Türkiye’de ister Müslümanlar isterse diğer dinlerin mensuplarınca kurulmuş olsun, isterse de din dışı oluşumlar olsun, hemen hepsi siyasetin içindeler.
Seçim öncesinde yazılı olmasa bile, lideri veya icra organınca alınan ‘cemaat kararları’ taraftarlara çeşitli yöntemlerle ulaştırılır.
Bu bazen bir pazarlığın sonucu, bazen bir güven ve beklentinin eseri, bazen bir vaadin karşılığı, bazen de bir tepkinin netice olarak tezahür eder.
İskenderpaşa Cemaati’nden yapılan “aklını kullan!” başlıklı son açıklama, cemaat tarafından ilk kez yapılmış değil. 1990’dan bu yana cemaat bunu defalarca yapıldı.
Bu nedenle bu açıklamalar, ‘İskenderpaşa Cemaati’ni diğer İslamî cemaatlerden bir hayli ayrı kılmakta. Çünkü İskenderpaşa’nın aksine diğer hiçbir cemaat, resmi görüşünü açık seçik veya yazılı ifade etmiyor.
Cemaatin Avustralya’da yaşamaya mahkûm edilmiş lideri Nurettin Coşan’ın yazılı beyanatı tabiri caize şok etkisi yaptı ve yapması da gayet doğal…
Çünkü bugüne kadar -Yeni Asya cemaatinin Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi şimdi de Demokrat Parti olmak üzere yaptığı açık desteği dışında- hiçbir İslamcı camia, bugüne kadar MHP için aleni destek sunmadı. Buda açıklamayı daha da önemli kılıyor.
Bu son açıklamanın detaylarına girmende önce hem biraz geçmiş açıklamaları hatırlayalım hem de Nurettin Coşan’ı Avustralya’da yaşamaya mahkûm eden nedenlere bakalım.
* * *
28 Şubat süreci merhum Esad Coşan hoca efendiyi sık sık gidip geldiği Avustralya’da yaşamaya mahkûm etmişti. Esad hocanın -suikast olduğu da iddia edilen- bir kazada hayatını kaybetmesinin ardından yerine oğlu Nurettin Coşan seçilmişti. Ardında da hiçbir zaman seçime girmemiş bir olan ‘Sağduyu Partisi’ kuruldu.
Parti ve dolayısıyla cemaat, 2002 seçimlerinde yaptığı yazılı açıklamayla Ak Parti’ye olan desteğini "Ak Parti, farklı seçmen kitlelerin beklentilerinin odaklandığı bir sentezi daha başarılı bir biçimde oluşturarak, diğer partilerden daha avantajlı bir konuma gelmiştir. Bu yüzden bu seçimlere özel, desteğimiz Ak Parti'yedir" şeklindeki ifade etmişti.
Ak Parti, 2002 Kasım’ında tek başına iktidar olmuş ve kısa bir süre sonrada ‘1 Mart Tezkeresi’ olarak ünlenen Irak’ın işgaliyle ilgili tezkere, TBMM’ne gelmişti. Cemaat ise tezkereye dolayısıyla da tezkerenin sahibi Ak Parti’ye ilk tepkisini bu süreçte yapmış ve de sert bir bildiri yayınlamıştı.
07.10.2003 tarihli Nurettin Coşan imzasıyla yapılan açıklamada Irak’ın işgali ‘Armegedon Savaşı’ olarak nitelemiş ve şu uyarılarda bulunmuş: “Gerekçeleri hukukî kavramlar içerisinde açıkça belirlenmemiş, çürük belge ve bilgilerle desteklenen, sadece kana susamış canavarlarca tek taraflı ilan edilmiş bu "Armegedon Savaşı"nda kesinlikle gerekçesi ne olursa olsun yanlış tarafta yer almamalıyız.
Bugün Irak için müttefik bir devletin komutasına vereceğimiz askerlere, yarın aynı müttefik devlet ya da başka bir devlet istediğinde Suriye için, İran için, Suudi Arabistan için yenilerini ekleyebilecek miyiz?
Gelip geçici hükümetler bir yana, halklar yarın birbirlerine nasıl bakacaklar?
Bölgenin en önemli gücüne sahip Türkiye'mizin özgün politikalarına ve halkımızın yüksek feraset ve barışsever tutumuna saygı duyulmasının önemini hatırlatmak istiyoruz.”
Dünkü açıklama çerçevesinde bilgi almak için bazı kimseleri aradım. Kimi konuşmak istemedi kimisi ise konuştu. Cemaatin merkezindeki bir arkadaşın ifadesiyle yaşananlar açısından 1 Mart Tezkeresi milat olmuş.
O tarihte aralarında benimde olduğu birçok yazar, düşünür, sivil toplumcu gibi insanlar ABD tarafından fişlenmiş, tehdit edilmiş hatta suikast girişimleri olmuştu. Bu tehditlerden nasipdâr olanların arasında İskenderpaşa Cemaati de yer alıyor. Belki de liste başlarından…
Uzun süre yurtdışında yaşadığı için paralı askerlik yapan Nurettin Coşan’ın askerliği ‘yapmadı’ sayılmış. Türkiye’ye girişi engellenmiş, cemaat farklı şekiller baskı altına alınmış.
Cemaat mensuplarının ifadesine göre seçilmesi için açık destek verdikleri Ak Parti, cemaate sahip çıkmamış. Tezkerenin sahibi olan ve geçmesi için büyük gayret gösteren Gül ve Erdoğan’da, Çoşan’a ve cemaate yapılan haksızlık ve hukuksuzluğa sessiz kalmış.
Ak Parti, 2007 seçimlerinde 156 milletvekilini liste dışı bırakmıştı. Bu milletvekillerinin önemli bir kısmı 1 Mart tezkeresine ‘hayır’ oyu verenlerden oluştuğu gibi cemaatle bağı olan tüm milletvekilleri de kapsamış.
Bu gelişmesi üzerene cemaat, 17 Temmuz 2007’de yeni açıklama yayınlayıp, 2002’de verdiği desteği geri çekişini şu şekilde açıklamış: “22 Temmuz 2007 Genel Seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisini desteklemiyoruz. 2002 yılında, Ak Parti'ye, inanç özgürlüğü ile ilgili hedefleri itibari ile şartlı destek vermiştik. Ancak, bu şartlı desteği geri çekiyoruz. Mevcut Ak Parti hükümetini, bünyesinde, yakın hissettiğimiz, dost bildiğimiz bazı şahsiyetleri barındırmasına rağmen, özellikle vaat ettikleri özgürlükler ile ilgili olarak, son beş yıl içerisinde somut bir gelişme kaydetmemeleri sebebiyle, yapılacak genel seçimlerde desteklemiyoruz.”
Görülüyor ki son açıklama, cemaatin Ak Parti’ye yönelik ilk açıklaması değil. Ayrıca son açıklama nedeniyle ifade edildiği gibi cemaat ne ilk kez açıklama yapıyor, ne de ilk kez bir partinin adı bu açıklama da zikrediliyor.
Burada ilk olan, MHP’nin adının geçmesi. Son açıklamayla ilgili haberlerin altındaki yorumlar ve gruplardaki yazışmalar çok büyük tartışmanın tetiklendiğini gösteriyor. Özellikle MHP’ye verilen destek, ağır ve bir o kadarda terbiye sınırlarını zorlayan bir yoruma tabi tutuluyor.
Bunları cemaatin merkezindeki arkadaşa sordum. Bana ilk olarak merhum Esad Coşan hoca efendi ile1990’da merhum Erbakan hoca ile aralarında yaşanan sorunu hatırlayarak cevap verdi ve bugüne kadar yapılan tüm basın açıklamalarını gönderdi.
İfadesine göre açıklama nedeniyle cemaat içinde bir tartışma yok, bilakis büyük bir destek varmış. MHP’nin mevcut yönetimini kesinlikle tasvip edilmediğini ancak Cumhurbaşkanlığı seçimindeki ve başörtüsüne yönelik anayasa değişikliğindeki desteği önemsediklerini vurguluyor.
Cemaat içinde Ak Parti’nin 9 yıla yaklaşan iktidarı dolayısıyla aşırı derece kibirli olduğu, önemli ölçüde tasvip edilmeyecek maddi yozlaşmanın yaşandığı, İslamî duyarlılıkları zayıflanan çok sayıda icraata imza atarak flu, çıkarcı bir toplum hatta çıkarcı İslamî bir insan tipi inşa edildiği, hiçbir uyarı ve ikazı dikkate almadığı, ‘ben bilirim, ben yaparım, herkes beni dinlesin’ kabilinden bir yönetim inşa edildiği, kanaatinin hâkim olduğunu belirtti ve ekledi:
“Bu iktidar döneminde de vemaatimizden birçok arkadaş farklı makamlara geldi. Ama bizim amacımız bizden birilerinin bir yerlere gelmesi değil. Başbakanın gelişmeleri doğru okumaması ve başörtüsü sorunu gibi birçok İslamî sorunu çözmemesi hatta ilgilenmemesi önemli ir sorun. Görüyoruz ki, MHP bir kez daha baraj imtihanında. MHP baraj altında kalabilir ama BDP mecliste olacak. Ak Parti, CHP ve BDP’li bir meclis anayasa yapacak. Baraj dışı kalmış MHP’liler bu durumda kim zapt edecek?
Bugüne kadar CHP ve BDP hiçbir hayırlı adıma destek vermedi. Oysa yetersiz de olsa MHP verdi. Meclis içindeki MHP’nin meclis dışındaki MHP’den daha yararlı olacağı kesin.”
Cemaatin seçime girmese de bir partisi var. MHP’den yana tavır alması, çok açık bir Ak Parti karşıtlığı veya MHP taraftarlığı içermez. Yine bu açıklama Ak Parti’ye karşı bir kızgınlık içerdiği gibi, açık bir MHP taraftarlığı da gözlenmiyor. Sadece MHP’nin baraj altı kalmasını sağlayan oyuna karşı bir takdir gözüküyor.
Bir başka cemaat mensubu ise “Cemaat açıklamada yer verildiği gibi, tek oy verilebilir bir parti olarak sadece MHP’yi görmüyor. Adları açıklamada geçmese bile oy verilebilecek İslamî duyarlılığa sahip başka partilerde var. Ama onların barajı aşma şansı en azından bu seçimde gözükmüyor” görüşünde.
Ak Parti’ye kızgınlıkları sadece Başbakan’ın yaklaşımlarıyla da sınırlı değilmiş. Onların ifadesiyle özellikle teşkilatlarda yapıdan, parti içindeki çıkarcı ve materyalist çevrelerden ve bu çevrelere iltifat edilmesinden çok rahatsızlar.
“Tatlı ve sert” olarak ifadelendirdikleri Nurettin Coşan’ın bu açıklamasının, ‘gayet açık ve net olduğu, sadece Ak Parti’yi eleştirmediği, kendilerini gayet iyi bilen mesajı alacaklarından emin oldukları bazı yapı, organizasyon ve hatta ülkeler olduğunu’ ayrıca bu açıklamanın “sus pus olmadan, bangır bangır duyurulması” bizzat Nurettin Coşan’ın ifade ettiğini bu nedenle de ‘Akra Fm’de sık sık tekrarlandığı belirtiyorlar.
İster beğenilsin, ister beğenilmesin, bu açıklama, örgütlü bir yapının takiyye yapmadan yaptığı nadir çıkışlardan biri. Özgür ve özgürlükçü bireyler kişi ya da grupların görüşlerini açıkça dile getirmesine, destek vermesi veya desteğini çekmesine, özgürce karar vermesine kızmamalı. Bilakis herkesin, çıkarcı yaklaşımlar yerine, ender görülür, özgüveni yüksek açıklama ve davranışlar sergilemesine tahammül göstermesi gerekir.
Önemli düşünürlerimizden Ümit Aktaş’ın ‘Hz Peygamber s.a.v. sonrasında muhalif görüşler bastırılmayıp tartışılmasına izin verilebilseydi, bugün yaşadığımız bazı sorunlar yaşanmayabilirdi’ diyor. Ümit ağabey çok haklı. Ne yazık ki Müslümanlar, kendi muhalefetlerini tarihin hiçbir döneminde üretemediler. Bugün olduğu gibi iç muhalefete tahammül edemediler.
Bırakınız başkasına oy vermeyi tercihini, aykırı düşünme özgürlüğünün olmadığı toplumlar gelişmez.
Tahammül, tahammül, tahammül…
Eleştiri, olgunluk ve gelişme.
Kemal bey, yazınızda AKP ile İskender Paşa Cemaati arasında 1 Mart tezkeresinin bir milat olduğu elirtiliyor. Her kararın olumlu-olumsuz tarafları bulunabilir. Hiç bir karar için bütünüyle olumlu vey bütünüyle olmusuz demek zordur. 1 Mart tezkeresinin nedense hep olumlu araflarına yer veriliyor. Oysa olumsuz tarafları da var. Türkiye Başbakan ve Dışişleri Bakanının ağzından ilan ettiği kırmızı çizgilerinin pas pas edilmesini unutmuştur. Türkiye Irak'taki Türkenleri unutmasının ötesinde adeta satmıştır. Neyin karşılığında bir hiç uğruna. Türkiyede PKK terörü Kandilde mevzilenerek adeta bir savaş sürdürüyor. Irakın yeniden şekillendirilmesinde Türkiyenin etkisi Irak'ta sıfır düzeyinde olmuştr. Türkiye Barzani ile iyi ilişkiler kurmak için Başbakan Erdoğanın ağzından ilan ettiği şartlrın da hepsini unutmuştur. Şimdi bütün bunlar, Türkiyenin Irak'ta askeri olsaydı belki olmayacaktı. Türkiyenin Iraka asker göndermeyişine en çok Talabani-Barzani sevinmiştir. Neden? Bunu iyi analiz etmek gerekmez mi? Türkiyenin giderek bölgesel bir güç olduğu iddia ediliyor. Öyleyse hayırlı olsun. Lakin yani başında 4-5 milyonluk Kürdistan bölgesine sözü geçmeyen orada Türkmenler koruyamayan oradan PKK'lıları çıkattıramayan bir Türkiye nasıl bölgsesel güç olmuş oluyor? 1 Mart tezkeresine hayır diyen milletvekilleri neye hayır dediklerini acaba biliyorlar mıydı? Oysa aynı milletvkilleri hatırlayınız 20 Mart günü o tezkereyi çıkarttı ama Barzaninin baskısı üzerine ABD artık o ezkereyi yok saydı. Yani 1 Martta hayır diyen milletvekilleri 20 Martta niye o tezereye evet demişti? O milletvekilleri hayır dediği için aday yapılmadı falan deniyor. En çok haırcı Bülent Arnç değil miydi? Bülent Arınç'ın gayretiyle TBMM iç tüzüğüne bağlanarak 1 Mart günü drt oyluk bir farkla tezkerenin kabul edilmediği bir bayram sevinciyle Arınç tarafından ilan edilmişti. Aynı Arınç bu gün bile AKP'de iki numara durumundadır. Yani 1 Mart tezkeresi ile azı kişilerin AKP'deki durumları kötüleşti orada barınmaları engellendi vs deniliyor. Arınç öreği ise bu iddiaların tümüyle geçersiz yersiz ve haksız olduğunu ortaya koymaktadır. Selamlar.
Haziran 3rd, 2011 at 09:51yazarıyla fikren örtüşemediğimiz pek çok konu olsa da,
Haziran 3rd, 2011 at 12:22ilgili cemaatin bu davranışındaki kriptoları çok iyi bir şekilde analiz eden bu yazının sitenin başyazısı olmasını öneriyorum.