İran Kadınlarına Hayranım, Neden mi!
İran’daki kadınlar, devrim kadınlarıdır. Şah’a direnen yumruktur, onlar. Neden mi İran’dan bahsetme gereği duydum? Çünkü İran’lı kadınların neler yaşadığı ne kadar biliyoruz? Nelerle karşılaştıklarını ne kadar görüyoruz?
“İnsanlar, nerede kuvvet görürse hak orada sanır, oysa hak ile güç pek az birleşirler
Devrim öncesi ve devrim sonrası İran kadınlarında neler değişti? Bunları bilmek gerektiğine inanıyorum. Çünkü İran’daki kadın her dönem de erkekle birlikte savaş vermiş, lakin istediği yere gelememiştir. Şah Rıza Pehlevi yani Pehlevi’ler döneminin en son varisi, İran’a getirisinden çok götürü olan bir yönetici oldu. Şah dönemi kadınların hiçbir hakkı yoktu. Kadın seçme ve seçilme hakkından bile muaf tutuluyordu. Şah’ın dışa dönük yönetim şekli, halkın kırsaldan büyük merkezlere, göçüne sebep olmuştu. Halk sokaklara dökülüyor ve sonu viran oluyordu bu gösterilerin. Rıza Şah halka karşı, şiddet kullanmaktan çekinmiyordu. Kadın erkek fark etmiyordu. Ve bu süreç yanında yavaş yavaş hazırlanan bir ihtilal getirdi.
“Bir devrimin masalı
Kadından kahramanları
Yüreğinde bir annelik
Sol yanında gözyaşları” AYSUN GÜL
Şah’ın kız kardeşi son dönemlere doğru, kadın komitesi kurdu ve kadına seçme ve seçilme hakkı sağladı. Bu görünür de yapılan şekilci bir değişiklikti. Çok eşle evliliğe sınırlamalar getirildi. Erkek, kadını çocuk yapamıyorsa bir kadınla daha evlenebilecekti ve kadında istemiyorsa boşanabilecekti.
İran kadını; bir taraftan Radikal çevre de, bir taraftan da Sosyalist çevrenin içinde yerini almaya başlamıştı Şah’a karşı. Şah’ın içinde bulunduğu durum, gitgide halkı daha büyük sıkıntılara sokuyordu. Kırsalda ki çevrenin kentlere yerleşimi, bu aykırılığı iyice derinleştirmişti. Radikal İslam’i çevre ve Sosyalist çevre el ele vererek, çıkarları doğrultusunda kadınların da ön planda olduğu, bir devrim gerçekleştirdiler, “1979’da.”
Bu aşamadan sonra, Humeyni dönemine geçildi. Ama kadın haklarında ki sınırlamalar da hiçbir şey değişmedi. Kadın belli konular dışında, kanunlarla yasaklanan, devletinin sınırları içinde hapishane hayatına başladı. Oysa ki değişimle birlikte, her şeyin değişeceğini düşünen devrimin gerçek elleri, bir kez daha hüsrana uğramıştı.Şah dönemi Humeyni’nin sürgün edilmesi, onun özgürlük çığlıklarını arttırmıştı. Yasaklıydı ve sürgündeydi çünkü. Sürgün dönemlerinde kadın haklarını, dilinden düşürmüyordu Ayetullah Humeyni.
“Özgürlük slogan vari
Sokaklar da kan kırmızı
Gözleri barış saçları savaştan kalma
Meydanlar da can misali” AYSUN GÜL
Özgürlüklerden bahseden Humeyni ve taraftarları daha görevi alır almaz, aile mahkemesini kaldırdılar ve her türlü sorunun çözüleceği bir şeriat mahkemesi kurdular. Ülkenin her köşesinde çalışan kadınlardan; avukat, doktor, hakim ve diğer meslek gruplarına dahil olan kadınların hepsini, görevlerinden aldılar. Hakimlik görevi sadece erkeklere verildi. Verilen sözler tutulmadığı gibi, birde ellerindeki haklar da alınıyordu kadınların. Sosyalist çevre, şaşkın ama tarafsızlık içinde suskundu. Görevleri ellerinden alınan kadınlar gösteri yaptılar, ama sonuçsuz kaldı bu gösteriler.
İkinci olarak zoraki örtünme kuralını getirdiler, mollalar. Ama Şah dönemi kadınlar ister örteriz, istersek örtmeyiz diyebilmişlerdi, meydanlarda. Haddi aşan Humeyni’ye, kadınların ayaklanmaları bitmiyordu. Kadınlar eğitimli, burjuva ve emekçi sınıflandırılmasıyla sokaklardaydılar.
“Cehl ölmeli, zulm ölmeli, hakk bulmalı kuvvet, Hakk'ın yüzü güldükçe gülümser beşeriyet Fikret
Olayların büyüdüğünü fark edince geri çekildi ve böyle bir karar yok dedi, mollalar. Bu olaydan ve söylemelerden bir süre sonra, tüm açık kadınlar işlerinden alındı ve yerlerine molla yanlısı kadınlar getirildi. Savunma bakanlığı da dahil her yere kendi taraflarını yerleştiren Humeyni, “açık kadın çalışamaz.” diye de kanunu sindire sindire kabul ettirdi.
Artık ülkede ki durum, çıkmaz bir hal almıştı. Rejim muhalifi kadınlar, ülkeden kaçmak zorunda kaldılar, seslerini duyurabilmek adına.
“Karanlık bir gölgedir cahillik
Zalimin gözlerine gülümseyen
Defol dedikçe geriye dönen
Gel dedikçe içime giren.” AYSUN GÜL
Ve şimdilerde İran kadını, evde ayrı dışarıda ayrı bir görüntü ve kişilik içinde, kaoslara sürüklendi. Evinin duvarları arasında modern bir çehreye bürünen kadın, sokakta ayrı bir iz sürümüyle hayatını sürdürmeye mecbur edildi. Hatemi kadına haklarla ülkenin başına geldi ve yine kadınların desteğini alarak yönetimi ele geçirdi. Ama yine hüsrandı bu durum. El ele bir kız sevgilisiyle sokakta dolaşsa, cezalandırılıyordu, bazıları ölüme bile gidebiliyordu.
Dışarıda ki İranlı kadınlar, el attıkları her işte İran’ı anlattılar ve İran’ın sesi oldular. Devrim kadınları, devrimin her noktasında virgül oldular, ama ezilmekten de kurtulamadılar. Verilen baskıcı eğitimle birlikte, değişmeyen bir çehreye bürünen İran’daki kadın, haklarını aramaya devam ediyor. Bunlardan biri de Homa Dharabi Tahrani. Gençlik dönemlerinde Şah’a yapılan devrimde, önemli roller oynamıştı. Kadın eğitimine dışarıda devam etmek istediği halde, eşinden alamadığı seyahat özgürlüğü yüzünden yurt dışına çıkamıyordu. Ve sonunda bunalıma girip kendi yaktı.
Son dönem İran’daki gelişmeleri hepimiz görüyoruz.
Ahmeti Nejat’ın katı ve tutucu yönetimi, kadınları da vurdu. Neden İran kadını anlattım? diye soracak olursanız, onlar belki de hiçbir ülkenin kadının veremeyeceği kadar mücadele edip, haklarını aradılar. Sokaklara döküldüler, devrim yaptılar, mollara karşı ayaklandılar.
“Zayıfın hakkını kolaylıkla alamadığı bir millet şerefli olamaz” Hadis-i Şerif
VE:
Özgürlük nerede kısıtlanırsa kısıtlansın karşısındayım! Orada zorla örtünme yasağı, burada da örtülü kadınların siyasal simgesi gibi görünen örtüyü, çıkarma yasağı; al birini vur ötekine. Özgürlük de kadın hakkıysa, kendi isteğiyle örtü takan bir kadına böyle davranılıyor bu ülke de.
Ama İran kadını, haklarından vazgeçmedi mücadele ediyor. Ya bizler! hemen pes etmeye hazırız. Hak aramayı bile daha öğrenemedik. Eğitimli Türk kadınları, üniversite kapılarından çevrilen kızlarımız ve çalışan kadınlarımız neredesiniz? neden gözlerinizi kapatıyorsunuz yıllardır? Peçeyi yüzüne çekenlere bakmıyorum artık, kalbine çekenlere kızıyorum. Hayatın bir dahası yok.
Bizler Türkiye Cumhuriyet’inin bizlere verdiği hakları kullanmayı bilmeliyiz. Bir parça bez insan zihnini kapatmaz ya da açamaz. Kara bir gölgedir, Müslüman ülkelerde ki bu kargaşa.
“Kimdir hürriyete göz koyan
Ellerinde kılıçla bir sürü beden
Kan kusuyor hürriyet
Esaret zindanlarında” AYSUN GÜL
Kadınları kimse düşüncelerine alet edemez, işlerine geldiği gibi yararlanamaz. Kimse boşuna kızmasın! bir bakın etrafınıza gelenekçi İslam’i anlayışın ve gelenekçi Cumhuriyetçi anlayışın, ülkeyi ne hale getirdiğine. Özgür kadın başındakiyle değil, eğitimiyle kendini ortaya koyar. Artık bunu anlayın, yasakçılar kabilesi. Gerçek devrim budur…
İranlı kadınlara bu noktada hayranlığımı belirtmeden geçemeceğim. Onlar kadınların neler başarabileceğini gösterdiler, tüm dünyaya hala da direniyorlar.
Selam ve dua ile
sayenizde bizde öğrenmiş ve hayranlığımıza hayranlık katmış olduk.
Eylül 9th, 2010 at 10:05çok teşekkürler Aysun Hanım.
🙂 Biraz dalga geçer gibi ifadeler olmuş, ama olsun yine de teşekkürler, Selami bey.
Eylül 9th, 2010 at 12:38Konunun daha başka derinlikleri, kaba tabiriyle katekulli noktaları da olmuştur.
Ne yazık ki, ozamanın İran'ı her zamankinden daha fazla, Birleşik Devletler ile SSCB nin dümen suyu etkisinde kalmıştır.
Belki bu gün devrim olsaydı iran bu KADINLAR AÇISINDAN bu günkü kadar dayanılmaz olmazdı.
Bu ve bunun gibi konular da gösteriyor ki, bireylerin elinde olan OY VEYA OY(A)LAMA MEKANİZMASI ne kadar önemlidir.
Yazınızdan dolayı sizi tebrik ediyorum Aysun Hanım.
Eylül 10th, 2010 at 00:58