İnsanlığın Kendi ile Yüzleşmesi
Size bugün yaşanmış bir hikâyeden yani Kızılderililerden bahsedeceğim. Kızılderili; Amerika’nın kuzeyinde yaşayan yerliler demektir.
Her şey Avrupalıların Hindistan’ın güneyine gitmek için yol almasıyla başlıyor. Hindistan’ın güneyine gittiklerini düşünen Avrupalı çok geçmeden burasının Hindistan olmadığını yeni bir kıta olduğunu farkına varıyor. Buraya Amerika diyor. Yeni bir yaşam alanı ve sömürülecek geniş topraklar buluyor. Fakat önlerine bir engel çıkıyor. Yıllardır orada yaşayan yerli halk(Kızılderililer). Bu insanlar geri kalmış ve vahşi bir ırktı. O kadar vahşiydiler ki kendilerini ve topraklarını sömürmeye gelmiş bitkin, hasta ve aç Avrupalılara yemek ve yiyecek sağlayacak kadar. Kızılderililer Avrupalılara avlanmayı; tarım ürünlerini yetiştirmeyi öğrettiler. Avrupalılar da sözde şükranlarını belirtmek için ürettikleri ürünleri Kızılderililere yemek verdiler.( ABD 1941 yılının Kasım ayının son perşembesi Şükran Günü olarak ulusal bayram ilan etti.)
ABD şükranlarını Kızılderililere savaş başlatarak ödeyecektir. Bu savaşa Kızılderilileri evcilleştirme ve medenileştirme adı verecek. Savaşta yüz binlerce Kızılderili katledecek. Savaş; tüfekleri ve topları olan ABD’lilerin; atı ve bıçağı olan Kızılderilileri katletmesiyle sonuçlanır. Savaştan sonra Kızılderililere zorla sözde eşitlik ve barış anlaşması imzalatılır. Aslında bu anlaşma Kızılderililerin kültürlerinin ve doğa ile yaşamalarının sonu olacaktır. Kızılderilileri sınırlı bir toprak bölgesine mahkûm edecek. Kâbelileri birbirlerinden uzakta parçalara bölecek. Yerli dili ve isimleri yasaklanacak. Avrupa dilleri öğrenilecek ve Avrupa isimleri alınacaktı. Şaman inancı terk edilecek Hıristiyan inancı kabul edilecek. Çocuklar Hıristiyan okullarında eğitim alacak. ABD de onlara tarımla uğraşabilecekleri araziler verecek. Onlara doktor ve ilaç temin edecek. Eğitimlerini üstlenilecekti. Kızılderilileri nafakaya bağlayacaktı. Ama ABD her seferinde arazilerin sınırlarını değiştiriyor. Kızılderililere ilaç ve doktor göndermiyor. Birçoğu kamplarda sarılık, kızamık, boğmaca gibi hastalıkların pençesinde ölüme terk ediliyordu. Çünkü kabilelerin bulunduğu topraklarda altın bulunmuştu. Bu yüzden toprakların zorla kendilerine geri satılmasını; çorak ve avlanılacak hayvan bulunmayan arazilere yerleşilmesi isteniyordu. Kızılderililerin son barış anlaşması imzalayan lakota siuların reisi oturan boğa (Tatanka-Iyotanka Hunkpapa) bunu kabullenemiyordu. İnancını değiştirmemiş ve şaman inancına dönen Kızılderililer kendi inançlarına göre ‘’hayalet dansı’’ yaparak tanrılardan bu zulümden kurtulmak için dua ediyorlardı. ABD’nin kamp yöneticileri bunu savaş dansı olarak algıladılar. ABD 29 Kasım 1890 tarihinde ‘’YARALI DİZ’’ katliamı olarak bilinen son vahşetini yaptı. Bu savaşta silahsız kadın çocuk ve yaşlılardan oluşan yüzlerce Kızılderili katletti.
Katliamdan kurtulan Kara Geyik şöyle diyor: "O zaman kaç kişinin öldüğünü anlayamamıştım. Şimdi kocamışlığımın şu yüksek tepesinden gerilere baktığımda, yerde birbirleri üzerinde yığılı duran boğazlanmış kadınları ve çocukları hâlâ o genç gözlerimle görebiliyorum. Ve orada, o çamurun içinde bir şeyin daha öldüğünü ve o kar fırtınasına gömüldüğünü görebiliyorum. Evet, bir halkın düşü öldü orada..." diyordu. Aynı şekilde ünlü oyuncu Marlon Branda 1973'de Baba (The Godfather) filmindeki rolüyle kazandığı Oscar ödülünü ‘’Yaralı Diz’’ Katliamı sebebiyle reddetmişti. Kendi yerine mektubunu okuması için genç bir Kızılderili bayan gönderdi. Mektubunun bir bölümünde şöyle diyor. "200 yıl boyunca toprağı, ailesi ve özgür olma hakkı için savaşan Yerli halka şöyle dedik: "İndir silahını arkadaş gel birlikte oturalım. İndirirsen eğer silahını arkadaş senle barıştan söz ederiz, senin hayrına anlaşırız. Silahlarını indirdiklerinde onları katlettik. Onlara yalan söyledik. Onları topraklarından koparmak için kandırdık. Onları açlığa mahkûm ettik. Onların erdemleri suça dönüşürken bizim ahlâksızlıklarımız erdem oluyordu." Diyordu.
Bu yazıyı bir soru ve Kızılderililerin bir atasözüyle bitirmek istiyorum.
Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim. Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Yanımda yürü, böylece ikimiz eşit oluruz.
Ute Kabilesi