İşçisin Sen ‘Asgari’de Kal!
Kuramsal tanımlara yenisini ekliyor ve diyorum ki, ‘Ülkenin refah düzeyi, emeğin değeriyle belirlenir’. Öyleyse söyleyelim; refah eriyor. İşgücünün ederi, teknolojik değişimlere paralel gelişmiyor. Kapitalin karlılık savaşları, adil olamayan gelir/vergi dağılımı, kurumsallaşmayan üretim ve hizmet dünyası emeğin üzerine basmaya devam ediyor. Bugün 1 Mayıs ‘Emeğin,emekçinin birlik ve dayanışma günü’. Tarihten bu yana ‘emek’ adına bakın nasıl dayanışıyoruz!
1789 Fransız Devrimi’nde oluşan ‘bırakınız yapsınlar anlayışı’ ve insanın özgür olduğu düşüncesi, devletin çalışma hayatına müdahalesini geciktiriyor. Devlet yönlendirmesi olmadığında fakirlik ve sömürünün başedilemez noktalara ulaştığını görüyoruz bu tarihlerde.
Devletin ilk etkisi İngiltere’de yaşanıyor.
SEFALET ÜCRETİ
1800’lerde kadın ve çocuk işgücü daha ucuz emek olarak görülüyor (gördüğünüz gibi algı aynı) ve işverenler ayakta kalabilmek için kadınları, çocukları ‘Sefalet Ücreti’ (Truck-System) olarak nitelenen ücretlerle uzun saatler çalıştırıyor. Sosyal huzursuzluk başedilemez noktalara gelince işçilerin birlik oluşturulmasına izin veriliyor. İşçi, sendika aracılığıyla toplu sözleşme yapma hakkı elde ederek söz sahibi olmaya başlıyor. Birinci Dünya Savaşından sonra Versailles Barış anlaşması ile kurulan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) işçi sorunlarına, örgütlenerek çözüm bulmayı amaçlıyor. Sağlanıyor mu? Yaklaşık bir asır sonra bugün...
4857 Sayılı İş Kanunu’nda öncelikle işçilerin hakları güvence altında. Çağımızın mühim sıkıntısı ise tam bu noktada.
Güvence altına alınan haklar her geçen gün tırpanlanmakta. Şanslıysanız asgari düzeyde iş bulmak mümkün. Ve emekliliğe kadar ancak o düzeyde kalmak da mümkün. Eğer sendikal örgütlenme yoksa mavi yakalılar 20 yıl boyunca asgari ücret civarında geziniyor. Sendikal faaliyetler belki döngüyü kırabiliyor lakin o arada, Türkiye’de sendikaların da beli kırılıyor.
Dört kişilik ailenin yoksulluk sınırı, Devlet kurumu TÜİK’e göre aylık 4 bin TL, asgari ücreti düğün bayram yeni 1.300 TL yapabildik. Bu rakama iş bulan şanslı kulların! yüzde 80’i ise sendikalaşmaya ket vurduğumuz sürece ‘asgari’ yaşamaya devam edecek.
Bu ülke nihayetinde sendikadan ürken işçiyi de yarattı.
Emekten yana tavırlı şehir İzmir, sendikalaşmanın önüne set çeken sol belediye başkanlarını da gördü, görüyor.
Diyeceğim o ki...
Ya bir kere, 1 Mayıs’ın ülke genelinde sorunların masaya yatırıldığı, çağrı ve somut çözüm önerileriyle kutlandığını göremeyecek miyiz? Tabanı iyileştirmek yerine tavanı zenginleştirerek ‘asgari’ istihdam yaratma alışkanlığına itiraz etmeyecek miyiz?
O devasa fabrikalar, binalar, tesisler, üretilen malların asli sahibi ruhsatlarda ismi yazanlar değil, alın teri akıtanlardır.
İşçiye azami değer vermek, örgütlenmelerini desteklemek asgarisinden bir ahlak meselesi olmalı.
Enginar sevdalıları
Fırsatı olan ve benim gibi ‘enginar yemekten bıkmayanlar kulübü üyeleri fırsat buldukça Urla Enginar Festivali’nde.
Alaçatı kadar olmasa da ilgi büyük. Demek ki, kulübün epey üyesi mevcut! İnsanoğlunun Afrika’dan dünyaya yayılmasının, bu Kuzey Afrika kökenli bitkiyi çok sevmesinde etkisi var mı acaba? İnanması güç, yabani ataları kenger ya da deve dikeninin torunu eşsiz bir lezzet taşıyor.
Şenliğin merkez dışında birkaç noktaya yayıldığı takdirde, daha etkileyici olacağı açık.
Şimdilik söyleyeceğimiz Urla Belediyesi’nin bu festivale sahip çıkarak doğru yolda olduğudur.