaktı! Ayrıca, "peki tıraş olmanın hükmü nedir?" diye soru yöneltenlere çük kesme ile kıl kesme arasındaki farkı anlatmalı mı bilmiyorum? Çocuklara karşı işlenen bu suç artık tarihe gömülmeli.> (Edip Yüksel)

    "Tanrı Hz. Muhammed'i insanları İslam’a çağırması için gönderdi, bir sünnetçi olarak değil"> (Halife Ömer Ibn-Abd-al-Aziz (ö 720))

    "Osman İbn-al-As bir sünnete davetliydi, ama gelmeyi kabul etmedi, sebebi sorulduğunda, Muhammed zamanında sünnet etmediklerini ve böyle davetler de olmadığını söyledi"> (Ahmad Ibn-Hanbal, hadis yazarı (ö 855))

  18. 18
    Doç.Dr. Necdet ÇAĞIL Says:

    Tevrat sünneti, İncil de sünnetsizliği öngörür. Yani İncil'e göre vücudun herhangi bir cüzünü kesip atmakla arınma olmaz; asıl arınma "yürek sünneti"dir; yani yüreğin Yahve'ye adanmasıdır. Doğrudur; Yahudilik sünnete çok önem verir; nitekim Kuran: "Dediler ki: Kalplerimiz gulfelidir (sünnetsizdir).." (Bakara 2/88) ayetinde bu gerçeği dillendirmektedir. Yani peygamberlerle alay etmek için kalplerinin (güya) mühürlü olduğunu sünnetsizlik günahına teşbih ederek direniyorlardı. Peki bu durum karşısında ne yapacağız? Arkadaşın savunduğu mantığa göre ya Yahudiliği ya da Hıristiyanlığı seçmek zorundayız (!) Hani anlatılır: Oranis isimli bir

  19. 19
    Doç.Dr. Necdet ÇAĞIL Says:

    Oranis isimli Hıristiyan bir genç müslüman olur ve ertesi gün ölür. Zavallı annesi şöyle diyerek başucunda ağlarmış: "Hıristiyanlıktan çıktın, İsa sahip olmaz; yeni öldün Muhammed (a.s.)'in haberi olmaz. Ortalarda kalan Oranis'im!" Biz ne Tevrat'ta geçtiği için sünnet oluyoruz; ne de İncil onaylamadığı için vazgeçiyoruz. Kuran kadim peygamberleri saymanın ardından (En'âm 6/83-89) Hz. Peygamber'e şöyle emreder: "İşte o peygamberler Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Sen de onların tuttuğu yola uy!" (En'âm 6/90) Fazla söze ne hacet!

  20. 20
    Mahmut Celal Özmen Says:

    DUHÂN SÛRESİ(39) "Biz onları ancak hak ve hikmete uygun olarak yarattık. Ama onların çoğu bilmiyorlar."

    Eski çağlarda ilk ekonomik sınıfların oluşmaya başladığı sıralarda önceleri zorunlu olarak evlendirilmesi gereken sınıfsal evlilik için bir önlem olarak kullanılmıştır. Amaç bu kişileri cinsel hayattan uzaklaştırmaktır. İlk başlarda kızlara da uygulanan bu yöntem sonradan iğdiş edilmenin öküze dönüştürülmüş hadım edilmiş boğa da olana benzer bir uysallaşma yaratttığının farkedilmesi ile koyu ataerkil aşiretlerde erkeklere uygulanan yaygın bir gelenek halini almıştır. Kes kurtul mantığı ile bazı zührevi hastalıkların riski mekanik olarak azaltılabilse de o tür hastalıklara uygun ortam var ise sünnetin bu riski ortadan kaldırması pek mümkün değildir. Bu daha çok kökeni genelde bilinmeyen, erkekleri uysallaştırma da olmazsa olmaz geleneğin sürdürülmesindeki ısrara gerekçe yaratma amacı gütmektedir. Tıbbi ya da sağlık açısından bir faydası olmamakla birlikte psikolojik açıdan ve fizyolojik olarak bir çok zararı mevcuttur. En basitinden vücudun sinirsel açıdan en duyarlı bölgesi bir süreliğine kötürüm edilmektedir. Aynı şekilde kızların kızlık zarına benzer biçimde koruyucu işlevi olan deri alınarak duyarlı kısım dış etkilere sürekli açık hale getirilmekte bu da duyarlılığın azalmasına neden olabilmektedir.(tabii ki etkisi kızlık zarını kat kat aşar çünkü vücudun bir parçasıdır ince bir zar değildir) HIV virüsünün bulaşmasının ise bununla hiç bir alakası yoktur tamamıyla uydurma ve sünneti teşvik amacıyla ortaya atılmış bir haberdir. Kaldı ki genel cinsel sağlık açısından bakıldığında, sünnetin olmadığı hıristiyan ülke erkekleri islam ve musevi ülkelerindekilerden daha sağlıksız değildir ve hıristiyanlara HIV bulaşma olasılığı daha yüksektir gibi bir istatistik de yoktur bir çok müslüman afrika ülkesinde HIV çok daha yaygındır. HIV ın ve dolayısıyla AİDS in sebebleri yayılma şekilleri çok farklı bir konudur. Bu tür haberler ciddiyetten uzaktırlar. Duygusal tepkiler gösterilip inanç bazında haklı çıkarma çabası bu tür uydurma haberlerin yayılmasını artırsa da sonuç değişmez.

    KAMER SÛRESİ(49) "Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık."

    Günümüzün ilim adamları ne diyor? Onlar da aynı şeyi tespit edip demiyorlar mı; sünnet derisi, pislik ve mikrop toplaması, yırtılması ve kansere yakalanma ihtimali gibi riske açık bir uzuvcuktur ve yukarıdaki risklerde kurtulmanın tek çâresi de sünnettir.

    Görülen odur ki, bu mevzû'da batı, bizdeki bir kısım körkütük sarhoşların çok önünde yürüyor. Bugün Amerika ve İngiltere'de sünnet olanların sayısı milyonları geçmiş durumda. Nokta.

    EN'ÂM SÛRESİ(116) "Eğer yeryüzünde-kilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar."

    Dişlerin arasında da pislik kalınca çürüyüp iltihap topluyor... o zaman sizin saçma deyişlerinize göre dişleri de söküp atmak lazım daha küçükken...böyle törenler düğünler kıyafetler falan diş söktürsün o zaman millet...

    Neden? ee daha sağlıklı canııımm hem tüm dünya çektiriyor, diş ağrısı çekeceğime yemeğimi çiğnemeden yerim n'olcek!?!....

    Çocuğunuzun balını kestirmek yerine her gün banyoya girdiğinde temizlemesini öğretirseniz ne hastalık kapar ne de pislik...

    İNSAN SÛRESİ(28) "Onları biz yarattık ve eklemlerini (birbirine) biz bağladık. Dilediğimizde (onları yok eder) yerlerine benzerlerini getiririz."

    BAKARA SÛRESİ(219) "Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahiri) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür." Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: "İhtiyaçtan arta kalanı." Allah size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz."

    Sünnet ettirmenin de bir takım faydaları olabilir. Ama bu her faydalı olan şeyin helal olduğu anlamına gelmez. Nasıl, içki ve kumarda insanlar için bir takım faydalar varsa bile, Allah bunları yasaklamış ve şeytan işi bir pislik olduğunu ayette açıklamıştır. Allah'ın yarattığını değiştirmek, beğenmemek de şeytan işidir.

    Nisa Suresi 116-117-118-119-120-121 >

    - Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bundan başka her şeyi dilediğine bağışlar. Allah’a ortak koşan da uzak bir sapıklığa düşmüştür. 4/116

    - O (Allah’a ortak koşa)nlar, O’nu bırakıp birtakım dişilerden başkasına çağırmıyorlar ve onlar, inatçı şeytandan başkasına yalvarmıyorlar. 4/117

    - (O şeytan)ki Allah ona lânet etti ve o da, “Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım."dedi." 4/118

    - Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim: hayvanların kulaklarını yaracaklar; onlara emredeceğim: Allah’ın yaratımını değiştirecekler!"Kim Allah'ın yerine şeytanı dost tutarsa, muhakkak ki açık bir ziyâna uğramıştır. 4/119

    - (Şeytan) onlara söz verir, ümit verir, fakat şeytanın onlara va’di, aldatmadan başka bir şey değildir. 4/120

    - İşte onların varacağı yer cehennemdir. Aslâ cehennemden kaçmak (imkânı) bulamazlar. 4/121

    Sünnet de, Allah'ın yarattığını beğenmeyerek yapılan bir ameliyattır/operasyondur. İlerde karşılaşılabilecek muhtemel bir hastalık yüzünden Allah'ın gereksiz yere yaratmadığı(!) bir deri parçası çöpe atılmaktadır. Peki ilerde olması muhtemel her hastalık yüzünden bi tarafımızı keselim(!!!)? Bu ne kadar saçma bir şey değil mi?

    Peygamber Efendimiz de böyle saçma bir şeyi söylemiş olamaz. Yahudi adeti olan bu adet, uyduruk hadislerle Peygamberimizin ağzıyla söylettirilerek bunca yıldır günümüze kadar dinin bir emri (!) müslümanlığın ilk adımı (!) olarak gelenekçilerce ve hadisçilerce toplumumuzda da uygulanagelmiştir. 20'lik yabancı damatların penis derileri dinin bir gereğiymiş gibi (!) zorlamayla (!) ilk adım olarak(!) kesilmiştir. Önce "Eşhedüenlailahe....." dendirilip, sonra davulla , zurnayla, kral kıyafetleri ve şirk yüklü mevlid-i şerif sonrasında "Ya Allah!" denilerek bu Pagan inancı gerçekleştirilmiştir yıllarca..

    Özetle sünnet ettirme Allah'ın dininde/Kitab'ında yoktur. Nasıl Yahudiler, Hıristiyanlar kendi geleneksel adetlerini din diye uygulamışlarsa, bizim saf Müslümanlarda İsrailiyattan gelen hurafe yüklü gelenekleri sanki İslam dininin bir gereğiymiş gibi uygulatmakta-dırlar...

    Müslüman olmamız için oramızı buramızı kesmemize gerek yok; insan edep yerinden et parçası keserek Peygamberi örnek aldığını söyleyemez. Vesselam..

  21. 21
    akıncı zülfikar Says:

    m celal özmen; selefden olan iki büyüğümüzden iki de kafirden ve zındıktan alıntı yapmışsın; İbni Meymun bir Yahudi dir ve de Feylesof kafirlerdendir, bizi bağlamaz. Cemil Topuzlu gibi kemalismin borusunu ötüren kafirler de öyle..

    Gelelim diğer ikisine; Ömer Bin Abdulaziz r.a. hznin verdiğin gibi bir kelamı nerde geçiyor ve yine İmam Ahmed Bin Hanbel r.a. hz nin sözde naklettiğin kelamı nerde geçiyor, sahih bir kaynak göstermezsen yalancılardan oldugunu ortaya koymuş olacaksın.. Bu zatlar bu iki cümleyi nerde ve kimlere karşı ne kastederek söylemişler, hatta söylemişler mi söylememişler mi kaynaksız yazı biz de oturur sabaha kadar tırnak içinde uydurur da uydururuz istesek, önemli olan sizin uydurmanız mı yoksa gerçek sahih kaynaklarda var mı odur..

    Sünneti red edenler, "yaratılmışı değiştirme" oldugundan dem vurarak karşı çıkıyorlar. Biz de diyoruz ki; birincisi bu konuda hadisler var sünnette yeri var bu nakilden delil; akli delilimiz ise sizin arkanıza aldıgınız tabiplrden daha fazlası da bizi desteklemekte ve sünnetin tıbben çok faydalı oldugunu söytlemekte, öyle sadece bazı muhalifleri cımbızlayarak şeytanlık tek gözlü deccallik yapmayalım değil mi m celal özmen beg???

    Ayrıca, yaratılmışı değiştirmek derken, bu ayette kötülenen duruma hangi haller girer? Tüm sonradan yapılan müdahaleler mi? O halde m celal beğ, siz koltuk altı ve kasık kıllarınızı uzatın, tabii "yaratılışa uygun"(?) dediğiniz haline bırakın uzasın gitsin hatta saç gibi örgü şeklinde örün.. Veya, annenizden doğdugunuzda nasıldı iseniz öyle kalın "yaratılmış-tabii" (?) halinizde kalınız. Sonradan öğretilen bilgi ve örflere uymayınız mesela yemeği elle kaşıkla vs değil köpekler gibi yerde dört ayak olup direk ağzınızla yiyşniz ve bir maymun veya domuz gibi elbisesiz geziniz; böylece "doğuştan gelen tabii" hali (?) bozmamış olursunuz.. Nitekim pek çok batılı bilimci de, insanın çırılçıplak gezmekle bir tıbbi ziyana ugramayacağını söylemektedirler. Yani insanlar çırılçıplak gezse yaşasa, bu tıbben bir zarara ugrama sebebi olmaz. o halde sizde anadan iryan geziniz, hem bu sizin tabii mükemmel yaratılış(?) anlayışınız her ne ise ona daha uygundur.. ok?

  22. 22
    Mahmut Celal Özmen Says:

    Akıncı Zülfikar, saldırgan, kavgacı ve nezaketten uzak üslubunla çöl bedevilerini çağrıştırıyorsunuz.. İsteyen istediğini yapar; canı istiyorsa kökten kestirir, beni hiç ırgalamaz..
    Yahudilerin İbrahim peygambere attıkları iftirayı biz Müslümanlar Peygamberimize de yakıştırmakta ve hiç utanmadan dine bid'at sokmaktayız.. Sözün tamamı aptala sözlenin babından burada bırakıyorum diyeceğimi. Selam ve dua ile...

  23. 23
    Osman ERMİŞ Says:

    Yazınızı okudum. Evrensel tekâmülün zirvesinde her biri milyarlarca hücreden müteşekkil, beşerde tanımlı organizmal kompleksin, Âdem’den günümüze, hakkın tespiti ve tesisi hususunda ortaya koyageldiği performans takdire şayan olmakla beraber, akli ve hissi hezeyanların hal edinilmesi sebebiyle tüm zamanlar için hüsrandan başka bir sonuç yaratmamıştır... Önemsizmiş gibi görünen her ayrıntının, kendilerini İslam’a nispet eden beşeriyeti de hak ve hakikatten biraz daha uzaklaştırdığına şahitlik ederek yaşadığımız bu mücadelede gayret ve cesaretinizi tebrik ve teşvik ederim efendim... s.a.

  24. 24
    okan basturk Says:

    Mahmut Celal Özmen bey,
    bu konuyu cımbızla seçip nasıl yakaladınız merak ediyorum doğrusu.
    Adı üstünde 'sünnet sünnettir' kimse sünnet olma amelesini kurana dayandırmıyor ki. Konunun şirkle hiç alakası yok.bir doğru söylemeye ya da doğruyu açıklamaya çalışırken sizden başka bu dini bilen kimse yok muş gibi sanırsınız.Konuyu etraflıca araştırıp da ortaya koysaydınız.
    siz de sünnetsiz misiniz de bu kadar savunmadasınız.
    Bu ümmetin birliğe ve dirliğe ihtiyacı var.'Fitne uykudadır onu uyandırana lanet olsun' Bırakın isteyen sünnet olsun istemeyen de olmasın. Sünnet düğünlerinda yapılan israfın haramlığı konusuna gayretinizi harcasaydınız. Kuranda kaç vakit namaz var size göre. nasıl yorumluyorsunuz doğrusu merak ettim. Lütfen çalışmalarınızı daha önemli konulara yoğunlaştırın.

  25. 25
    Hasan Öktem Says:

    selam. sünnet etmek, ahseni takvim olarak yaradılan insanın yaradılışını değiştirmedir. İbrahim Peygamber'i 80 yaşında kaddum(keser) ile sünnet etmekten(!) çekinmemişlerdir bu güzel din'i tahrif etmek için...( ebu hureyre hadisi...) o kadar ki : yeni, müslüman olan birine Allah Rasulünün " git üzerindeki küfür tüyünü at ve sünnet ol! " dediği iftirasını bile atmaktan çekinmemişlerdir( ebu davud). kızlara sünnet muamelesini " şeref verici " bir hadiseymiş gibi Rasulün ağzından nakletmişlerdir.( ebu davud) ilahi kelamda şöyle buyrulmaktadır : "Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim: hayvanların kulaklarını yaracaklar; onlara emredeceğim: "Allah’ın yaratışını değiştirecekler!"Kim Allah’ın yerine şeytanı dost tutarsa, muhakkak ki açık bir ziyâna uğramıştır." (4/119) muhabbetle...

  26. 26
    akıncı zülfikar Says:

    Sünneti bize nakleden raviler, Kuranı da bize nakleden aynı raviler.. Yani Sünnet inkarcısı mealci kafirler aynı mantıkla kurandan da şüphe etmeliler.. Eğer bunlar, yani ashab tabiin tebayı tabiin selef ve halef, kısaca hususan ilk üç asır ve ordaki nesiller olmak üzere tüm müslüman ecdat; bunlardan şüphesi olan bu durumda kimlerden din devraldı ortaya koysun bilelim?

    Ayrıca, Kuanda her şey var, amenna o tüm hayırlı ilimlerin özüne ve sırrına sahip bir hazinedir; ama bu hazine sandıgına adeta, boş boş bakarız, elimizde sünnet ve selef anahtarı yok ise.. Asla o hazine sandıgının içine nüfuz edemez ve hakkıyla idrak edemeyiz. Başlarız bu sandıkta şu var bu var diye sallamaya, tahminler yürütmeye vehimlerimizi tahayyüllerimizi tefekkür diye öne sürmeye..

    aslında nakil-akıl bahsine dair ve sünnet inkarcısı ehli sünnet düşmanı muasır ve kadim felsefecilere mealcilere mutezililere modernistlere bir reddiye mahiyetindeki bir eserimiz kafalarına taş gibi düşmüştür akılsız akılcıların, ve henüz bir reddiye bir cevap verememişlerdir. "Hay Bin Yekzan, Tarkan Bin Kurt, Tarzan Bin Aslan masalları" gibi, başlığı latifeli ama içeriği gayet nakli ve akli dellilerle dolu olan eserimiz, gerek İbni Tufeyl İbni Meymun gibi eski mutezililere gerek İhsan Eliaçık veya buradaki zevat gibi muasır gulatı mutezileye bu mealci modernistlere okkalı bir tokattır.

    Eserimizi isteyiniz: aknczulfikar@gmail.com

    Bu arada celal bey, İmam Ahmed Bin Hanbel hz ve Ömer Bİn Abdulaziz hznden rivayet ettiğiniz(?) o sözlerin kaynağını hala göstermediniz????

    yok eger bu alimleri değil de, sadece İbni Meymun ve Cemil Topuzlu gibi kadim yahudi dönmeleri ve yeni yahudi -sabatay- dönmeleri delil alıyorsanız eğer, hemen söyleyelim; hani sizler "kendi aklına güvenen" ve "kişiler üzerine din bina etmeyen", "bireyin hürriyetini(?)" savunan, kişiler üzerine din kuran şii ve sofi ekolün şeyh ve seyit kutsamacılığına karşı çıkan kimselerdiniz, size ne oluyor da "başkalarının aklına" tabi oluyorsunuz deriz bu durumda...

    sinirlenmeden sakin sakin , olmayan delillerinizi sunmaya devam ediniz..

  27. 27
    Yılmaz BAYRAK Says:

    Mahmut kardeş;
    bu tür meselelere olan ilgini bilmiyordum,
    burada sadece şunu yazmak istedim, ben iyiki sünnet olmuşum Allah babamdan razı olsun oğlumuda sünnet ettireceğim müslüman olmayan kabuklulara benzemesin diye.
    Siz profilinizde resmini koyduğunuz oğlunuzun ki oğlunuz olmalı onu sünnet ettirecekmisiniz ?

  28. 28
    erhan aktaş Says:

    celal kardeş,
    yazınızı bir kez daha ve dikkatlice okudum. konuyu gündeme getirmiş olmanız dahi başlı başına çok önemli. genel olarak düşüncenize katılıyorum. sünnet olmanın insan sağlığı açısından yararlı mı zararlı mı olduğu konusu uzmanlarının işi bu konuda bir şeyler söylemeyi kendi açımdan doğru bulmuyorum. zaten sizde konunun uzmanlarından yeterince alıntı yapmışsınız. benim bu konuda küçük bir itirazım var. müsaade ederseniz onu sizinle paylaşayım: konu ile ilgili söz konusu ettiğiniz ayetlerin bağlamı ile sizin anlatmak istediğiniz konu bir biriyle pek örtüşmüyor. bu konuda yaptığınız yorum bana çok ağır geldi. yazınızın içinde değindiğiniz ve bu konunun dinle bağlantılandırılamayacağı, bunun dinle bir ilgisinin olmadığı düşüncesi bence çok önemli ve şahsen sizin konuyu yalnızca bu bağlamda ele almanızın daha doğru olacağı düşüncesindeyim. ki zaten yazınızın önemli bir bölümünde konuyu bu şekilde ele almışsınız. bence konuyu İslam açısından yalnızca bu çerçevede ele almakla yetinmeniz daha isabetli olur.
    sünnet uygulamasını benimseyenlere yönelik yaptığınız eleştiri biraz ağır olmuş. kısacası sünnetin kur’an’la, dinle, isamla bir ilgisinin olmadığına; tamamen geleneğe dayandığına ve İslami hassasiyetin gereği olarak Müslümanların bu cahili geleneği reddetmeleri gereğine dair düşüncelerinize içtenlikle katılıyor ve bu gayretinizden dolayı size teşekkürlerimi sunuyorum.
    selam ve dua ile.
    erhan aktaş

  29. 29
    Mahmut Celal ÖZMEN Says:

    Değerli dostlar, itiraz eden siz kardeşlerime "HAKLISINIZ" demeyi isterdim; ama, ne yazık ki "KRAL ÇIPLAK"... Şahsım, yanlış olduğunu düşündüm bir şeyin ardına düşer, elimden gelen bütün çabayı gösterip, konu hakkında malumat sahibi olmaya çalışırım; varsa bir yanlışım bundan da vazgeçmeyi görev bilirim.. Sizlerden aldığım tepkilerden bazılarını iyi niyetli kabul etmekle birlikte, konu hakkında acele karar verdiğinizi düşünüyor; biraz daha araştırma yapmanızı ısrarla tavsiye ediyorum..
    Selam ve dua ile...

  30. 30
    ABBAS Says:

    senin amacın belli yakında tv cıkarsın merak etme.

  31. 31
    HAKKI YILMAZ Says:

    HITAN YA DA DİLİMİZDEKİ YANLIŞ KULLANIMI İLE SÜNNET*

    Hıtan ya da sünnet; erkek üreme organının uç kısmındaki derinin kesilip atılmasıdır. Bu operasyonun, Arapça “hafz” veya “hafd” sözcüğü ile ifade edilen kız çocuklarına yönelik uygulaması, ülkemizde görülmemesi sebebiyle bu yazımızın konusu dışında bırakılmıştır. Dilimize yanlış anlamda geçmiş olmasına rağmen bu operasyon ülkemizde sünnet olarak tanımlandığı için, biz de ister istemez kendimizi “sünnet” sözcüğünü kullanmak zorunda hissetmekteyiz, mazur görünüz.

    SÜNNETİN TARİHÇESİ

    Ana Britannica’ya göre uygulamanın kökeni bilinmemekte, fakat etnik bakımdan yaygın bir tören olması ve bu iş için başlangıçtan beri metalden çok taş bıçakların kullanılması nedenleri ile sünnetin tarihi çok eski çağlara dayanmaktadır. Tarihçilerin babası sayılan Herodotos tarafından “dünyanın bilinen en eski ameliyatı” olarak tanımlanan sünnet, bazı tarihî bilgi ve belgelere göre ilk kez Mısır ile Habeşistan’da görülmüştür ve milâttan üç bin yıl önceden beri uygulanmaktadır. Ancak tarihî kayıtlar sünnetin, her ikisi de çok eski uygarlıklar olan Mısır ve Habeşistan’dan, önce hangisinde başladığını kesin olarak bilinmemektedir. Herodotos’un, birçok ulusun sünnet geleneğini Mısır’dan aldığı yolundaki ifadesine itibar edilecek olursa, sünnetin kaynağı Mısır olmaktadır.

    Eski Mısırlılar, soylarını sürdürmek için kendilerine bahşedilmiş olan cinsel organlarını (erkek-dişi fark etmez) kutsal sayıyorlar, dinsel törenlerinde cinsel organ resimlerini şatafatla taşıyorlar ve bu kutsal organlarının bir parçasını da tanrılarına kurban olarak sunuyorlardı. Buna benzer uygulamaların daha sonraları da yaygınlaşarak devam ettiği görülmektedir. Nitekim yakın doğu tanrıçası Kybele’nin rahipleri kendilerini hadım ederek, Avrupalıların Afrika kıtasının içlerinde karşılaştıkları ilk topluluk olan Koikoiler (İnsanların insanları) ya da sonradan Afrikanerler tarafından türetilen isimleriyle Hotantolar da benzer şekilde testislerinden birini çıkartıp tanrılarına kurban ederek, cinsel organları sakatlama uygulamasını sürdürmüşlerdir.

    Bazıları, sünnetin, milâttan önce ikinci bin yılbaşlarında yaşamış olan İbrahim peygamber ile başladığını ve sonradan Mısır’a yerleşen İbrani soyu ile Mısır’a geçtiğini ileri sürmektedir. Ancak, Yusuf peygamber öncülüğünde Mısır’a yerleşen İbranilerin o zaman için azınlık oldukları hatırlanacak olursa, azınlığın çoğunluğu etkileyip sünnetin İbranilerden Mısırlılara geçtiğini söylemek, zayıf bir ihtimali öne sürmek anlamına gelir. Bilakis, azınlık olan İbranilerin, egemen Mısırlılardan etkilenmiş olma ihtimali daha isabetli görünmektedir.

    Yukarıdaki teze karşılık, İbrahim peygamberin sünneti Mısır’a ilk uğradığı dönemde almış olabileceğini de iddia edenler vardır. Bu iddiaya benzer şekilde, İskenderiyeli Klemens (Titus Flavus Clemens), Pythagoras’un Mısır’da olduğu dönemde rahiplerin gizli ayinlerine katılabilmek için kendisini sünnet ettirmek zorunda kaldığını nakletmektedir. Ancak Mısır’da uygulanan sünnet ile İbrahim peygamber tarafından İbrani soyuna (İsrailoğullarına) emredildiği tahrif edilmiş Tevrat’ta söylenen sünnet, amaçları itibariyle birbirlerinden farklıdır. Dolayısıyla bu iddia da kabul edilebilir olmaktan uzaktır.

    Sonuç olarak, sünnet uygulamasının kimden kime geçtiği hakkında yeterli açıklıkta bilgi ve belge bulunmamaktadır. Bu sebeple “Sünnetin Tarihçesi” başlığı altında konuya, günümüzde sünnetin uygulama alanı bulduğu dinler itibariyle de kısaca bakmakta yarar görüyoruz.

    Yahudilerde (İsrailoğullarında, İbrani soyunda) Sünnet:

    Sünnet uygulamasının Yahudilere İbrahim peygamber tarafından emredildiği hakkındaki bilginin kaynağı, tahrife uğramış Tevrat’tır.

    Tevrat’ın tahrif edilmiş olduğuna dair Ana Britannica’da şu satırlar yer almaktadır:

    “Yahudiler ve Hıristiyanlar da Tevrat’ın Hz. Musa ve sonraki peygamberlerce kaleme alındığını kabul etmekle birlikte, özellikle Tutucu ve Gelenekçi Yahudiler ile bazı Protestanlar tümünün ya da en azından ilk beş kitabından oluşan ve Musa’nın Beş Kitabı olarak da bilinen Tora’nın her sözcüğünün Tanrı vahyiyle yazıldığına inanırlar. Buna karşılık tarih ve metin araştırmaları Tevrat’ta yer alan en eski metinlerin İÖ 13. yüzyılda biçimlendiğini, bunların ve sonraki metinlerin bir araya getirilerek yazıya aktarılmasının yüzyıllar boyunca sürdüğünü, Tora’nın son biçimini İÖ 5. yüzyılda aldığını, son metinlerin de İÖ 2. yüzyılın sonunda oluştuğunu göstermektedir.” (cilt: 29 s: 397)

    Kur’an’daki bazı ayetler de Ana Britannica’nın verdiği bilgiler doğrultusundadır:

    Bakara; 75 – 79:"Onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Hâlbuki onların bir kısmı, Allah’ın sözünü işitip kavradıktan sonra, bile bile onu değiştirirlerdi. İnananlarla karşılaşınca “İnandık” derler; baş başa kaldıklarında ise “Rabbiniz katında size karşı delil olarak kullanmaları için, Allah’ın size açıkladığını mı onlara anlatıyorsunuz, akletmez misiniz?” derler. Bilmezler mi ki Allah gizledikleri ve açıkladıkları her şeyi biliyor. Aralarında ümmiler var ki kuruntu ve söylentilerin dışında kitabı bilmezler; bildiklerini zannederler. Kitab’ı elleriyle yazdıktan sonra onu ucuz bir fiyata satmak için onun Allah’tan olduğunu söyleyenlerin vay hâline. Ellerinin yazdığından dolayı vay hâline onların.. Kazandıklarından dolayı vay hâline onların!"

    Nisa; 46:"Yahudilerin bir kısmı kelimelerin anlamını değiştirir ve “İşittik ancak kabul etmiyoruz” veya “Sözünüz sağır kulağa giriyor” veya dinle alay etmek için dillerini eğip bükerek “Raina (çobanımız ol)” derler. Onlar, “İşittik ve itaat ettik”, “Dinliyoruz” ve “Bizi gözet” deselerdi kendileri için daha iyi ve daha doğru olurdu. Ne var ki Allah inkârlarından ötürü onları lanetlemiştir. Çokları inanmaz."

    Maide; 13:"Sözlerini bozdukları için onları lânetledik, kalplerini katılaştırdık. Sözlerin anlamlarını bağlamlarından kaydırırlar. Uyarıldıkları şeylerin bir kısmını unuttular. Onların çoğundan sürekli ihanet göreceksin." …

    Maide; 41:"… Yahudilerin bir grubu var ki yalana kulak veriyor, seninle hiç karşılaşmamış bir topluluğu dinliyor. Kelimelerin anlamını kaydırıp: “Size bu verilirse alın, bu verilmezse sakının” diyorlar." ...

    En’am; 91:"… De ki: “Halka bir hidayet ve ışık olarak Musa’nın getirdiği kitabı kim indirdi –ki göstermek için onu kâğıtlara yazdığınız hâlde çoğunu gizliyordunuz. Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyleri onun yoluyla öğrendiniz- ?”"…

    Sonuç olarak tekrarlayacak olursak; sünnetin Yahudilere İbrahim peygamber kanalı ile emredildiği, tahrif edilmiş Tevrat’ta;

    Tekvin, Bab 17’de,
    Çıkış, Bab 4, 24 – 26. cümlelerde ve
    Yeşu, Bab 5, 2 – 9. cümlelerde bildirilmiştir.

    Kitab-ı Mukaddes Tekvin, Bab 17:

    “ Ve Abram doksan dokuz yaşında iken, Rab Abram’a göründü. Ve Ona dedi: Ben Kadir Allah’ım, benim önümde yürü ve kamil ol. Ve ahdimi seninle benim aramda edeceğim ve seni ziyadesiyle çoğaltacağım. Ve Abram yüz üstü düştü ve Allah onunla söyleşip dedi: Ben ise, işte, ahdim seninledir ve birçok milletlerin babası olacaksın. Ve artık adın Abram (yüce baba) çağırılmayacak, fakat adın İbrahim (cumhurun babası) olacak; çünkü seni birçok milletlerin babası ettim. Ve seni ziyadesiyle semereli kılacağım ve seni milletler yapacağım ve senden krallar çıkacaklar. Ve sana ve senden sonra zürriyetine, Allah Allah olmak için seninle ve senden sonra zürriyetinle benim aramda ahdimi, nesillerince ebedi ahit olarak sabit kılacağım. Ve senin gurbet diyarını, bütün Kenan diyarını, sana ve senden sonra zürriyetine ebedi mülk olarak vereceğim ve onların Allah’ı olacağım.
    Ve Allah İbrahim’e dedi: ve sen ise, sen ve senden sonra zürriyetin, nesillerince, ahdimi tutacaksınız. Sizinle ve senden sonra zürriyetinle benim aramda tutacağınız ahdim budur.; aranızda her erkek sünnet olunacaktır. Ve gulfe etinizde sünnet olunacaksınız ve sizinle benim aramdaki ahdin alameti olacaktır. Ve aranızda evde doğmuş yahut senin zürriyetinden olmayıp her yabancıdan para ile satın alınmış olan sekiz günlük her erkek çocuk nesillerinizce sünnet olunacaktır. Ve senin evinde doğmuş olan ve senin paranla satın alınmış olan mutlaka sünnet olunacaktır ve ahdim ebedi bir ahit olarak sizin etinizde olacaktır. Ve gulfe etinde sünnet olunmamış sünnetsiz erkek varsa, o can kendi kavminden kesilecektir. O benim ahdimi bozmuştur.
    Ve Allah İbrahim’e dedi: Senin karın Saray’a gelince, onun adını Saray çağırmayacaksın, fakat onun adı Sara (prenses) olacaktır. Ve onu mübarek kılacağım ve ondan da sana bir oğul vereceğim. Evet, onu mübarek kılacağım ve milletlerin anası olacaktır. Kavmların kralları ondan olacaklardır. Ve İbrahim yüzüstü düştü ve güldü ve yüreğinde dedi: yüz yaşına olana bir oğul doğar mı? Ve doksan yaşında olan sara doğurur mu? Ve İbrahim Allah'a dedi: keşke İsmail senin önünde yaşayabilse! Ve Allah dedi: gerçek senin karın Sara bir oğul doğuracak ve onun adını İshak koyacaksın ve onunla ve ondan sonra zürriyetinle ahdimi ebedi ahit olarak sabit kılacağım. Ve İsmail’e gelince, seni işittim, işte onu mübarek kıldım ve onu semereli edeceğim ve onu ziyadesiyle çoğaltacağım. On iki beyin babası olacak ve onu büyük millet edeceğim. Fakat gelecek yıl bu muayyen vakitte Saranın sana doğuracağı İshak la ahdimi sabit kılacağım.
    Ve onunla söyleşmeyi bitirdi ve Allah İbrahim’in yanından yukarı çıktı. Ve İbrahim oğlu İsmail’i ve evinde doğanların hepsini ve parası ile satın alınanların hepsini, İbrahim adamları arasında her erkeği aldı ve Allahın kendisine söylemiş olduğu gibi, ayni o günde gulfeleri etinde sünnet etti. Ve İbrahim gulfe etinde sünnet olunduğu vakit doksan dokuz yaşında idi. Ve oğlu İsmail gulfesinin etinde sünnet olunduğu vakit, on iç yaşında idi. İbrahim ve oğlu İsmail ayni o günde sünnet olundular. Ve evinin bütün adamları, evde doğmuş olanlar ve para ile yabancıdan satın alınmış olanlar onunla beraber sünnet olundular.”

    Çıkış, Bab 4, 24-26. cümleler:

    “Ve yolda konakta vaki oldu ki, Rab ona rast geldi ve onu öldürmek istedi. Ve Tsippora keskin bir taş alıp oğlunun gulfesini kesti ve onun ayaklarının dibine attı ve dedi: Gerçekten sen bana kan güveyisin. Ve Rab onu bıraktı. O zaman kadın dedi: Sünnet sebebiyle kan güveyisin.”

    Yeşu, Bab 5, 2-9 cümleler:

    “Rab, Yeşu’ya dedi ki: kendin için taştan bıçaklar yap ve ikinci kerre olarak İsrailoğullarını tekrar sünnet et! Ve Yeşu kendisi için taştan bıçaklar yaptı. Ve Gibeot-haaralotta İsrailoğullarını sünnet etti. Ve Yeşu’nun sünnet etmesinin nedeni şudur: Mısırdan çıkan bütün kavm, erkekler, bütün cenk adamları, Mısırdan çıktıktan sonra çölde, yolda öldüler. Çünkü çıkmış olan kavmin hepsi sünnetli idiler. Fakat Mısır’dan çıktıktan sonra çölde, yolda doğmuş olan kavmden kimseyi sünnet etmediler. Çünkü bütün millet, Mısırdan çıkmış olan cenk adamları bitinceye kadar, İsrailoğulları, 40 yıl çölde yürüdüler. Çünkü Rabbin sözünü dinlemediler. Bize vermek üzere Rabbin atalarına and ettiği diyarı, süt ve bal akan diyarı, onlara göstermemek üzere Rab onlara and etti. Ve onların yerine yetiştirdiği oğullarını Yeşu sünnet etti. Çünkü sünnetsizdiler, çünkü yolda onları sünnet etmemişlerdi. Ve vaki oldu ki, bütün milleti sünnet etmeği bitirdikleri zaman, onlar iyi oluncaya kadar ordugahta, yerlerinde oturdular. Ve Rab Yeşu’a dedi: Mısır utancını bugün üzerinizden yuvarladım. Ve bugüne kadar o yerin adına Gilgal denilir.”

    Bu bölümler dışında Tekvin, Bab 34’te, bir olayın anlatımı içinde de sünnetten bahsedilmektedir. Buna göre: Yakub’un kızı Dina’ya Hamor’un oğlu Şekem tecavüz eder. Şekem Dina’ya aşık olduğu için onunla evlenip namusunu temizlemek ister. Bu nikâhın olabilmesi için Şekem ve sülâlesindeki tüm erkeklerin sünnet olmasının şart koşulmasına ve bu şartın kabul edilerek Şekem ve sülâlesindeki tüm erkeklerin sünnet olmasına rağmen Yakub’un oğullarından Şimeon ve Levi, Hamor’u, Şekem’i ve sülâlesinin tüm erkeklerini kılıçtan geçirip katlederler ve mallarını yağmalarlar.

    Ana Britannica; İbrahim peygamberin öyküsünün, Fırat Irmağı üzerinde yer alan antik Mari (bugün Tel Hariri) kentindeki bir krallık sarayında ortaya çıkarılan binlerce çivi yazısı tabletten edinilen bilgiler ışığında, Terah ailesinin, Keldanilerin Ur kentinden (Ur Kasdim) çıkışıyla, bugünkü Hebron kenti yakınlarında bulunan Makpela mağarasını satın alışı arasında geçtiğini yazmaktadır. Geleneksel anlatı ile de örtüşen bu bilgiye göre İbrahim peygamberin öyküsünün geçtiği yerler coğrafî olarak Mısır ile âdeta iç içedir. Nitekim Yeşu, Bab 5’te “Mısır” adı açıkça yer almaktadır.

    Bu tespit ilk bakışta sünnet uygulamasının Mısır’dan alınmış olabileceği yolunda bir kanaat uyandırsa da, Paleolitik Çağ (Eski Taş ya da Yontma Taş Çağı) çoktan bitmiş olmasına rağmen sünnet uygulamasında hâlâ taştan bıçak kullanılması, bize göre geleneğin bilinen Mısır tarihinden de eski, Taş Devrinden beri var olduğunu ifade etmektedir.
    Sünnetin Yahudilere Mısır’dan geçme olduğu yolundaki kanaati ortadan kaldıran bir diğer gösterge de, yukarıda işaret ettiğimiz gibi; uygulamalardaki amaç farklılığıdır. Mısırlılardaki ya da başka kavimlerdeki sünnet uygulaması, ilâhlara kurban amacı taşıyor olmasına karşılık Yahudilerdeki sünnet, verilmiş bir sözün unutulmasını önlemek amacını taşımaktadır. Kur’an’da Bakara suresinin 40 ve 63. ayetleri ile Maide suresinin 12, 13 ve 70. ayetlerinde de bahsi geçen bu sözlerin ne oldukları Tevrat’ta, Çıkış, Bab 24 ve Tensiye, Bab 29 ve 30’da tafsilâtıyla açıklanmıştır. Verilen sözlerin unutulmasını önlemek için ya da bu çeşit sözlerin unutulmadığını yani ahde vefayı göstermek için, çeşitli toplumlar değişik işaretler âdet edinmişlerdir. Bunlar arasında parmağa ip bağlamak, yüzük takmak, yüzüğün parmağını değiştirmek, kulağa küpe takmak gibi insan vücuduna zarar vermeyen âdetler olduğu gibi, parmak ucu kesmek veya sünnet gibi insan vücuduna zarar veren âdetler de vardır. İşte Yahudiler de, Tevrat’ın verdiği bilgilere göre, Tanrı’ya verdikleri sözü unutmamak için sünnet olmaktadırlar.

  32. 32
    HAKKI YILMAZ Says:

    Hıristiyanlarda Sünnet:

    Dört İncil’den sadece Luka İncili, İsa peygamberin çocukluğu ve onun sünnet oluşu hakkında, öteki İncillerde bulunmayan ayrıntılar vermektedir. İsa peygamberin Yahudi ırkına mensup olduğu hatırlanacak olursa, bu bilgi yadırganamaz. Bu bilgi dışında dört İncil’de sünnet uygulamasından bahseden tek bölüm, Romalılara Mektuplar bölümüdür. Ana Britannica’nın verdiği bilgilere göre Aziz Paulus, kiliseler kurmak amacıyla arkadaşı Barnabas ile dolaşırken, Yahudi kökenli olmayan Hıristiyanların da sünnet olmaya zorlanması karşısında, konuyu Kudüs’teki kilise büyüklerine iletmek üzere, teşkil edilen bir heyetin başkanı olarak Kudüs'e gelmiştir. M.S. 50 tarihinde toplanan Havariler, Kudüs Konsili adı verilen meclis toplantısında, Yahudi kökenli olmayan Hıristiyanların Yahudi şeriatına uyma zorunluluğu bulunmadığına karar vermişlerdir. İşte, Aziz Paulus tarafından yazıldığı bilinen Romalılara Mektuplar bölümünde, Kudüs Konsilince alınan karar doğrultusunda, Yahudi olmayanların da Hıristiyanlığa kazanılması gerektiği savı işlenmiş ve mutluluğun sünnetli olmayanları da kapsayacağı belirtilmiştir:
    “Öyleyse bu mutluluk yalnız sünnetlilere mi, yoksa sünneti olmayanları da mı kapsar? Çünkü İbrahim’in imanı kendisine doğruluk yerine sayıldı diyoruz. Nasıl oldu da bu böyle sayıldı? Sünnet olduktan sonra mı, yoksa sünnetsiz durumdayken mi? Hayır, sünnet olduktan sonra değil, tam tersine sünnetsiz durumdayken sayıldı. İbrahim daha sünnetsizken, sünneti imandan doğan doğruluğun bir damgası, bir simgesi olarak aldı; sünnetsiz olmalarına karşın iman edenlerin tümüne ruhsal baba olsun diye. Böylelikle onlara doğruluk sayılması amaçlandı. Bunun yanı sıra sünnetlilere de baba oldu; yalnız sünnetli oldukları için değil, babamız İbrahim’in sünnetsizken taşıdığı imanın üzerinde yürüdükleri için.”

    Dört İncil dışındaki İncillerden Tomas İncilinde ise sünnetle ilgili şu cümle yer almaktadır:
    “53. Havariler ona dediler: Sünnet faydalı mı değil mi? Onlara dedi: Eğer faydalı olsaydı, babaları onları daha annelerindeyken sünnet ederdi. Ama Ruh’taki sünnet çok faydalı!” (http//www.ondokuz.gen.tr/tomasincil.htm)
    Bu anlayışa göre; “Kitab-ı Mukaddes’te geçen sünnet, kalbi bürüyen perdeyi atmaktır. Yoksa penisin ucundaki deriyi atmak değil.”

    Müslümanlarda Sünnet:

    Ana Britannica “sünnet” bahsinde;
    “İslâm kaynakları sünnetin Araplar arasında İslâm öncesinde de uygulanan bir gelenek olduğunu belirtir.” (cilt: 29 s: 14) demek suretiyle, sünneti İslâm ile ilgilendirmemiştir. Aynı şekilde Orhan Hançerlioğlu da İslâm İnançları Sözlüğü’nün “sünnet” bahsinde;
    “…bu anlamdaki sünnet ya da hıtan kutsal kitap Kur’an’da buyrulmamıştır, Yahudilikten geçme eski bir Arap geleneği olarak Peygamber Hz. Muhammed tarafından korunmuş ve bir hadisle Müslümanlara tavsiye edilmiştir (Bk. Buharî, Libas, 63; Müslim, Tahara, 49; Tirmizi, Adab, 14).” (s: 562) açıklamasına yer vermiştir.

    Nitekim Hasan Basri’nin belirttiği gibi peygamberimiz, Rumlardan, Yemenlilerden, İranlılardan… yani Müslüman olan sünnetsizlerden sünnet olmalarını istememiştir. Eldeki tarihî kaynaklarda da, Müslümanlığın yayılma dönemlerinde toplu olarak İslâm’a girenlerin sünnet ettirildiğine dair, ya da fetihler sonucunda sünnet merasimleri yapıldığına dair hiçbir bilgiye rastlanmamıştır.

    Ancak daha sonraları, sünneti İslâm’a yerleştirmek isteyen zihniyet sahipleri, bazı Kur’an ayetlerini, işlerine geldiği gibi yorumlamışlar ve bu yorumlara Yahudi borazanı Ebu Hüreyre’nin uydurduğu rivayetleri ekleyerek sünneti; İbrahim peygamberden Müslümanlara intikal eden bir gelenek hatta mecburî bir ödev olarak göstermişler ve bu işe zorlama ile kazandırdıkları dinî kimlik sayesinde de Müslümanlığın ana şartı hâline getirmişlerdir.

  33. 33
    HAKKI YILMAZ Says:

    İSLÂM VE SÜNNET

    Bilindiği gibi İslâm, kendilerine Müslüman diyenlerin hâl ve hareketlerinden değil, sadece Allah’ın indirdiği Kitap’tan ibarettir:

    Zümer; 22 – 23:"Allah kimin göğsünü İslâm’a açarsa o Rabbinden bir ışık üzerindedir. Allah’ın mesajına karşı kalpleri katılaşanların vay hâline. Onlar açık bir sapıklıktadır. Allah en güzel hadisi, tutarlı ve ikişerli bir kitap hâlinde indirdi. Rablerini sayanların derileri ondan dolayı ürperir. Sonra derileri ve kalpleri Allah’ın mesajına karşı yumuşar. Bu Allah'ın yol göstermesidir; dilediğini/ dileyeni ona ulaştırır. Allah’ın saptırdığı bir kimseye rehber bulunmaz."

    Kehf; 27:"Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. Kelimelerini hiçbir şey değiştirip kaldıramaz ve O’ndan başka bir sığınak da bulamazsın."

    Nahl; 89:"… Biz sana bu kitabı, her şeyi açıklayan, bir yol gösterici, bir rahmet ve Müslümanlara bir müjde olarak indirdik."

    Ancak, Müslüman kisvesi altındaki bazı kimseler, aşağıda vereceğimiz iki ayeti tıpkı

    Lokman; 6:"İnsanlardan bazısı var ki, halkı bilgisizce Allah'ın yolundan saptırmak ve onu hafife almak için temelsiz hadislere sarılırlar…"

    ayetinde olduğu gibi, uydurulmuş hadisler doğrultusunda yorumlamışlar ve tıpkı Maide suresinin 13 ve 41. ayetlerindeki gibi kelimelerin anlamlarını bağlamlarından kaydırmışlardır.
    Uydurulmuş hadisler doğrultusunda yorumlanan ayetler şunlardır:

    Bakara; 124:"Rabbi, bir zamanlar İbrahim’i bir takım kelimelerle sınamış, o da onlara eklemişti. “Seni insanlara önder yapacağım” demiş, “Soyumdan da” deyince, “Zalimler benim sözüme dahil olmaz” buyurmuştu."

    Nahl; 123:"Nitekim İbrahim’in dinini bir tektanrıcı olarak izlemen için sana vahyettik; o asla putperestlerden olmadı."

    Allah’ın kalplerini temizlemeyi dilemediği kişiler, Bakara suresinin 124. ayetindeki imtihan maddelerinden birinin, İbrahim peygambere tahrif edilmiş Tevrat’ta emredildiği bildirilen sünnet olduğunu ileri sürmüşlerdir. Pek tabi bu durumda sünnet, İbrahim peygamberin dininin bir kuralı olmakta ve Nahl suresinin 123. ayetine göre de Müslümanların bu kurala uymaları gerekmektedir.
    Halbuki İbrahim peygamberin nelerle nasıl mücadele ettiği, aldığı ve başarı ile tamamladığı görevler, Kur’an’da uzun uzun anlatılmıştır ve bunların arasında sünnet diye bir şey yoktur. Yani, Kur’an’da olmadığı hâlde sünneti İbrahim peygamberin dinine ilâve eden kişiler, Âl-i Imran suresinin 78. ayetinde belirtilen şekilde, Allah adına yalan söylemişlerdir. Ama daha vahimi, Allah’ın ayetleri içinde olmayan bir sözü, Casiye suresinin 6. ayetindeki; “Allah’tan ve ayetlerinden başka hangi hadise inanıyorlar?” uyarısını dikkate almadan, Allah’ın dini olan İslâm’dan sayan Müslümanların(!) durumudur. Bu Müslümanlar(!) sünneti, beş şart dedikleri temel unsurların bile önüne geçirmişler ve onlar nazarında sünnet, Müslüman ile Müslüman olmayanı ayıran bir alâmet-i farika hâline gelmiştir. Bu Müslümanların, Casiye suresinin 6. ayetindeki uyarının aksine, Allah’ın ayetlerinden başka inandıkları hadisler ise şunlardır:

  34. 34
    HAKKI YILMAZ Says:

    1. Rivayet:
    “Ebu Hüreyre anlatıyor:
    Rasülüllah buyurdu ki: “Fıtrat beştir: Sünnet olmak, etek tıraşı olmak, bıyığı kesmek, tırnakları kesmek, koltuk altını yolmak.” (Bu rivayet, Buharî, Müslim, Muvatta, Tirmizi, Ebu Davud, ve Nesâî’de yer almıştır.)

    İslâm uleması bu rivayeti açıklama sıkıntısı içinde “fıtrat”ı; “sünnet, yani uymamız emredilen eski peygamberlerin sünneti” olarak tanımlamak suretiyle, kelimenin hem sözlük hem de kavramsal anlamını değiştirmek zilletini göstermiş, ama yine de kitaba uyduramamış, minareyi kılıfa sokamamıştır.

    Sözlük anlamı; “uzunlamasına yarmak, ikiye ayırmak, yaratmak, cat etmek, bir şeyi özellikleriyle ortaya koymak, bir şeyi meydana getirmek” anlamına gelen “fatr” kökünden türemiş olan “fıtrat” sözcüğü, “fatr” mastarına “te” ilâvesiyle oluşmuş bir isim-mastar sözcüktür. Bu mastarın ism-i faili ise “Fatır” sözcüğü olup bu sözcük, “gökleri ve yeri Yaratan” anlamındaki, Allah’ın isimlerinden birisidir. Kur’an’da, “orucu açmak” anlamındaki “iftar” ve “yarılmak, açılmak, fışkırmak” anlamındaki “infitar” sözcükleri gibi “fatr” kökünden türemiş isim ve fiiller on dokuz yerde (İsra; 51, Zühruf; 27, Enbiya; 30, 56, Ta Ha; 72, Fatır; 1, En’âm; 14, Yusuf; 101, İbrahim; 10, Rum; 30, …), “yaratılış, belli yeteneklere ve yatkınlığa sahip oluş, karakter, mizaç, doğal eğilim” anlamına gelen “fıtrat” sözcüğü ise sadece bir ayette geçmektedir:

    Rum; 30:"Öyleyse sen yüzünü içtenlikle dine çevir; Allah, insanları hangi fıtrat/ doğa üzere yaratmışsa, o doğallıkla, -Allah’ın yaratmasında hiçbir değişme yoktur- işte dosdoğru din budur, ama insanların çoğu bilmez."

    “Fıtrat” sözcüğünün bu ayetteki ifadesinden, insanın Allah’a inanma ve kulluk etme, yani Müslüman olma meyil ve kabiliyetiyle donatılmış olarak yaratıldığı anlaşılmaktadır. Bir başka ifade ile fıtrat; Fatır olan Allah'ın, insanların ve varlıkların genlerine yerleştirdiği programdır. Bu durumda varlıklarda doğuş ile gelen özellikler, yetenekler, organlar, bu organların faaliyetleri de fıtrattır. Yani, göz, kulak gibi organlar nasıl fıtrattan ise, cinsel organ ve bu organın ucundaki koruyucu deri de fıtrattandır.

    Görüldüğü gibi bir takım ulemanın “fıtrat” sözcüğünün anlamını çarpıtması kitaba (Kur’an’a) uymamakta ve Kur’an’daki gerçek yalancıların hazırladığı çuvala sığmamaktadır.

    Gerçekler böylesine apaçık ortada iken bazı kişiler de, sünnet derisinin varlığını anomali kabul edip, peygamberimiz ile birlikte, Âdem, Şit, Nuh, Sam (Sam, peygamber değildir ama Kısas-ı Enbiya ve Mukaddime’de adı geçiyor.), İdris, Musa, Salih, Lût, Yusuf, Şuayb, Yunus, Süleyman, Yahya ve İsa peygamberlerin de doğuştan sünnetli olduklarını ileri sürmüşler ve bu peygamberleri, kendi kafalarına göre, anormal olmaktan uzak göstermek istemişlerdir. Aslında, Kur’an tarafından ortaya konmuş gerçeklere göre, bu peygamberlerin doğuştan anomali olduklarını iddia etmiş olan bu kişiler, peygamberimizin, doğumunun yedinci gününde, o günün törenlerine uyularak dedesi Abdülmuttalip tarafından bir ziyafet verilerek sünnet ettirildiğini anlatan bir çok rivayete nedense itibar etmemişlerdir.

    2. Rivayet:
    “Ebu Hüreyre anlatıyor:
    Rasülüllah buyurdular ki: İbrahim Kaddum’da seksen yaşında olduğu halde sünnet oldu.”

    Rivayet içerisinde geçen “Kaddum” sözcüğünü “Kadûm” olarak nakledenler de olmuştur. Bu sözcük iki anlamda kullanılabilmektedir. Birisi, bir yerin adıdır, ikincisi marangoz keseri demektir. Takdiri size bırakıyoruz. Bu rivayet Buharî, Müslim tarafından nakledilmiştir.

    3. Rivayet:
    “Yahya İbn Said’in anlattığına göre, Said İbn-ül Müseyyeb’ten şunu işitmiştir: Hz. İbrahim, misafir ağırlayan ilk kimse idi, keza o ilk sünnet olan kimseydi. Bıyığını kesenlerin ilki, saçında aklık görenlerin ilki de o idi. Ak saçları görünce ‘Ya Rabbi bu nedir?’ diye sormuş; Rabbi de ‘Bu vakardır ey İbrahim’ demiş. O da: ‘Rabbim öyleyse vakarımı artır!’ diyerek duada bulunmuştur.” Rezin şunu ilâve etmiştir: “Bu sırada Hz. İbrahim 120 yaşındaydı. Bundan sonra 80 yıl daha yaşadı.”
    Bu rivayet Muvatta, Sıfatünnebiy’de yer alır.

    4. Rivayet:
    “Kays ibnü Âsım anlatıyor: Müslüman olmak arzusuyla Rasülüllah’a gelmiş idim. Bana su ve sidre ile yıkanmamı emir buyurdu.”
    Bu rivayet, Ebu Davud, Tirmizi ve Nesaî’de yer almıştır.

    5. Rivayet:
    “Useym İbn Kesir İbn Küleyb babasının dedesinin anlattığına göre Dedesi Küleb, Rasülüllah’a gelerek ‘Müslüman oldum!’ demiş. Rasülüllah As.: ‘Üstündeki küfür saçını at!’ der ve tıraş olmasını söyler, Useym’in babası dedi ki: Bana başka birisinin bildirdiğine göre As. Efendimiz, beraberinde olan bir diğerine de: ‘Üzerindeki küfür tüyünü at ve sünnet ol!’ buyurmuştu.”

    Bu rivayet sadece Ebu Davud’da yer alır.

    Bu son rivayetteki iki nokta dikkat çekicidir; “küfür tüyler” ve “sünnet ol” emri. Allah'ın yaratışındaki tüye “küfür” sıfatı veren cehalet, peygamberimizin, fıtrata aykırı olarak “sünnet ol” emri verdiğini, adını bile veremediği başka birinden duyduğunu söylemekten çekinmemektedir. Biz, bu rivayetlerdekilerin peygamberimize yakıştırılmasından utanıyoruz. Ayrıca, rivayetlerde peygamberimize yakıştırılanların bazıları tarihî bilgiler olup, tarih uzmanı olmayan peygamberimizin, Kur’an ile kendisine bildirilenler (Yusuf; 3, 102, Âl-i Imran; 44, 179, Hud; 49, …) hariç, gayb mesabesindeki bu bilgileri bilmesi mümkün değildir.

    Rivayetlerde sünnetin hangi yaşta uygulanacağına dair kesin bir görüş ortaya atılamamıştır. Bebek yedi günlük olduktan itibaren 13 yaşına kadarki süre içinde olabileceği söylenmiştir. Buna mesnet olarak da peygamberimizin, torunları Hasan ile Hüseyin’i doğumlarının yedinci gününde sünnet ettirmiş olduğu rivayeti ileri sürülmektedir.

    Yukarıdaki rivayetleri çok zayıf bulup “Bunlarla yola çıkılmaz” diyenler olduğu gibi, sünnet için kimisi farz, kimisi vacip, kimisi sünnet-i müekkede diyerek ahkâm kesen ulema da olmuştur. Fakat umum İslâm uleması da, fıtratın, insanın hem ruhî hem de fizikî bakımdan yaratılıştan sahip olduğu temel özelliklerini ifade etmesi sebebiyle, estetik maksatlarla vücudun bazı bölümleri veya organları üzerinde yapılan, aslî yapıyı değiştirecek nitelikteki müdahaleleri, “fıtratı bozmaya yönelik davranışlar” olarak kabul etmişlerdir.

    Sünnet konusundaki bir başka çelişki de, Allah’ın ayetleri dışında din kaynağı olarak kabul edilen uydurmalar da, sünnetin, şehveti arttırdığının ve bunu önlemek için oruç tutulması gerektiğinin yer almasıdır.

    İşte bu rivayetlerle sünneti Müslümanlığın alâmeti sayan cahil çevreler, sünnet törenlerini Müslümanlaşma törenleri olarak değerlendirmişler ve Müslüman olmak için önce İNSAN olmak ve AKILLI olmak, sonra da REŞİT olmak lâzım geldiğini; bebekten, sabiden ve sefihten kesinlikle Müslüman olmayacağını unutarak, sünnet olan bebekleri ve küçük çocukları da Müslüman saymışlardır.

    Tin; 4:"Hiç kuşkusuz Biz, insanı en güzel yapıda yarattık."

    Mümin; 64:"Yeri sizin için yerleşim alanı, göğü çadır kılan ve sizi biçimlendiren -ve O sizi ne güzel biçimlendirdi- ve sizi temiz şeylerle besleyen Allah'tır. İşte Rabbiniz Allah budur. Dünyaların Rabbi Allah ne kutludur!

    Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi, Rabbimiz insanı en mükemmel şekilde tasarlamış ve yaratmıştır. İnsanın, işe yaramayan, zararlı, eksik bir organı yoktur. Çünkü tasarım Kadir Allah tarafından yapılmıştır. Sünnet ise, fazla yaratılmışın düzeltilmesi işlemidir. Bu işlemin insanlar tarafından yapılacağını bilen Allah, Kur’an’da bu işlemi, yani Allah’ın yarattığını değiştirme teşebbüsünü ŞEYTANÎ bir işlem olarak nitelemektedir:

    Nisa; 119:"Ve hiç kuşkusuz, onları saptıracağım. Ve hiç kuşkusuz, onları kuruntulara daldıracağım. Ve hiç kuşkusuz, onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar. Ve hiç kuşkusuz, onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını bozacaklar. Kim Allah’ın astlarından şeytanı kendisine veli (yardımcı, koruyucu, yol gösterici bir yakın) edinirse apaçık bir kayıpla kaybetmiştir."

    Bu ayetler ışığı altında gerçek Müslümanların, sünnet hakkında tefekkür etmeleri ve içinde bu geleneğin yer aldığı dine mi, yoksa Allah’ın dinine mi mensup oldukları hakkında karar vermeleri gerekmektedir. Allah’ın dinine mensubiyeti seçen Müslümanların, ayrıca, bu ayetler indikten sonra peygamberimizin sünnet geleneğine neden karşı çıkmadığı hususunu da araştırmalarında yarar vardır.

  35. 35
    HAKKI YILMAZ Says:

    SÜNNETİN YARARLARI (!)

    Pek çok insan, bu başlık altında, temizlik sağlanmasından başlayıp, frengi, AİDS, kanser gibi hastalıkların önlenmesine kadar vardırılmış, uzun sayılabilecek bir listenin varlığından haberlidir. Yani, dinî açıdan aksinin düşünülmesi bile söz konusu edilmeyecek şekilde dayatılan sünnet, sağlık açısından da sesi yüksek çıkan tıp otoritelerince (!) insanlara hararetle tavsiye edilmektedir. Ama, tavsiyenin sahibi, dünyanın en gelişmiş ülkesi ABD’deki Hristiyan doktorlar olunca, bilimi Amerika’dan öğrenen diğer ülke bilim adamları bu tavsiyenin altına sorgulamadan imzalarını koymakta ve böylece bu tavsiye âdeta bilimsel bir hüviyet kazanmaktadır. Oysa, sünnetin yararları hakkındaki iddiaların hiçbirinin, bilimsel yöntemlerle yapılan araştırmalara dayanmadığı, Yine ABD’deki bazı sağlık kurumlarınca resmî olarak açıklanmıştır.
    Sünnetin insan sağlığına olan etkilerini inceleyen ve sünnetin yarar değil, zarar verdiğini ortaya koyan bir araştırma da ülkemizde, Nil Gün tarafından kaleme alınmış olan “Sünnet” adlı kitapta (Kuraldışı Yayıncılık, Mayıs 2005) yapılmıştır.

    Özellikle henüz sünnet edilmemiş çocukları bulunan ve bebek bekleyen anne-babalar için mutlaka okunmasını gerekli gördüğümüz bu kitaptan yaptığımız aşağıdaki alıntılar, Kur’an ayetleri ışığı altında vardığımız sonucun tıp bilimi tarafından doğrulandığını göstermektedir:

    Üstderi ve İşlevleri:

    Genel anlamıyla erkek sünneti, penis başını kaplayan mukozal dokunun ve deri tabakasının, cerrahî müdahaleyle alınmasıdır. Bu çifte tabaka daha çok “sünnet derisi” ya da “üstderi (prepus)” olarak bilinmektedir. … Üstderinin gerçek uzunluğu, dış tabakasının uzunluğunun iki katıdır ve kesilme oranına göre toplam penis derisinin %51 ilâ %80 kadarını oluşturur. … Üstderi aynı zamanda zengin bir kan damarı ve sinir uçları merkezidir. … Sünnet, işte bu sağlıklı deri dokusunun takriben en az yüzde elli birini hatta yüzde seksene varan bölümünü yok eder. Oysa doğa, penisin üzerindeki deriyi, penisin tümünü kaplaması için yaratmıştır. …
    Üstderinin üç işlevi vardır:
    - Koruyucu işlevi: Üstderi, yeni doğan bebeklerin yüzde doksan altısında penis başına yapışıktır. Görevi, penis başını ve idrar yollarını (urethra) enfeksiyonlardan korumaktır. Deri asla zorla geri çekilmemelidir. Oysa bir çok doktor, anne babaları bu doğal yapışkanlığın ameliyat (sünnet) gerektiren bir kusur olduğu ve düzeltilmesi gerektiği konusunda bilgilendirerek (!) hemen sünnet yapılması gerektiğini savunmaktadır. … Fimosis, yetişkinlerde üstderiyi penis başının gerisine doğru itme zorluğu olarak tanımlanan bir sorundur. Bebeklerin %65’i de fimosis gerekçesiyle sünnet edilmektedir ki, aslında bebeklerin hemen hepsinde penis başına yapışık olan üstderi, penisten 3 ilâ 17 yaşları arasında ayrılmaya başlar. 17 yaşından sonra hemen tüm erkeklerde üstderi tamamen geri çekilebilir hâle gelir. … Üstderinin bebeğe bez bağlandığı dönemdeki işlevi ise, penisi tahrişten ve yaralanmalardan korumaktır. Hayat boyunca da bu deri, penis başını yumuşak ve nemli tutarak travma ya da yaralanmalardan korur. Sünnet derisi aynı zamanda ortalama ısıyı, pH dengesini ve temizliği de sağlar. Penis naşının kendisinde, deriyi nemlendiren sebum veya yağ maddesini üreten sebaceous bezleri yoktur. Penis başını yüzeyini sağlıklı tutan sebumu üreten, hani şu, işe yaramaz diye sünnetle kesip attığımız üstderidir. Göz kapaklarınızı dinsel ya da sağlık gerekçeleriyle aldırmayı düşünür müydünüz?

  36. 36
    HAKKI YILMAZ Says:

    Bütün vücut deliklerini (ter, yağ ve salgı bezlerini) çevreleyen mukoza vücudun ilk savunma duvarıdır. Üstderideki bezler, lizozim gibi anti bakteriyelleri ve anti viralleri üretir; virüslerle ve bakterilerle savaşan savunmacı askerlerimizdir. Lizozim aynı zamanda gözyaşında ve anne sütünde de bulunur. Sünnet derisinde, yumurtalıklardakine benzer kas fiberleri vardır. Bunlar, idrarın geçmesine izin veren ama yabancı maddelerin içeri girmesini engelleyen, tek yönlü geçiş veren valflar gibi işlev görür. Erkek, ergenliğe yaklaştığında bu kas fiberleri sayıca azalıp yerlerini elâstik fiberlere bırakırlar; ta ki iki fiber türü, cinsel ilişkide üstderinin hareketine izin verecek bir dengeye ulaşıncaya kadar. Üstderi, ayrıca, mikroplara karşı bir ilk savunma engeli olduğu düşünülen bağışıklık hücrelerine de sahiptir. Dolayısıyla sünnet, erkeği, doğanın kendisine bahşettiği bütün bu avantajlardan mahrum kılar.
    - Duyarlılık işlevi: Bir doktor, ortada tedavi gerektiren ciddî bir sorun olmadıkça sağlıklı bir çocuğu anne baba istedi diye ameliyat edebilir mi? Bir doktor, anne baba istedi diye sağlıklı bir çocuğun kulak memesini kesebilir mi? Gözkapağını alabilir mi? Serçe parmağını kesebilir mi? Başka hangi ameliyatı bir doktor tıp dışı kişilerin (anne babaların) ve yerleşik âdetlerin keyfî taleplerine göre, kendisini savunamayan bir başka insan üzerinde gerçekleştirebilir?. Oysa sünnette yapılan tam da budur.

    Üstderi, parmak uçları, gözkapakları ve dudaklar kadar duyarlıdır. Penisin üstderisi özel sinir uçlarını içinde barındırır. Bu özel sinir uçları, hareketi, sıcaklıklardaki çok küçük değişiklikleri ve yüzeydeki hassas değişiklikleri algılayabilir. Penisin sünnet sonrası kalan kısmının hiçbir yerinde bu kadar çok sinir ucu yoktur. Sünnet derisindeki mukoza ve frenulum gibi belirli bölgeler özellikle hassas dokulardan oluşmuştur ve cinsel zevke katkıda bulunurlar. Buradaki özelleşmiş sinir uçları, cinsel zevki ve kontrolü artırır. İç deri, doğrudan penis başı ile temas hâlinde olan mukoza tabakasından oluşur. Ağız içindeki yüzey gibi olan bu tabaka, yapısı, inceliği ve rengi bakımından sünnet derisinin geri kalanından farklıdır. Frenulum, penisten gelen ve üstderinin iç yüzeyine eklenen özellikle hassas olan ince bir zardır. Ayrıca, üstderinin iç tabakası ve genel penis dersinin kesiştiği özel bir bölge daha vardır. Bu bölgenin üstderinin hareketini sağlayan özel kasları vardır. Buradaki duyarlılık, dudaklar kadar hassas bir gelişkinliğe sahiptir.
    - Cinsel işlevi: Ereksiyon hâlinde penis boyu yüzde elli oranında artar. Uzayan penisin ihtiyacı olan deri nereden gelir? Tabiî ki üstderiden. Ereksiyon hâlinde bile penisin üzerinde hâlâ rahatça hareket eden ekstra deri vardır. Bu ekstra deriye doğanın verdiği görev, cinsel ilişki esnasında kurumayı ve sürtünmeyi azaltarak erken boşalmayı önlemektir. Üstderi penis gövdesi üzerinde aşağı ve yukarı kayarak, penis başını bir örtüp bir açarak hem mastürbasyon hem cinsel ilişki esnasında cinsel hazzı arttırır. Islak ve kaygan olduğu için friksiyon ve tahrişi azaltır.
    Üstderinin henüz bilinmeyen veya anlaşılamayan daha nice işlevi olabilir. Avrupalı bilimciler, bazal epidermal hücrelerinde östrojen alıcılarını henüz yeni keşfettiler. Manchester Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, insan üstderisinin apokrin bezleri içerdiğinin yeni farkına vardılar. Bu özelleşmiş bezler feromenon denilen doğanın kimyasal koku habercilerini üretiyorlar. Üstderinin bu özelliklerini ve oynadığı rolü anlayabilmek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç var…,

  37. 37
    akıncı zülfikar Says:

    ..Deccal-Kyklop-Tepegöz..

    ..Hakaikden Tahrifata..

    ..Ve çağdaş tahrifçiler..

    Malumdur ki Semavi olsun İlkel olsun diğer Batıl dinlerdeki bir çok ibadet şekilleri emirler yasaklar ve haberler; Hak din olan İslamiyet’deki bir çok haber, emir, yasak ile benzeşmektedir yer yer.. Ehli Kitab ile daha da çok benzer yanlarımız vardırsa da diğer dinlerin ve kavimlerin de bize benzediği çok şey vardır. Mesela bir çok kişi ve olay gibi, Tufan hadisesi hem Ehli Kitab’ın kaynaklarında ve inancında var hem de diğer biir çok dinde hatta ta Sümer’deki Gılgamış destanlarında bile var… Veya Mesih Aleyhisselam’ın nüzulü ve Mehdi Aleyhimüsselam’ın zuhuru haktır malum; benzer inançlar hemen her dinde vardır, gelecek ve her şeyi yoluna koyacak veya düşmanı şerirleri yok edecek, vs beklenen kurtarıcı şeklinde de olsa vardır..

    Biz ve Ateistler Felsefeciler burada şöyle bir temel ayrışma içindeyizdir; onlar diyorlar ki her şey kendiliğinden (?) var oldu haşa, ve başlangıçta insanlar ilkel çok tanrıcı dinleri uydurma ihtiyacı(?) hissetti, sonradan da Peygamber denilen insanlar haşa Tevhid inancı denilen Tek Tanrıcı dinleri uydurdular.. Biz de diyoruz ki, hangi din ve kavim hangi konuda bize benzerse benzesin, bu onların sorunu bizim değil; Eşya Mahlukattır, Allah Halık’tır, her şeyi O yarattı ve ilk İnsan olan Adem Aleyhisselam’a tüm isimleri öğretti.. Adem Aleyhisselam ilk Peygamber idi de. ve ilk başta Tevhid vardı, sonradan Şeytan ve Şeytanlaşan bazı İnsan ve Cinler bildik şirklere putperestliklere ve hurafata çevirdiler işi.. Elbette uydurdukları da çok fakat bir çok şey de, zaten var olan bir hakikati tahrif ederek ortaya kondu.. Bizden de bazı felsefeci mealciler vs de bu telkinlere hemen sazan olmuşlar ve mesela Mehdi ve Mesih Aleyhimüsselam’ın zuhur ve nüzulünü inkar etmişlerdir, gerekçeleri de evlereşenlik; diğer ve eski kavimlerde de bu veya benzer inançlar varmış (?) Oysa eğer benzetmeye çalışırsan eğer, nerdeyse din kalmıyor ortada(!) nice konuda diğer dinler bize benzerler.. Zaten bu felsefeci mealci kafirler ile evrimci ateistler arasında fazla da bir fark yok. Birileri dinleri Peygamberler haşa uydurmuştur diye açıktan söylerken, öbürleri daha da sinsice davranıp tahrifata gitmekteler, aynı inkarı biraz daha derinden derine savunmaktalar. Al işte bu da başka bir tahrifat!.. Oysa aslolan şudur; Ya teslim olursun ya da Yaradanı haşa hesaba çekmeye çalışırsın, iki tavır bir kalpte, bir kişide bir arada olamaz…

    Mesela, Allahu Alem ki; İlk Müslüman Oğuzlardaki Dede Korkut Hikayeleri’ndeki Tepegöz veya Antik Yunan’daki Odysse Destanındaki Kyklop denen tek gözlü dev inancı, ve iki hikayede de tek gözlü ve şerli bir dev bahsi, ve Odyssa masalında mızrak ile Tepegöz hikayesinde ise şişle ve her ikisinde de gözünden öldürülebilmesi ve tek gözlü olması, ve onun ancak bir olaganüstü insan tarafından, Odyssa ve Basat tarafından, ve mızraklanarak-saplanarak öldürülebilmesi bahsi de;

    Tüm İnsanların en hayırlı beş isminden birisi olan Hz İsa Aleyhisselam’ın, Şeytan’dan sonra en şerli mahluk olan ve sağ gözü kör olan ve halen bir adada mahpus bulunan ve yanında, kendisinin haberlerini tecessüs ettiği için kendisine Cessase de denilen Dabbetül Arz ile beraber bulunan dev Deccal’i, Ahir Zamanda Kıyamete yakın Kudüs’de Bab-ı Lud da denen Doğu Kapısında bir Mızrak ile geberteceği, gibi Sahih haberlerin birer tahrif edilmiş versiyonudur..

    Dikkat ediniz ortak-benzer noktalar, tek gözlü ve şerli bir dev insan var; sıra dışı vasıflara sahip bir üstün kişilikteki insan tarafından öldürülebiliyor, ve mızraklanarak öldürülüyor, ve bir adada yaşıyor, yanında yandaşı-yandaşları da var, malum Temim Dari Radıyallahuanh’ın deniz seyahati hadislerinde düştüğü ada ve kapıcı Cessase bahsine dikkat, Odyssa’da da bir adada yaşarlar Kyklop denen dev ve benzeri arkadaşları..

    Haa. Denecek ki bunlar, bilhassa Homeros adlı paganist ozan; Hazreti Muhammed Aleyhisselam’dan hatta Hazreti İsa Aleyhisselam’dan da evvelce yaşmış, ta milattan en az beş altı hatta yedi asır evvel yaşadığı sanılıyor…

    Nasıl ki "Her Kavme Onları Tağut'dan sakındırmak için Peygamber" gönderilmişse, bu açıkça ayette beyan edilmiş; (Allah'ın Şeriatıyla yasama yürütme yargı ve idarede bulunmayan şahıs olan monarşiler veya şahsı manevi olan oligarşi veya demokrasilerdeki mele-elitler- de birer tağuttur)

    Aynı şekilde hadislerde buyrulduğu gibi, "Her Peygamber kavmini Deccal'in fitnesinden sakındırmıştır"..

    Ve bazı deccal tarifleri nasıl bizde sahih kaynaklarımızda mevcutsa, sağ gözü kör, hint denizinde veya doğuda bir adada vaktini beklemekte..vs; belli ki diğer evvelki peygamberler de bazı tariflerini vermişler Allahu A'lem.

    Ve bakınız insanoğlunun hayalgücü çok da sınırsız ve metafizik değil; bir çok şey bir gerçeğin tahrif edilmesinden doğmuştur sıfırdan uydurulmamıştır. Zaten insanoğlu çağrışımdaki üç kaideyle çalışan bir zihne sahiptir yani yine vardan var eder yoktan var edemez.. Ve bilmediklerini bildiklerine mukayese ederek tefekkür ve tahayyülde bulunur... Evet, insanoğlu çok hayali uyduracak meleke ile yaratılmışsa da sanmayın her şeyi sıfırdan uydurdu, bir kısmını Şeytanlar Vahyetti Kafirlere, bir kısmını da Hevadan uydurdular; ama o denli sınırsız falan değil hayal gücü. Bir çok şey uydurulmamış sadece tahrif edilmiştir.. Bir çok mit ve rit’in ardında tahrif edilmiş bir Hakikat vardır..

    Allahu Alem ki, bu “Bir gözü kör Deccal” tarifi zaman içinde aşınarak tek gözlü deccal kavramına dönüşmüş. Oradan da İlyada ve Odissa gibi Milattan 500 sene evvelki dönemlerde ortaya çıkan efsanelere şöyle geçmiş malumdur, “Kykloplar denen Tek gözlü devler" olan bir "ada"ya düşer hikayedekiler.. Bizdeki, miladi olarak asrı saadete yakın asırlarda yaşanıp ve 1300 lerden sonra da kaleme alınmış olan Dede Korkut Hikayelerinde de bu "Tepegöz adlı tek gözlü ve vahşi sadist bir dev" mitine dönüşüyor..Tepegöz, bir ahmak çobanın bir periye -belki dişi ifrit kastedilmiştir peri derken- tecavüzü sonucu gayri meşru ve gayri fıtri bir ucube çocuk olarak doğar ve bir deve dönüşerek büyür hikayede. Kyklop ise adada yaşayan tek gözlü devdir. Tek fark, adada başka kykloplar da vardır Odyssea’da. İki hikayede de devden “kaçmak için koyun sürüsü arasında bir hayvanın derisi içinde saklanarak mağaranın çıkışından kaçma” vardır. Malum, Deccal de “doğuda bir adada bir mağarada zincirlidir” sahih kaynaklarımızda bu hadisler mevcuttur.

    "Odysseus ile tayfaları bir akşam dağlık bir kıyıya varırlar. Odysseus on adamıyla keşfe çıkar. Bir mağaraya rastlarlar, içeri girer ve konaklarlar. Büyük bir sürü çıkagelir. Sürüyü yuvarlak tek gözlü dev Kiklop Polyphemos gütmektedir. Polyphemos mağaranın girişini koca bir kaya ile tıkar ve hayvanları sağmaya koyulur. Birden çağrısız konuklarını farkeder. Odysseus ondan tanrılar adına konuksever davranmasını diler ama Kiklop acımasızdır; İki adama saldırır, onları köpek eniği imiş gibi tutar, çarpar yere; beyinleri akar toprağa zavallıların. Onları kendine akşam yemeği yapar ve uykuya çekilir; tıka basa yemiştir. Ertesi sabah canavar iki adamı daha parçalayıp yedikten sonra mağaranın ağzını çarçabuk tıkayarak koyunlarıyla birlikte uzaklaşır. Odysseus devin(zeytin kütüğünden ve bir gemi direği büyüklüğünde)topuzunu alır, ucunu sivriltip ateşte sertleştirir. Akşam canavara şarap ikram eder, canavar ona adını sorar: Hiçkimse'dir benim adım. Odysseus ve adamları o arada kazığı alır, kızarana dek ateşe tutar ve devin gözüne sokarlar. Canavar acıdan böğürür; komşusu Kikloplar üşüşürler: Beni kör eden bu Hiçkimse'dir. Komşuların hepsi çeker gider. Kiklop kayayı girişten kaldırır; elleri ileride, çıkmaya kalkışacak olanı yakalamaya hazırlanır. Ama, koçların karınlarına asılmış ve bol yünlü postlarına gizlenmiş olarak tümü kurtulmayı başarır." (Odysseus Hakkında Alıntı)

    "Oğuzların üstüne düşman gelir. Aruz Koca da kaçarken oğlu Basat'ı düşürür. Oğlanı bir aslan alıp besler. Çocuk zamanla büyür. Evine çağırırlar, gelir. Ama tekrar aslanın yanına gider. Bu arada bir çoban su kenarında gördüğü güzel peri kızını çok beğenir. Dayanamaz ve onunla birlikte olur(peri kızının rızası olmadan). Peri kızı bu birleşmeden bir çocuk dünyaya getirir, fakat bu çocuk bir canavardır, bir samanlıkta büyür ve gelişir. Büyüdükçe büyür, dev kadar olur. Bu yaratığın kafasında sadece bir göz vardır ve bu yüzden tepegöz denilmiştir. Bir türlü besleyemezler, ne verseler yer ama doymaz. Dağlara çıkar, harami olur. Her gün onlarca insan yer. Bunun üzerine Dede Korkut’u çağırırlar ve Tepegöz’e haraçta anlaşmak isterler. Tepegöz, her gün beş yüz koyunla, bu koyunu pişirecek aşçıya razı olur. O sırada Basat, ailelerin feryatlarını duyar ve sorar. Öğrenince Tepegöz’le savaşmaya gider. Dövüşte Tepegöz'ün gözüne kızgın şişi saplayarak onu öldürür ve halkı tepegözden kurtarır. Basat, Tepegöz’ü şişlediklten sonra, koyunların birisini kesip sürünün arasında bir deri içinde saklanarak kör ettiği Tepegözün bacakları arasından sıyrılıp çıkarak mağaradan kurtulur. Burada çobanın peri kızına verdiği zarar sonucu oğuzların başına gelen felaketler, toplumda kadınlara iyi davranılması konusunda ders vermektedir." (Tepegöz Hakkında Alıntı)

    Evet, çoğu mit ve rit aslında bir hakikatin tahrif olmuş formu değil mi?

    Bu gün Yahudi asıllı ve de “Tanrıların Arabaları” adlı kitabın yazarı Eric Von Daniken veya haşa “Başörtüsünü Sümer’de fahişeler takardı, Tesettür ordan kalmadır” diyen Laikçi Ateist Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ (ki, kendisi aslen yahudi-sabatay dır, kızının adı tipik men li man lı biten ad ve soy adlı sabataylarınkisi gibidir, ‘Yülmen'dir, Yülmen’e ulaşamadım ama diğer kızı Esin Çığ annesi hakkındaki bir yazımı görmüş bana yalancısın dedi atıştık nette, ilk molada kaçtı daha fazla deşifre olmamak için; ve İlmiye Çığ'ın kardeşi pskyatri profesörü ve vatanı amerikada yaşayan Turan İtil de malum seksen ihtilalinde ülkücüler ve bilhassa solcu mahkumlar üzerinde, hayvanlarda farelerde yapılması gereken EEG deneylerini yapmış insanları kobay olarak kullanmıştı, çok soruşturma ve habere konu oldu amma arkası sağlam; Yahudi! Her seferinde yırttı..) veya Turan Dursun, Aziz Nesin, Salman Rüşdi vs ateist kesimin komik iddiaları vardır; dillerine pelesenk etmişler aynı teraneleri!..

    Pozitif ve en hayırlı bilimlerden olan “Fizik” Allah'a koşuyor, Psikoloji Sosyoloji gibi, Sosyal Bilimlerden bile sayılmayan yani bir halta yaramayan “Felsefe” ise iblis'e !

    Bunlar; islamiyetteki bazı ibadetlerin diğer kadim ve muasır bir çok dinde de var olduğunu, yani ilk başta insanların ilkel dinleri icat ettiğini (Neden dinlere ihtiyac duysun veya icat etsinler ki? Sebep; düşmanlar ve vahşi çevre mi? Elindeki mızrak veya taş sopa vs var ya, faydası bu alemde her zaman için tecrübe de edilen aletleri var, daha manevi güçlere neden birden ihtiyaç duysun veya inansınlar? (?) Madem maneviyat ve öte bir alem veya ruh cin melek ve haşa Allah yok ise? O halde Olmayan bir şeyi neden ve nasıl uydururlar? 🙂 Sonsuz bir hayat yok ise sonsuzluk arzusu-ümidi nerden konmuş her insanın içine? Veya ilk insan neden var oldu ki? Veya ilk kök madde, big bang dan önceki o kök ve ilk madde neden kendi kendine var oldu veya doğru ise bu patlama, sonra hangi güç neden ona "ol" dedi de patladı ki? (?)bunları açıklayamazlar amma Yaradan hakkında küfür kebair kelamlar ötmesini de bilirler) ve sonradan peygamber denen insanların da bu dinleri tek tanrı icadıyla tekellerine aldıklarını -haşa- söylerler. Tek delilleri de diğer veya islamdan daha eski sanılan paganistlerde de sunak, kurban, secde, dua, yıkanma arınma, oruç, vs daha bir çok benzer ibadet ritlerinin olması 🙂

    Oysa İlk önce kalem yaratıldı ve yaz dendi.. Bu müteşabih haberin keyfiyetini bilemeyiz ama iman ederiz, ve sonra alem ve adem yaratıldı ve Adem'e tüm isimler öğretildi. İlk insan da o ilk Peygamber de.. Bütün Peygamberlerin dini İslam idi. Sonradan bir çok kavimler bazı şeyleri tahrif etti, bu aralarda gelip geçen nebilerin şeriatları da aynı şekilde tahrif edilerek taklit edildi, Hak kah örtüldü kah batılla karıştırıldı, ve diğer bölgelere yayıldı, ve bu nebevi kavimleri gören diğer insanlar da etkilendi zaman zaman taklit ederken tahrifata uğratarak insanlar bizimle benzeşen ritleri oluşturdu. Tahrif edilmiş amma aslı Peygamberlerin kalıntıları olan hakikatler idi bunlar.. Bazı da tek tük şeylerde de isabet etmiştir birbirinden habersiz de olsa insanlar isabet etmiş, aklın fıtratın yolu bir olan şeyler de var, bazısı da tamamen tesadüf ve uydurma vesselam..

    Yani bizim bir başka eski ya da yeni kavme millete benzeşdiğimiz yerler olması bizim onlardan çaldığımız manasına gelmez, onlar tarihin bilinmeyen bazı devrelerinde tahrif etmişlerdir bazı hakikatleri..Ve onlar bize benziyorlar biz onlara değil…

    "Nazmdan Nesre" adlı ve Freud-Darvin-Marks teslisinin şeytanın kilisesinin bilim şekeri altında zerk ettiği zehirlere reddiye olarak yazdığım eserimde yeterince isbat ve izahat vardır Okuyalım inşallah. Ve yine; İnsan ancak İnsandan ve Nakli öğrenerek irşad olur, sırf Kendi başına ve Aklıyla, Vahy almadıkça veya Aklı Aciz bırakan Mantık Dışı bir Mucizevi İkramat olmadıkça; değil Müslüman, İnsan bile olamayacağını nakille, ve de akılla bilimsel verilerle modern psikolojinin verileriyle isbat ve izah ettiğimiz, başlığı biraz latifeli amma içeriği çok hakikatli “Hay Bin Yekzan, Tarkan Bin Kurt, Tarzan Bin Aslan Masalları” adlı reddiyemizi de tavsiye ederiz.

    Bakınız; Tahrifata bir misal daha verem; Halkın nesilden nesile nasıl bazı hadiseleri bilerek-bilmeyerek çarpıttığına bir tarihi örnek vereyim; ben Psikoloji mezunuyum amma üniversitede iken her bölümden akademisyenin yanına girer çıkardım araştırmalarım ve tartışmalarım olurdu; bir gün bir edebiyatçı ve tarihçi doçentten dinlemiştim; demişti ki: Buhara veya Semerkant'da olması lazım Uluğbey bir tarihte gün tutulmasını zannı galible tabi, hesap ediyor ve rivayetlere göre tellallarla askerlerle davullar çaldırıp sokaklarda ilan ettiriyor bu gün misal öğlen güneş tutulacak haberiniz olsun! Yani küsuf namazı kılınsın diye, hamileler ve hastalar vs aniden ürküp korkup strese girip sıkıntı yaşamasın diye, vs sebeblerle bu ilanı yapıyor ve davul ve görevli kafi gelmiyor çoluk çocuk teneke kova tas çanak ne varsa o günkü teknik tas çanak kazan malzeme olarak onları çala çala sokaklarda gezip ilan ediyorlar..

    Bizim Anadolu'da hala bazen köylerde kırsalda güneş tutulunca yaşlılar tencereleri kazanları davul gibi çalarlar 🙂 bakınız bilimsel bir merak ve ilan zaman içinde nasıl mite rite hurafata dönüştü? 🙂

    Yine, bakınız Peygamber Aleyhisselam Ehli Sünnet Hadis kaynaklarında geçer bazı hadislerde, sizden biri kardeşi istediğinde onun için yıkansın der. Birinin nazarına geldiği zannı galibi uyandığında, o müslümandan rica ederdi ashab, yıkanırdı veya abdets alırdı o aldığı su nazara gelen sahabinin ensesinden aşağı dökülürdü. Bunlar sahih kaynaklarda var.

    Bakınız halk arasında bu gün kurşun dökme diye bir hurafe var. Malum kişi çömelir üstünde bir bez muşamba vs gerilir ve eritilmiş sıvı kurşun yukardan aşağı bir kaba dökülür, nazarı anlamak veya gidermek için 🙂 Ya bu hadisteki enseden artık suyu dökme hakikatinin tahrif olmuş halidir bu, ya da kadim cahiliyyeden şamanizmden vs gelmiş amma hadisteki enseden suyu dökmeye çok da benzediği için kolay kamufle olup uygulanagelmiş, veya bir diğer nebinin aynı şekilde uygulatmalarından tahrif olarak kalan bir kalıntıdır, Allahualem.. Fakat form çok benziyor, iki haldeki form da çok benziyor. Biri Hakiki Gerçek tedavi yolu diğeri onun tahrif olmuş hali Allahualem..

    Yine bakınız, bu gün nerdeyse tüm dinlerde Hac, Namaz, Oruç, Zekat, Abdest Gusl, Dua, Kurban, Nikah ve Aile Kurumu, Kabaca On Emir ve benzer emir ve yasaklar, vs bildik ibadetlerimiz ile örtüşen benzeşen ibadet şekilleri vardır, bunların da hemen hemen hepsi veya çoğu bu hakikatlerin tahrif edilmiş halleridir, belki birazı da tesadüfen uydurulmuş ritlerdir vesselam..

    Az evvel yukarda Ateist Filozofların her oltasındaki kancalı yeme sazan olan felsefeci İslamcılardan bahsetmiştim. Ateist Evrimcilerle bu Mealci Evrimciler aslında aynı haltlar lakin biri da sinsi ve tahrifatçı yani.. Bakınız Roger Graudy güya Müslüman oldu. İki günde de alim ve mütefekkir oldu. Başladı habire kitaplar yazmaya İslam üzerine atıp tutmaya. Bir kitabında bizzat okudum şöyle şeyler diyordu; bir çok cahiliye inanç ve uygulamasını haşa güya Allah Teala kaldıramayacağını iptal edemeyeceğini bildi ve bunları (kurban, abdest gusl, namaz, oruç, hacc, ataerkillik veya kadın erkek eşitsizliği, çok hanımlılık, kölelik cariyelik vs vs) kullanarak, bu malzemelerden bir din vahyetti! (?) Subhanallah! Allah Teala, Resulü Muhammed Aleyhisselam’a Müşriklerin en kıymetli şeylerini ilahlarını putlarını yıktırıyor! Ve Allah Teala hurafat şeyleri din diye vahyetti, vahyetmek zorunda kaldı öylemi? Haşa Subhanallah! Bu Kafire, bu Tağuta, bu Samiri, bu Belam, bu Cipt, bu Amon Rahibi, bu Pavlus kılıklı köpeğe de piyasada İslam düşünürü diyorlar, haşa Müslüman diyorlar! Estağfirullah! Subhanallah!

    Dediğim gibi, Ateist Felsefecilerin Evrimcilerin ne oldukları bellidir; bir de onların akidesinde olup da bunu sözde İslami(?)leştirmeye çalışan, Aşağılık Kompleksli Kör Taklitçi Maymunlar olan bu, Mealci İslamcı Felsefecilerin Evrimcilerin, bu gizli ateistlerin yaptığı tamm bir tahrifattır, tıpkı büyücü Samiri’nin ve Belam’ın yaptığı gibi! Al sana bir tahrif çeşidi daha!...Tepegöz dedik Kyklop dedik nereye vardık. Evet halkların, uzun zamanlar içinde belki çoğu kez istemeden veya bilmeden tahrif ettiği Deccal haberleri bahsi ve diğer hurafat bir yana, aha işte bile isteye tahrifat yapan bir deccal-i şağiyr size! Piyasa böyleleri ile doldu! Halife Sultan Süleyman’ların Kılıçları ve Şeyhülislam Ebu Suud’ların Kalemleri, Yani Hilafet Devleti’miz olmayınca işte böyle meydanı boş buluyor böylesi tağutlar cibtler!
    Özellikle İstanbul Fatih’de metrekareye bilmem kaç tane düşer bu zındıklardan!..

    Neyse.. Bunlar tadımlık olsun, doyumluk için bahsettiğim diğer çalışmalara bakalım inşallah.

    Akıncı Zülfikar

  38. 38
    Cebbar CAKMAK Says:

    yahu bu artistler yeni yeni türemeye başladı.. bi ara yaşar nuriyle kuran müslümanlıgı deyip duruyodu..millet rağbet etmeyince sönüp gitti..en son sekreteriyle karısını aldatıyodu yaşar nuri. adam edip yüksel ve yaşar nuriden delil getiriyo..kılavuzu karga meselesi..tabi en iyi müslüman kendileri ehli tevhidler türkiyedeki bütün cemaatçiler tasavvufçular kafir tağuti düzenin elemanı wehhabi mantık müslümanı ötekileştir kafir iLan et sonra MALI CANI IRZI HELAL islam tarihi bunu çok yaşadı haricilerle yaşadı binlerce müslümanın kanı heder oldu..wehhabi fitnesiyle yaşadı yüzlerce hacı şehid edildi..şimdi bu celal bey aynı mantıkla kendi samimi müslüman ya tevhid peşinde hak hakikat peşinde sünnet OLDUN MU şirk. kafirsin kırk yılık gevurdan farkın yok..
    1-bir şeyin yahudilikte veya hırıstiyanlıkta olması islama zarar vermez ŞERAYİU MEN KABLENA ŞERİATÜN LENA İNLEM NÜSİHA..azcık mecelle, islam fıkıh usulu okusan bir sürü sünnet ameliyyesine örnek bulursun.. aşure orucu, ibadet mahllerine put ve heykel koymama..bunlarda yahudi adeti ne yapacaz şimdi..
    2-ayeti çarpıtarak allahın yarattığına müdahale diyon.ben sana ters mantıktan soram bakayım mola celal doğuştan katarakt hastası olarak doğan biri gözündeki kataraktı aldırısa allahın yarattığına müdahale etmiş olur demi senın salak mantığınla çünkü allah en mükemmel şekilde yaratmıştır..o kataraktın gözden alınmaması o adamın ömür boyu karanlığa mahkum olması gerekir demi..sen Allahtan daha iyi mi biliyosun allah onun gözlerini katarakktsız yaratmasını bilmez mıydı..hılkate müdahae ettin hadi bakalım müşriksin..mantık görüyon mu nereye götürüyo adamı.

    gel gelelim sünnete peygaamberimiz sünnet oldu mu hayır olmadı..niçin çünkü zaten sünnetli doğdu.. hımmm..Hadi celalim senin mantıktan gidelim Allah bir peygamberini fıtratı değişmiş olarak yarattı..yani eksik noksan..cünkü sünnet hılkate müdahaledir..ama o kafan şöyle düşünmez rasululah insanığa tam bir örnektir üsvei hasenedir. hem yaratılışı hem yaşayışı ile Allahta rasulünü sünnetli olarak YARATTIĞI İÇİN UYGUN MODEL BUDUR. ÖMRÜ HAYATINDA SÜNNET olmanın YANIŞLIĞINA DAİR BİR MÜDAHALESİ OLMAYAN RASULÜLLAHA ONUN YERİNE KURANDA BUNU EMREDEN BİR AYET YOK.ŞİRKTİR DİYEBİLİYON. FİTNE FESAT TOHUMUNUN NELERE SEBEP OLACAĞINI DÜŞÜNMÜYON..1400 SENEDİR MİLYARLARCA MÜSLÜMAN UYGULUYO ARABINDAN ACEMİNE HERKES UYGULUYO..HİÇ BİRİSİNİ AKLINA GELMEMİŞ.NE İMAM-I AZAMIN NE ŞAFİİNİN NE GAZALİNİN NE MOLLLLA HÜSREVİN..
    BİZİM CELAL USTA KEŞFETMİŞ YÜCE HAKİKATİ AÇIĞA ÇIKARMIŞ BÜTÜN MİYARLARCA MÜSÜMANI BÜYÜK BİR VEBALDEN KURTARMIŞ..
    BUNUN ADI GAYRETKEŞLİK ADINA YAPILAN DANGALAKLIKTIR
    BUNUN ADI TEVHİD ADINA MÜLÜMANLARI TEKFİR ETMEK CEHENNEMDEKİ YERİNİ HAZIRLAMAKTIR..
    Yapılan yorumarı görüyom tırsak tırsak aman efendım sizin dediğinizde olabilir ancak bu gibi konulara niye giriyosunuz. ne gereği vardı gibi tatlı su balığı müslümanı tepkisi..
    SÜNNETİN MÜDAFAASI EHLİ SÜNNETİN RAYESİ ASLA YERE DÜŞMEYECEK..
    EDİP YÜKSEL YAŞAR NURİ GİBİ ADAMLARI REFERANS GÖSTEREN BU İNSAN MÜSVEDDELERİNİN AĞZININ PAYI VERİLECEKTİR.

  39. 39
    Necdet Çağıl Says:

    Tevrat'ın tahrifiyle ilişkili yazılanların bir çoğu bağlamından kopuk, hilaf-ı hakikat ve esasen Kur'an'ın bu konudaki verileriyle de bağdaşmamaktadır. Kuran-ı Kerim'de geçen: "..Yuharrifûne'l-kelime an mavâdıih (min ba'di mevâdıih)[Nisâ,46; Mâide,13,41] İlahî sözü ne yazık ki, pek çoğumuz tarafından lafzi; yani literal doku tahrifatı olarak algılandı. Halbuki ilgili ayetlerin siyak-sibakına (bağlam; kontekst) bakılırsa birinci ayetin fonetik, ikincisinin tevil, üçüncüsünün ise ahkâm boyutlu bir tahriften bahsettiği görülecektir. İlgili ayetlerde geçen "mevâdı'" lafzı "mevdı'" lafzının çoğulu olup, bu da: "vazı' mahalleri" yani lafzın vazedildiği asli anlamlar demektir. Nitekim "Kâfiye" müellifi İbn Hâcib de kelimeyi: "Lafzun VUDİ'A li m'anen mufred (müfret anlam için VAZEDİLMİŞ lafızdır)" diye tanımlar. Zira söz fiziki, müşahhas bir olgu değil ki ona kazma-kürekle açılmış bir MEVZİ tayin edelim. Söz tamamen soyut bir olgudur ve onun maddi bir mahalli olmaz; yani onun manivela ile yerinden oynatılacağı kendine has bir satırı, sayfası yoktur. O her an her satırda ve sayfada yer alabilir. Dolayısıyla sözlerin mahalleri kendisi için konuşlandırıldıkları manalardır. İşte bazı Yahudi hahamları (hepsi değil) Cenabı Hakkın vazettiği bu anlamları tahrif edip, keyfi teviller ortaya koyuyorlardı ve bunu da dünyalık için yapıyorolardı. Nitekim Ortaçağ Avrupasında "endüljans" adı altında benzer ameliyelerin yapıldığı bilinmektedir. Bakara,79'da geçen "el-Kitâb" ile kastedilen kesinlikle Tevrat değildir; hatta Rabbîlerin kaleme aldığı Talmud bile değildir; orada kastedilen "hüküm"dür ya da Peygamber Efendimiz'in onların beklentisinin aksine İshak'ın değil de İsmail'in soyundan gelmesini hazmedemiyen ve bu yüzden komplo teoriler üretip, Arap Yarımadası'nda İslam'ın yayılmasını önlemek amacıyla Hz. Muhammed (a.s.)'in beklenen Nebi olmadığını Araplara yutturmak için küçük broşürler yazıp, bunların içerisine Efendimiz'in Tevrat'ta geçen sıfatlarının aksine drcettikleri uydurma sıfatlardır. Zira ayetin devamında "bunun karşılığında az bir menfaat elde etmek için" kaydı var. Düşünsenize, adamın karnı acıkmış, bir şeyler yemesi, halkı söğüşlemesi gerekiyor ve diyor ki: "bari oturup uydurma bir Tevrat yaziyim!" Allah akıl fikir versin! Bir Tevrat; üstelik lafzı tahrif edilmiş şekliyle; Musa şeritaına bağlı mümin Rabbiler'e çaktırmadan ne kadar bir sürede yazılabilir? Kaldı ki Yahudiler çok ırkçı, milliyetçi bir kavimdir; Tevrat'ın metnine asla toz kondurmazlar. Öyle olaydı, Hz. Peygamber'imizi hakem tayin ettikleri zina olayında Tevrat'ı okuyan genç haham zina ayetini eliyle örtüp saklar mıydı? Halbuki aynı recim ayeti bugün hala aynı Tevrat metinlerinde mevcuttur. Tevrat'ta bazı lafzi tahrifler olmuştur; ama bu Kur'an'da anlatılan anlamsal ve kasıtlı tahrifat değil; tamamen editörlerin ve redaktörlerin metin istinsahından kaynaklı ve kasıtlı olmayan kalem hatalarıdır; ya da şerhetme sadedinde düşülen notlardır. Oysa Kur'an çok farklı bir tahriften; Yahudilerin kasd-ı mahsus ürünü olan hezeyanlarından bahsetmektedir. Keşke ortam müsait olsa da bu bahsi uzun tutabilsek. İnşallah yakında "Kitabı Mukaddes'in neyi Tahrif Edildi?" isimli bir kitabım çıkacak. Eğer siz kalkar da bu Tevrat'ı Ezra kendiliğinden yazdı drseniz, o zaman siz ya Tevrat'ı ya da Kur'an-ı Kerim'i tanımıyorsunuz demektir. Aksi takdirde Kur'an'ın bu Kitap'tan yaptığı ciddi alıntılar ve ondan sitayişle bahseden pasajları ciddi bir töhmete altına atılmış olacaktır; hem de biz müslümanların şahsi teşebbüsleriyle. Yazıktır, günahtır. Keşke Garodilerin yazdıklarından daha çok Kur'an'ı inceleseydik!.. Bu konuda Fahruddin Razi'nin: "Tevrat'ta lafzi tahriften bahsediliyorsa da sahih olan bunun tevil boyutlu bir tahrif olduğudur. Tıpkı günümüzde bazı ehli hevanın (muhtemelen Batıniler'i kastediyor) kendi görüşleriyle uyuşmayan bazı Kur'an ayetlerini tahrif ettikleri gibi.." şeklindeki tespiti ilginçtir. Kur'an-ı Kerim'de Kitabı Mukaddes aleyhine bir tek ayet bulamazsınız; zira Cenabı Hak kendi Zat'yla haşa çelişmez. Fakat Kuran Ehl-i Kitab'ı yerden yere vuruyor; zira sabıkaları ortada. Niyetimizin halis olması bizi mazur ve haklı kılmaz. Hakkında konuştuğumuz konu kutsal metinler olunca çok dikkat etmeliyiz diye düşünüyorum.

  40. 40
    hasan ali Says:

    sünnet uygulamasının faydasından çok zararı vardır. daha çoktur. kısaca aktarayım: sünnet köreltir: kesilen deri miktarına bağlı olarak, sünnet, erkeği penis derisinin %80 kadar veya daha fazlasından mahrum bırakır. sünnet derisinin uzunluğuna bağlı olarak, onu kesmek, penisi %25 veya daha fazla kısa yapar. özenli anatomik araştırmalar göstermiştir ki, sünnet bir metreden fazla damar, arter, ve kılcal damarları, 80 metreye yakın sinir uzunluğunu, ve 20,000'den fazla sinir ucunu yok eder. üst derinin kasları, bezleri, mukoz tabakası, ve epitelyal dokusu da bunların yanında tabiki yok olmuştur.

    sünnet hissizleştirir: sünnet penisi radikal bir şekilde hissizleştirir. üst deri (sünnet derisi) amputasyonu, üst derinin kendisindeki zengin sinir ağını ve sinir alıcılarını yok etmek anlamına gelir. sünnet, neredeyse her zaman frenulumu ya yok eder ya da büyük zarar verir. koruyucu üst derinin kaybedilmesi glansı hissizleştirir. sürekli dışarda kalan glansı (penis başı) kaplayan membran şimdi sürekli aşınma ve irritasyon ile karşı-karşıya olduğundan keratinleşir, sert ve kuru olur. normal, sağlam bir peniste, mukoz zarın tam altında olan glanstaki sinir uçları, şimdi birbiri üstüne oluşan keratin tabakalarının altına gömülmüştür. köreltilmiş glans(penis başı) şimdi donuk, gri ve sklerotik bir görünüm alır.

    sünnet etkisiz kılar: sünnet ile büyük miktardaki penis derisinin amputasyonu, geri kalan deriyi kalıcı olarak hareketsiz hale getirir. bu hareket kaybı, glansın normal olarak uyarıldığı mekanizmayı yok eder. sünnetli penis sert hale geldiğinde, geri kalan hareketsiz hale gelmiş deri gerilir, bazen bu o kadar sıkı olur ki tüm penisi kaplamaya yetmez. normalde penis gövdesi üzerinde kıl yoktur, ama bu şekilde, torba vs. üzerindeki kıllı deri de penise kadar çekilir. cerrahi olarak dış ortama maruz hale getirilen glansın mukozası sebaceous bezlerini içermez. üst-derinin emolyantları ve koruması olmadan, galns(penis başı) kurur, çatlamaya ve kanamaya meyilli hale gelir.

    sünnet şekli bozar: sünnet, penisin görünüşünü büyük ölçüde değiştirir. normalde bir iç organ olan glansı, kalıcı olarak bir dış organ haline getirir. sünnet üst deriyi yırtmayı gerektirdiğinden, glansın da bazı parçaları kopabilir. üstderinin parçaları ham glansa yapışabilir ve yerinden kopmuş, sarkan deri parçaları ve köprüleri oluşturabilir.

    yara oluşumuna ve kesilen deri miktarına bakarak, sünnetli deri kalıcı olarak eğik bir hal alabilir, ya da sertleşme sırasında eğilebilir. yara dokusunun büzülmesi, penis gövdesini karnın içine doğru çekebilir, bu da gerçekte penisin kısalması, hatta bazen tamamen kaybolması anlamına gelir.

    sünnet dolaşıma zarar verir: sünnet, penis derisindeki ve penis başındaki normal kan dolaşımını bozar. ana penis arterlerine akmak isteyen kan, yarma noktasındaki yara dokusu ile engellenir, bu da kanın daha ilerdeki diğer kılcal damarları beslemek yerine geri doğru akmasına neden olur. kandan yoksun olan olan meatus büzülüp yara oluşturabilir, bu da idrar akışını engeller. meatal stenosis denen bu durum, genellikle düzeltici cerrahi müdahale gerektirir. bu hastalık neredeyse tamamen sünnetli çocuklara özeldir.

    sünnet, aynı zamanda lenf kanallarını da keser, lenfin dolaşımı bozulur ve bazen lymphedema denen, penisin geri kalan derisinin, sıkışıp kalan lenf ile dolup şiştiği, acı verici ve şekil bozucu rahatsızlık ortaya çıkar.

    sünnet hijyen ve sağlık dışıdır : sünnet hakkında en yaygın olan efsanelerden biri, sünnetin penisi daha temiz ve bakımı daha kolay yaptığıdır. bu doğru değildir. gözkapakları olmadan gözler daha temiz olmaz, penis de üstderi olmadan daha temiz olmaz. yapay olarak dış organ haline getirilen glans (penis başı) ve meatus, kire ve aşınmaya sürekli açık haldedir, bu da sünnetli penisi daha kirli yapar. koruyucu üstderinin kaybolması, üriner yolu bakteri ve viral patojenlere karşı korumasız bırakır.

    sünnet yarası pek çoklarının sandığından daha büyüktür. bu yalnızca geri kalan derinin iç ve dış birleşme noktaları değildir. sünnet olmadan önce bir bebeğin üst derisi penis başında ayrılmalıdır, tam anlamıyla söylemek gerekirse, bu canlı canlı derisini yüzmek, yırtmaktır. bu da geriye kanayan, geniş ve açık bir alan bırakır. en iyi ihtimalle, bu geniş alan yalnızca bir çeşit proto-mukoza tarafından korunmaktadır. hastalık yapıcılar bu açıklıktan kolaylıkla içeri girebilirler.

    kaynak : http://www.turandursun.com/...r/showthread.php?t=2631

  41. 41
    taha Says:

    sünnet olmanın şirk olduğunu iddia eden siz,İslam ile ilgi yanlış hüküm vermenin de şirk olduğunu bilmiyormusunuz? muhtemelen bilmiyorsunuz ki tam bilgi sahibi olmadan hüküm vermeye kalmışsınız. bir önceki cevabınız da;

    -"Şahsım, yanlış olduğunu düşündüm bir şeyin ardına düşer, elimden gelen bütün çabayı gösterip, konu hakkında malumat sahibi olmaya çalışırım; varsa bir yanlışım bundan da vazgeçmeyi görev bilirim.. "-

    demişsiniz. şüpheniz varsa neden böyle bir yazı yazdınız. dikkat edin şirke düşmeyin.
    ayrıca örnek gösterdiğiniz şahsiyetlerin İslamı temsil edip etmediklerini de iyice araştırın

  42. 42
    Emrah Kaya Says:

    Selamun aleykum, 
    Oncelikle yazinizin cok kat'i ifadeler icermesi kendinize olan asiri guveni gosterir ki psikolojik acidan cok olumlu ama ilmi acidan da o derece vahimdir. Sunnetin farz gibi algilanmasi elbette ki yanlistir ancak bir gorusu de delilsiz sunmak da yanlistir. Diyeceksiniz ki bircok bilim adamindan alintilar yaptim, fakat soyle bir durum da vardir ki goruslerine katilmadiginiz hatta yalancilikla sucladiginiz kisiler de doktor. Iki doktor bir konuda ihtilafa dusmusse herhalde birinin hakli oldugunu soylemek icin en azindan bir tip okumak gerekir diye dusunuyorum. Demek istedigim odur ki sizin sunmus oldugunuz rakamlarin veya alintilarin mantiksal olarak delil kabul edilmesi zordur. 
    Diger bir mesele de sudur; Islam toplumu cokuyorken, genclik batinin kirli zevk alemini kendisine ideal kabul ediyorken, ana-baba hukuku cignenmisken, evlat terbiyesi bir maas zammi kadar onemli addedilmiyorken, haremlik selamlik arap orfu diye el tersiyle itilip yerine bati orfunu seve seve bu millet kabul ediyorken sizin onlarca sayfalik yaziyi 3 cm ete ayirmanizi sosyal sorumluluk bilinci! olarak kabul ediyorum. Eger o genc ki sunnetli veya sunnetsiz zina yapiyorsa daha 15-16 yasindayken isaret edilmesi gereken konu sanirsam zina konusudur, sunnetli olup olmadigi degil. Hakli bile olsaniz onceliklerinizi daha iyi siralayabilirsiniz.

  43. 43
    Mr. Manfred Svatos Says:

    Biz ve teminat olmaksızın kredi teklifinde herhangi bir yerde ya da dünyanın bir parçası size iş yapmak için bu yıl bir kredi arıyorsunuz veya sonra şimdi bizden bir alabilirsiniz kişisel faaliyetler için kişisel bir kredi ihtiyacı, hepimiz ve kiralık teklif Eğer ilgilenirseniz size e-posta yoluyla bize ulaşabilirsiniz: manfredsvatoloanfirm@gmail.com

    İsminizi ..
    Miktar gerekli ..
    Süre ...
    Telefon numarası ..
    Ülke ..
    iş yeri ..
    Kredinin amacı ..
    Saygılarımızla,
    Mr.Manfred Svato

  44. 44
    İDİRİS Says:

    sayın hocm teşekkürler.bizler sünneti hz.ibrahim peygamberden ve peygamberimiz s.a.v. sünneti olduğu için sünnet yaptırldık ve çocuklarımıza da yaptırdık.çocukların anlık korku ve ailelerin yaptırma zorunlu hissi ve bu nu da krediler alarak da yaptığı doğrudur.ama gelecek maddi yaralarınıda hesaplayaraktan da yapılmaktadır.ama acıdırki evlenmelerde ve sünnetlerde yani allahın emri olan evlenmede ve peygamberimiz s.a.v. sünneti olarak bildiğimiz sünnet olma da dahi nasıl oluyorda haram olan içikiler servis ediliyor ve tüketiliyor.içikilere ve yapılan gereksiz israflarında önlenmesi için top yekün uyarı yapılması gerekmeez mi?buralara dua etmek ve mevlitlere davet edilen hoca efendiler bu rezillikler varsa ben gelmiyorum derse ne olur.bir tarafta allahın emri nikah akdi veya evlenme ve her yerinde düğünün başlangıcında sonuna kadar erekek -kadın karışık eğlence,içki,israf almış başını gididyor.
    Demek istediğim o ki sayın hocam,bu merasimlerde yapılan haramlardan bahsedip önlenmesi için yapılacaklar yapılsa ve anlatılsa nasıl olur.?

    RABBİM SONUMUZU HAYIRLI EYLESİN.(AMİİİN)

  45. 45
    Ahmet Dursun Says:

    Bildiğim kadarı ile,Yahudilik, ritüeller ve dış ifadelerden ibaret bir din olmadığı halde,Yahudiler özellikle çocuklarına Yahudi yaşam şeklini değil de, sadece Yahudiliğin ritüel kısmını öğretirler?

    Bunda Talmud'un etkisi yok mu?
    Şimon ve Levi’nin haklı olarak Şehem halkının, davranış ve inançlarını değiştirmeden sünnet olmalarını reddetmelerinin nedeni nedir?

    Ben bu konuda uzaman falan olmadığımı defaten söylüyorum ancak siz bir uzman olarak nasıl oluyorda Yaakov ve Esav karşılaşmalarını kaçırısınız anlamıyorum.

    Yaakov ve Esav karşılaşırlar; kucaklaşıp öpüşürler fakat sonra yollarını ayırırlar. Yaakov, Şehem yakınlarında bir toprak parçası satın alır. Buranın, adı yine Şehem olan prensi, Yaakov’un kızı Dina’yı kaçırarak ona tecavüz eder. Dina’nın ağabeyleri Şimon ve Levi, şehrin tüm erkeklerini sünnet olmaya ikna ettikten sonra onları en savunmasız anlarında kılıçtan geçirerek intikam alırlar.

    Sizin yasaklama dediğiniz olay burada başlıyor.

    Bu onlar için DEVLET GÜVENİLĞİ gibi bir şey. Ama sünnet ZORUNLULUĞU Anlaşmanın yırtılması ile ortadan kalktı dediğiniz olgudan bahsediyorum.
    Demek ki güvenlik önemli bir durummuş.
    Hala sünnet olduklarına göre güvenliklerini sağlamış olmalarına bağlayabilirmiyiz?
    Ne dersiniz?

    Gelelim ikinci açıklamanıza,
    Artık Mesih'in izleyicileri YÜREKTE sünnet olmalı (Bu dünyanın hırslı ticaretine, sahte dinine, ikiyüzlü siyasetine KATILMAMALI). Yani YEHOVA'NIN ŞAHİTLERİ DÜNYEVİ OLMAMALI. demişsiniz.
    Yani kalp mi beyine hükmetmeli,beyin mi kalbe?
    Öncelikle buna karar vermek gerek.

    Hasidik düşüncenin temellerinden biri, Rabi Şeneur Zalman tarafından şöyle tanımlanmaktadır:
    “Beyin, insanın doğumundan itibaren, kalbin yaratıcı doğasına hükmetmelidir”.
    Yani, insanın yaratılışının özünde, beynin kalbe hükmetme kuvveti mevcuttur ve bu yetenek var olduğuna göre, kullanılmalıdır anlamı çıkıyor.
    Özetle söylemek gerekirse,beyin kalbe hükmetmeli anlamı çıkıyor.

    Bu bir evvel ki paylaşımımla çelişki değilmidir?
    Çok garip,yoksa ben mi anlam vermekte yanılıyorum?
    A.Dursun

    Tamamı...
    http://ahmetdursun374.blogcu.com/tartisma-1/7371087
    ************
    Hz. İbrahim (Abraham) Kimdi? İlahi merhamet" Keşmir dilinde "Raham, Rahim.
    http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=15660.0



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank