İran ve Kuantum Devrimi
Herhangi bir cismin içinde bulunduğu konumu ve üzerine etki eden kuvvetleri ve hızını bilirsek o cismin 'kaderini', yani nerede, ne zaman, ne şekilde olacağını bilebiliriz demek, Newton Mekaniği'nin bilimsel gerekçesini ifade etmektir. Matematiksel ve fiziksel olarak
kâinatı ve kaderi açıklamaya çalışan çalışmaların sonucudur, bu felsefi , belirlenimcilik, çıkarımlarımlar!
Fakat Heisenberg, tarafından açıklanan kuantum devrimi, Newton'un belirlenimcilik felsefesini doğuran , (hız, konum, enerji vb.) değerlerin bilinmesi ile kaderin hesaplanabilirliğine dair gerekçesini yerle bir etmiştir. Çünkü; Heisenberg bir cismi gözlemlemek sürecinde onu rahatsız etmeden gözlemlemenin imkânsız olduğu sonucuna vardı. Parçacık üzerindeki her gözlem aslında onu rahatsız etmekte, yani konum ve hızı gibi niceliklerinde değişikliğe sebep olmaktaydı. Bu engellenemez bir şeydi. Fizik dünyasında bu olay Kuantum devrimi olarak kabul edildi. "Belirlenimcilik" yok edildi. "Belirsizlik" felsefesi doğdu.
Nitekim Arapça'da da Kader veya kadr kelimesi; "gücü yetmek, bir şeyin hacmini ve şeklini belirlemek, bir nesneyi biçimlendirmek, bir şeyi başka bir şeyle mukayese etmek" gibi manalara gelir.
Buradan yola çıkınca, doğu felsefesinde de cebriyye ve mutezile tartışmalarının çıkarımları da yukarıdaki mekaniklere benzer. Tasavvuf ise çok daha derinlerde arar manayı... Şöyle ki; Cebriyye: Kulun ihtiyar ve iradesinin olmadığını iddia eder, Kaderiyye ve Mu'tezile: Kulun mutlak hür olduğunu ve işini kendisi dinleyip yarattığını iddia eder. Tasavvuf ve Ehl-i Sünnet mezhebleri: Kulun hür olduğunu kabul etmekle beraber, önceden yazılmış kadere de yer verir.
Sosyal ve kültürel algıların yahut fizik ve matematik anlayışının şekillendirdiği kâinat tasavvuru ve olayların analizi için gelişen düşünce sistemleri, "devinen toplumları" oluşturur.
İran gibi bir ülke toplumunu analizde bahsettiklerim arasında nasıl bir korelasyon olabilir?
Bugün İran toplumunun seçim ile yaşadığı süreç, yukarıdaki kurallara göre böyle bir kadere sürüklendiklerini gösteriyor muydu?
Toplumları şekillendiren siyasi ve kültürel koşullar, aslında o toplumun zihin gelişimiyle tetiklenir. Toplumsal hafıza tabir edilen tamamen budur aslında!
Yazımın sonunda tasavvuf gibi İslami düşünce teknikleri yerine neden Newton mekaniğinden ve kuantum devriminden yola çıktığımı ifade edeceğim. Ama şimdilik devam edelim.
Ortaya koymaya çalıştığım analiz sadece İran toplumu hakkında değil aslına bakarsanız. Benim ifade etmeye çalıştığım, atom parçacıkları kadar devingen toplumların, durağan kurallara sıkı sıkıya bağlı kalmasının neden imkânsız olduğunu netleştirmektir.
Toplumlar sürekli yeni bireylere hamiledir. Aileye katılan her yeni birey gibi uyum sürecinden geçer? Bu insanların yerleşik kurallara hiç koşulsuz uyum sağlamalarını beklemek, yukarıda bahsettiğim Newton mekaniğinin gerekçeleri gibi geçersizdir.
Nitekim toplumları yöneten kademeler; yerleşik kabul ettikleri ilkeler için aslında toplumlarının sürekli devinen, gelişen, etki gören, hızlı bir ivmenin içinde olduğunu unuttuklarını izlediğimiz bir sistemle idare ederler. Tüm devrim yaşayan toplumlar gibi, İran toplumunun yeni bireyleri de geçirmeleri gereken evreleri geçirmeden yaşamaları beklenen kurallar bütününe aykırı patlamalar yaşıyor.
Toplumlar içlerine sindirerek, hazmederek yaşamaları beklenen siyasi ve kültürel sistemleri ancak bu gelişme sürecinin bütün aşamalarını geçmişlerse gerçekleştirebilirler. Bütün rejimler lokmaların doğru şekilde çiğnendikten sonra yutulmasını gerektirir. Aksi takdirde midenize oturur. İran'ın bugün yaşadıklarına toplumsal kusmalar da diyebiliriz.
Kuantum devrimi, her parçacığın içinde engellenemez ve kontrol edilemez devinimler olduğu ortaya koydu. Tüm yüzyıllarda felsefi çıkarımların tabiat ve kâinata dair çözümlerin yapılanması ile şekillendiğini kabul edersek, İran toplumunun sürüklendiği durum için her tuğlayı toplumu oluşturan parçacıklar olarak kendilerinin koyduklarını fark etmeleri gerekmektedir. Tıpkı bizim toplumumuzda olduğu gibi!
Son olarak kuantum devriminin aslında tasavvufun yüzyıllardır bizim yabancı olmadığımız çıkarımları ifade etmek için kullandığımı belirtmek isterim. Büyük mutasavvıf, sufi Hallacı Mansur bedenindeki zerrenin Allah'tan olduğunu keşffettiğinde " Ben Allah'ım" demişti. Atomun içindeki hareketliliği keşfeden bir fizikçinin, yaratılan her zerredeki nuru bulma çoşkusu da diyebiliriz buna...
Sufi öğretilerine göre; toplumları ve içinde yaşanılan her tür süreci işleyen yine kendileridir. Demem o ki; bugün ısrarla ifade edilen siyasi ve dış politik etkilerin hepsinden çok daha güçlü olan iç devinimlerdir. Daha basit ifade etmek gerekir ise, birbirimiz hakkında nasıl düşünüyorsak öyle olma yolunda ilerleriz. Birbirimizi nasıl kabul ediyorsak, o hale gelebiliriz. Her tavır, söz ve davranış kendimiz için oluşturduğumuz kâinata atılmış birer tohumdur. Yaşadığımız toplum bahçelerini yetiştirirken, zehirli sarmaşık mı yoksa gül mü dolacak, bizim elimizdedir.
Tohumlar niyet ve muratlarımızla yeşerirler.23.06.2009