content 1956 yılında Ankara ili Kızılcahamam ilçesinde doğdu.. Türkçe ve Türk Edebiyatı öğretmeni olarak 28 yıulını doldurdu. Şu an Balıkesir Lisesinde çalışmaktadır. Evli ve 2 babası. Eşi emekli edebiyat öğretmeni. Türkmenistan'da 5 yıl eğitim ve araştırma hizmeti verdi. Türkmen Devlet Üniversitesinde yüksek lisan yaptı. Doktorası yarıda kaldı. Dede Korkut Destanları konusunda yaptığı çalışmalar M.E.B Yayınları arasında çıktı.
12 Haz

Irak’ın Toprak Bütünlüğü, Türkmenler ve Misak-ı Milli

Irak'ı işgal ederek burayı kaosun kanlı egemenliğine bırakan işgalci küresel güçlerin en önemli amacı, bu toprakları mezhepler ve milletler anarşisine sokarak tarihi kimliğinin dışına itmektir.

Her şey bittiğinde bu politikadan en fazla zarar görecek olanlar Irak Türkmenleri olacaktır.

1987 nüfus sayımına göre toplam nüfusu 18 milyon olan Irak'ta, 1 milyon 600 bin ile 2 milyon arasında bir Türkmen nüfusu yaşamaktadır. Türkmenler; Irak'ın kuruluşundan itibaren "Manda", "Krallık", "Baas" ve "Kaos" dönemlerindeki bütün hükümetlerce "Türkiye'nin iç uzantısı” olarak algılanmış, zulme ve katliamlara maruz kalmışlardır.

Bulgaristan, Yunanistan, Yemen, Suriye, Mısır, Kırım, Batı ve Doğu Türkistan, Rusya, Kafkasya… Türklerini nasıl unuttuysak, Irak Türklerini de aynı şekilde sahipsiz bırakmış, onları asimilasyon laboratuvarlarının denek nesnesi haline getirenlere seyirci olmuşuzdur.

Irak'ta yaşayan Türkmenlerin Türk olmaktan başka hiçbir günahları yoktur. Türkiye'yi "ağabey" olarak görmüşlerdir hep... Dış dengelere kurban gitmişlerdir, Batılı dost(!)larımızı gücendirmeme veya onlara şirin görünme adına ihmal edilmişlerdir. Kıbrıs'a gösterdiğimiz hassasiyeti onlardan esirgemişizdir. Onlar, "Biz de Türk'üz, TÜRK MEN İZ" dedikçe, inadına SADDAM'ın veya BARZANİ'nin insafına terk etmişizdir...

Bu insanlar başlarına gelen her katliamdan sonra yüzlerini Türkiye'ye çevirmişler, fakat her seferinde hayal kırıklığına uğramışlardır.

Büyük devletlerin politikalarına uymayı bir dış politika erdemi gibi yutturmaya çalışan ve kendine özgü, milli bir dış politikası olmayanlar, dış Türkleri kendi kaderleri ile baş başa bırakmışlardır.

Nefes almakta zorlanan Irak Türkmenlerinin bir kısmı Şiilere yanaşmış, bir kısmı Baas rejimi döneminde Araplaşarak hayatta kalmaya çalışmış ve bir kısmı da Kürtlerle birlikte hareket ederek canını kurtarmaya çalışmıştır.

Irak Türkmenleri; 1924, 1946, 1959 katliamlarını görmedikleri gibi Saddam'ın Kerkük katliamını da görmeyen Hariciye’mizin, Barzani-Talabani ikilisinin Telafer, Kerkük vs. katliamlarına karşı da sessiz kalmasını ibretle izlemekte ve her geçen gün Türkiye'den ve Türklükten daha da uzaklaşmaktadırlar.

Bugün Irak'ta Türkmenlere yönelik bir cezalandırmaya şahit oluyoruz. Tarihi boyunca emperyalistlerle hiçbir şekilde ittifak etmemiş, 2003 sonrası süreçte ABD ve müttefikleri ile birlikte Arapları öldürme kampanyalarına karışmamış olan, Irak'ın asli unsuruTürkmenler, ABD tarafından yok sayılmakta, tüm anayasal, siyasi ve idari hayatın dışında tutulmaktadırlar.

Bu durum büyük ölçüde Türkiye'deki dış politika politikasızlığından kaynaklanmakta ve Türkiye’nin bir parçası olan Irak Türkmenlerini sahipsizliğe ve mahzunluğa itmektedir….

Irak'ta Türkmenler mahzundur, çaresizdir, perişandır.

Hem TÜRKİYE'deki soydaşları ve dindaşları, hem de HÜR DÜNYA'nın insan hakları çığırtkanları, İsrail'in ve ABD'nin güdümündeki Barzani peşmergelerinin insafına terk edilen bu mazlum insanlara kucak açmaz ve haksızlıklara dur denilmez ise, bilinmelidir ki, katliamların kapısı aralanmaktadır.

Bunun vebali de çok büyük olacaktır. Irak'taki Türkmen'e sahip olamayanların, Türkiye'de Türk olmaya hakları yoktur.

"Kerkük'e Düştü Yolum..."

Kuzey Irak'a yönelik strateji savaşlarında Türkiye'yi ve Türkmenleri en fazla ilgilendiren nokta Kerkük'tür.
Türkler daha Anadolu'ya gelmeden önce Kerkük'ü vatan yapmışlardır. Atabeylikler kurmuşlar. Türk kültürü bu coğrafyada kökleşmiş, eserler yapmışlar, kaleler inşa etmişler.
Kerkük üstüne türküler, hoyratlar söylemiş atalarımız. Selçuklu'da, Osmanlı'da Kerkük hep bir Türk şehri olarak anılmış.

Sadece Kerkük mü... Musul, Süleymaniye, Erbil, Telafer, Tuzhurmatu, Selahaddin, Yeni Tisin... burcu burcu Türk-İslam kokan onlarca şehir, kasaba, köy...

"Kerkük'ün kalesiyem
Dibinde lalesiyem
Burdan bir güzel geçti
Men onun kölesiyem.." türküsünü söylemiş durmuş dilleri...
"Altın hızmam incidir
Köyneğim narincidir.
Menim lal olsun dilim
Ne dedim, yar incidir." hoyratını çığırmış, haykırmış gönülleri...

Yüzlerce yıllık Türkmen şehri Kerkük, bugün gözlerimizin önünde inletile inletile, bağırta çağırta Barzanileştirilmeye çalışılmaktadır.

Dün Baas rejimi Kerkük'e Arapları yığarken nasıl suskun kalmış isek, bugün de KDP-KYP koalisyonunun demografik işgaline aynı şekilde suskun kalmaktayız.

Irak Anayasası'nı hazırlayanlar Baas rejimi döneminde Kerkük'ten sürülen Kürtlerin geri dönmesine izin verdiler. Anayasanın hazırlanması ve uygulanması sürecine hiçbir şekilde müdahil olmayan Türkiye, bugün politikasızlığının sonuçları ile yüz yüze gelmiştir. 2003'ten itibaren 500 binin üstünde Barzani-Talabani peşmergesi Kerkük'e göç ettirilerek şehir Kürtleştirilmiş ve kurulacak devletin kalbi olarak ilan edilmiştir.

Kerkük, Talabani-Barzani ikilisi için neden bu kadar önemlidir?

Devlet kurmak öncelikle para meselesidir. Tarihleri boyunca yağma ile yaşamış olan Kuzey Irak'taki kabilelerin devlet olmak için daha fazlasına ihtiyaçları vardır. Bu durumda sözde Kürt devletinin kurulabilmesi ve varlığını sürdürebilmesi için tek çare, Irak petrollerinin % 40'ına ve Dünya petrollerinin % 6'sına denk gelen ve zengin doğal gaz rezervlerine sahip olan Kerkük ve çevresindeki zenginliğe el koymaktır. Bunu nüfus yoluyla yapmak istemektedirler.
Barzani, Kerkük'e nüfus göç ettirerek buradaki yapıyı kendi lehlerine değiştirmek suretiyle, 2007 yılında yapılması öngörülen - ancak bir türlü yapılamayan- referandum sonucunda Kerkük'ü Kürdistan'a bağlamayı planlamaktadır.
Kendine özgü bir “Irak, Türkmen ve Kerkük” politikası olmayan Türkiye, acilen bir şeyler yapmak zorundadır.
Kerkük, merkezi Irak'ın bir parçasıdır. Buraya yönelik bir referandum yapılacaksa, buna bütün Iraklılar karar verir.
Türkiye burasını 1924 anlaşması ile Irak'a bırakmıştır. Aksi bir durum, Türkiye'ye meşru müdafaa hakkını doğurur. Bu uğurda her türlü diplomatik temaslar yürütülmeli, askeri seçenekler dahi göz önünde bulundurulmalıdır.
Bir referandum yapılacaksa: Kerkük'ün nüfus yapısı önce Baas rejimi, şimdi de Barzani aşireti tarafından bozulduğu için, burada yapılacak referanduma temel kabul edilecek sağlıklı nüfus istatistiği olarak, 1957 öncesi nüfus sayımları esas alınmalıdır.

1957 öncesi temel veri olarak kabul edilmediği sürece Kerkük'te yapılacak bir referandum asla meşru olmayacak, sonucu ne olursa olsun, Türkiye tarafından ilk fırsatta değiştirilecektir.

ATATÜRK’ÜN “Misak-ı Milli” VASİYETİ…

Rahmetli Atatürk’ün vefatından bu yana siyasetçilerimizi kara kara düşündüren, bugün olduğu gibi çoğu kez de içinden çıkılmaz bir durumda seyreden; Birinci Dünya Savaşından önce ( yaklaşık 90 yıl önce) Büyük Osmanlı Devletinin mülkü olan bugünkü Irak topraklarıyla ilgili olarak belki de hiç duymadığınız notları-bilgileri sunmak istiyorum sizlere…

1920’li yıllarda, tıpkı Anadolu Türkleri gibi, Irak Türkleri (TÜRKMENLER) de bağımsızlık mücadelesi vermek üzere harekete geçmişlerdi.

Irak’ta başlayan kurtuluş hareketinin lideri, Mustafa Kemal’in arkadaşı Muhammet Cemil oğlu Halil Efendi idi. Teşkilat-ı Mahsusa ile irtibatlı olan bu Türkmen liderin doğrudan Atatürk’le temas halinde olduğu belirtiliyor.

Hareket, 27 Haziran’da Felluce’ye, 30 Haziran’da Ramisa’ya sıçradı.

Irak Türkmen Partisi sözcüsü Kasım Ömer’in araştırmalarına göre: Mustafa Kemal Paşa, 15 Nisan 1920 Anlaşmasıyla Irak’ın önde gelen Türkmen liderlerinden İdris Sunusi’yi kral yapacak, anlaşmaya göre halifelik Türkiye’de kalacak, herkes kendi milli kurtuluş mücadelesini verecek ve kurtuluştan sonra konfederasyona gidilecekti.
Ancak Irak’ta İngilizler hakim olunca, bu plan gerçekleşemedi.

Osmanlı’nın Ortadoğu stratejisi, Nusaybin – Deyrezur – Telefar üçgenini kontrol altına almaya dayanıyordu.
Bu üçgene hakim olan devletin Ortadoğu’ya hakim olacağı öngörülüyordu. İşte Atatürk bu stratejiyi benimsemişti.
Daha ileri giderek şu bilgileri de ortaya koyabiliriz:

Mustafa Kemal Paşa, Irak’ta kurulacak olan Türk devleti için bir de bayrak düşünmüş. Üzerinde “Ayyıldız” ve “Lailahe İllallah” lafızları olan Irak Türkmen Devleti bayrağı, o günlerde Telafer, Felluce ve Ramisa’da bağımsızlık için direnen insanların moral kaynağı olmuştur.

Son bir not daha:

Türkiye’nin sınırları tartışılmaya açılırken, Amerikalı general Mc. Artnur “Hatıralar”ında, büyük devlet adamlarından biri olarak tanıdığını ifade ettiği Atatürk’le 1933’te Ankara’da yaptığı bir röportajda şunları kaydeder:

“...'Sizin Türkiye’nin geleceği hakkında tasavvurlarınız nelerdir?' diye sorduğumda, bana şunları söyledi: 'Allah nasip eder, ömrüm vefa ederse; MUSUL, KERKÜK ve ADALAR’ı geri alacağım. SELANİK de dahil BATI TRAKYA’yı TÜRKİYE TOPRAKLARINA KATACAĞIM…'”

Son Osmanlı Meclisi'nin kabul ettiği ve Mustafa Kemal'in Samsun'a çıktıktan sonra Amasya Tamimi, Erzurum Kongresi ve Sivas Kongrelerinde da karar altına alınan "Misak-ı Milli Sınırlar İçinde Vatan bir bütündür, bölünemez" hükmü göz ardı edilerek, 3 yıl sonra Lozan'da kabul edilen sınırlarımızın esas alınması ve MİSAK-I MİLLİ HUDUTLARIMIZın unutturulmaya çalışılması hangi gafil mantıkla izah edilebilir ki...

Evet... Neden anlamaktan ve dile getirmekten kaçınıyoruz ki; Vatanımızın Lozan'da kabul edilen bir "milli sınırları" vardır, bir de ondan daha önce kabul edilen ve Milli Kurtuluş Savaşına esas teşkil eden "Misak-ı Milli" sınırları...

İşte -birileri inkar etmeye çalışsa da- rahmetli Gazi Paşa bu büyük hedefi hayata geçirmeye çalışmıştır hep...

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

2 Kere Cevaplanmış to “Irak’ın Toprak Bütünlüğü, Türkmenler ve Misak-ı Milli”

  1. 1
    SEAMİ SAYGIN Says:

    Yusuf bey, bu güzel yazı sebebiyle sağ olun var olun. Teşekkürler. Türkmenlerin durmunu, onları kuşatan can yakan sorunları güzel açıklamışsınız.
    Ancak bağışlayın ama hayali bir vasiyet iddiası ile bu güzel yazıyı güzel olmayan bir unsurla bitirmişsiniz. Doğrusu Türkmenler hiç mecburiyet yokken, 1926 Ankara Antlaşması ile ve Mustafa Kemal'in kararı ile Türkiye sınırları dışında kalmıştır. Buna rağmen hiç bir mesnede dayanmayan bu vasiyet iddialarını ciddiye almanızı anlamak çok zor.
    Selam ve saygılar.
    Selami Saygın

  2. 2
    Yusuf Akgül Says:

    Hürmetli Saygın Bey..

    Ben, Atatürk'le yapılan bu röportaj bilgisini, çok önceleri bir İnternet sitesinden kopyalayıp arşivime koymuştum. Ancak, ikazınız üzerinee tekrar aradım, ancak Gogıl'da bulamadım, silinmiş olmalı..
    Bakkıp araştıracağız... İlginize ve ikazınıza teşekkürler..



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank