İp Yumağına Sarılmış Gönül
Kuyudaydı Yusuf.
Ondan kurtulmuşlardı. Kardeşleri daha hürdü şimdi. Kendinden daha çok sevilen biri yoktu aralarında.
Yusuf kuyudaydı. O da orada hürdü aslında. Hakkında dedikodu yapacak bir şeyler yoktu.
Kuyuda Yusuf vardı.
Hava her zaman karanlık, mekân dardı. Onun gönlünde hep ferahlık vardı.
O ki kendini biliyordu, rabbini biliyordu. Kuyu bu kadar aziz bir misafiri ne zaman görmüştü ki… Kuyu böyle birini daha ne zaman görecekti ki…
Kuyudaydı Yusuf. Uykuda değildi. Görmenin uyumamak olduğunu biliyordu Yusuf. Uyurken de görenlerin kim olduğunu…
Yusuf uyumuyordu…
Sonra birileri çıkardı onu kuyudan. Artık hür müydü?
Madem kuyuda değildi…
Kuyudan çıkardılar Yusuf´u. Hürriyetini aldılar yani. Yusuf artık köle adayıydı.
Kör kuyularda hür olmak mı, saraylarda köle olmak mı daha iyiydi? Bunu sormadılar Yusuf´a.
Yusuf kervandaydı. Kervan yol alıyordu. Yusuf´ta ´yol´ alıyordu. İkisi de ilerliyordu. Sadece coğrafi olarak aynı yöne doğru…
Kervanda Yusuf vardı. Diğerleri gibi. Etten kemikten. Bir fertti onlar gibi. Sadece fert oluşu benziyordu onlara…
Kervanda Yusuf vardı…
Kervancı başı bir köle daha katmıştı servetine. Sermayesiz. İlk işi gideceği pazara tez elden varmaktı. Yusuf´un acelesi yoktu. Nasılsa köleydi. Kölelerin zamanını ve mekânını efendileri tayin ederdi. Şuraya git, şu kadar sürede git!
Yusuf pazardaydı.
Pazarda keşmekeş, pazarda hengâme, pazarda koşuşturma.
Pazarda alınanlar, pazarda satılanlar…
Alınan da satılanda bedenlerdi, cisimlerdi. Karşılığı altındı, liraydı…
Her şeyin bir bedeli vardı pazarda. Herkesin satabileceği bir şey…
Pazarda Yusuf vardı. Bir güneş daha doğmuştu.
Pazarda Yusuf vardı. Pazarda heybet vardı.
Pazarda Yusuf vardı. Pazarda edep vardı.
Pazarda Yusuf vardı. Pazarda ihlas vardı, itaat vardı. Pazarda ´Pazar´ vardı.
Ben dedi biri “şu kadar altın” veriyorum Yusuf´u almak için.
Ben on mislini, ben yirmi mislini…
Yusuf Pazara denkti.
Kamaşmayan gözler zor bakıyordu dünyaya. En kudretli pehlivanlar takatsiz hissediyordu kendini. Kendini zengin
sananlar yanıldılar alamayınca Yusuf´u.
Meydan Yusuf´tu…
Yusuf meydandı…
Yusuf meydandaydı…
Bir nine geldi uzaktan. “Durun” dedi. “Ben de Yusuf´a´ talibim.”
“Neyin var?” dediler nineye. Nine elindeki portakal büyüklüğündeki ip yumağını gösterdi. “Bütün sermayem bu.
Bununla Yusuf´u almak istiyorum…”
Güldüler nineye. “Onunla bir yumurta alamazsın” dediler.
“Biliyorum” dedi nine. “Ama Yusuf´a o da talip olmuş derler ya o bana yeter…”
Gönlü olanlar anladı…
Gönlü olanlar ağladı…
Gönlü olanlar dağlandı…