İşçi katliamı!
Gün geçmiyor ki bir ailenin ocağına ateş düşmesin.
Ya ırgat taşıyan kamyonlardan savrulmuş cesetleri saydığımız, ya da yevmiyesi 20 liraya yerin yedi kat altında yoksulluğa kazma kürek indiren madencinin kara talihini gündeme getiren bir haber okumayalım.
Gün olur sanayinin kahrını çeken bir emekçiyi yutar iş kazası, gün olur İstanbul’da, Ankara’da, Tuzla’da, Zonguldak’ta, Muğla’da, Bursa’da karışımıza çıkar ölümün susamışlığı...
Gün olur maden ocağında, gün olur inşaatlarda Azrail’den kaçarken yakalar ölüm...
Bazen ırgat kamyonunda yıkar hayalleri, bazen filika denemesinde, bazen en olmadık yerde ekmek parasını ararken bulur ölüm.
Beni ilk küçük bir çocukken Adıyaman’da ırgat kamyonunda yitirdiğim arkadaşlar, dostlar, komşular ağlatmıştı. Fakirliğin, yoksulluğun, işsizliğin söndürdüğü ilk ocaktı benim için.
Biz ölümlere ağlarken, ölümün bile ağladığı iş kazaları her gün bir yeni ocağı söndürmeye devam ediyor.
Yitik figüranlar gibi kaybolup gittiği hayatın, yaşanmamış acıklı hayat hikayelerinin gerçeğidir iş kazası.
Sözün bittiği, onurun ve insanlığın bir el beklediği anlardan biridir iş kazası...
Çaresizliğin, acının ve ölümün yavuz yüzüdür iş kazası.
Ostim faciası ile yürekler peş peşe onlarca kez yandı. Ateş yine düştüğü yeri yaktı.
Ama bu ne ilk, ne de son iş kazası.
Her yıl yüzlerce vatandaşımızı madenlerde, inşaatlarda, atölyelerde, tersanelerde, imalathanelerde ve çeşitli iş kollarına ait fabrikalarda iş kazası sonucu kaybediyoruz.
Bu köşede onlarca iş güvenliğine ilişkin köşe yazısı yazdım.
En son “Ostim faciası ders olur mu?” diye yazmıştım ki, üzerinden üç gün geçmedi Afşin Elbistan Termik Santrali kömür havzasında meydana gelen heyelanda 9 canı verdik toprak altına....
80 milyon ton toprağı örttük ölümün üstüne..
Çaresizliğin, canhıraş feryatların, beyhude hıçkırıkların kollarına bıraktık.
Toprak altında kalan dokuz kişiden Turan Gökhan’ın eşi, önceki gün bir erkek bebek dünyaya getirdi. Belki de Ahmet Turan bebek hiç göremeyecek babasını...
Ama her gün yeni bebekler babasız kalmaya devam edecek.
Ostim faciasından ders almadık, alamadık. Tıpkı bundan önce meydana gelen binlerce iş kazasından ders almadığımız gibi...
İş kazalarının büyük bir kısmı eğitimsizlik, dikkatsizlik, bilgisizlik ve iş güvenliği önlemlerinin eksikliğinden kaynaklanıyor.
Özellikle küçük işletmelerde iş sağlığı ve güvenliği önlemleri alınamıyor. İşletmeler risk değerlendirmesi, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almıyor, eğitimleri aldırmıyor.
Bir çok işletme, bugün iş güvenliği önlemleri için birkaç bin TL harcama yapmaktan kaçındığı için, işkazası sonrası yüzbinlerce TL harcama yapmak zorunda kalıyor. Her yıl yüzlerce ailenin ocağına ateş düşüyor. Önlemek ödemekten daha ucuz ve daha insancıldır diyoruz hep... Ama nedense bir türlü ikna edemiyoruz işçiyi, işvereni...
Bir yandan da her gün yeni bir canı ölümün kollarına atmaya devam ediyoruz. İş kazası bitmiyor, çünkü insanımız ne kendi hayatına önem veriyor, ne de çalışanlarının hayatına...
Her kazadan sonra bir saman alevi gibi parlayıp sönen isyanımız, geri getirmiyor yanık yürekleri, kayıp hayatları.
Derin düşünce katmanlarında çaresizliğin isyanına katılıyorum.
Ruhum hüznün karanlığında süzülürken, hemşehrim Latif Doğan’ın “küstüm, küstüm” şarkısı çalınıyor kulaklarıma...
Ben de mırıldanmaya başlıyorum, Ostim, “ben sana küstüm!”