İnsanın Çocukları Olmalı… Hemde Bir İki Tane Değil!…
Uzun bir ara verdikten sonra, öylesine zor ki, uyum sağlamak... Kendimi işe vermekte ve adapte etmekte zorluk çekiyorum. Hele evde yeni bir hayatın olması...
Aynur hamileliğinin ortalarında yurt dışında doğum yapmak istediğini ve oğlumuzun geleceği ile ilgili bugünden olanaklarımız ölçüsünde gereğini yapmak istediğinde 'tamam' dedik. Ve araştırmaya başladık.
Avrupa'da herhangi bir ülkede doğum gerçekleştiğinde yurttaşlık hakkı verilmiyordu. Bu hakkın yalnızca Amerika'da olduğunu öğrendiğimizde, gerekli girişimleri başlattık. İlişkiler bulduk ve hamileliğinin 32. haftasında Amerika'ya gitmenin doğru olduğunu öğrendik.
Ekim'in 25'inde Şikago'ya uçtuk. Oradan Miami'ye... İlişki kurduğumuz sevgili Aslan Bey ve eşi Işıl hanım 2.5 ay süresince bize gerçek bir dost gibi davrandılar. Işıl hanım doğum anınının her dakikasında yanımızda oldu.
Birkaç gün sonra Florida'nın Baco Raton kentinde kendi hayatımızı kurmuştuk. Aynur'un hayatının büyük çoğunluğu Türkiye ile geçti. Hergün Türk televizyonlarından dizilerini ve programlarını izliyor... Telefon görüşmelerini yapıyordu. Türkiye'de gece başlarken Amerika'da hayat yeni başlıyordu. Amerika'da gece yarısı olduğunda Türkiye'de zaman 7-8 ileriden işliyordu. Anlayacağınız zamanı Amerika'dan ileride yaşıyorduk.
Bilim kurgu filmlerinde olur ya, zaman makinesi ilan edilseydi ve biz zamana müdahale edebilir miydik? Bir kaza olsa ve zamanı bizden geride yaşayanlar bunu görseler müdahale edebilirler miydi?
12 Eylül faşist darbesi,
neden birgün önceden duyuruldu?
Amerika'da yaşamaya başlayınca, bir şehir efsanesi olan bir olayında tüm gerçekliği ortaya çıktı.
12 Eylül 1980'de Türkiye faşist darbe gerçekleştiğinde, Amerikan televizyonlarının birgün öncesinden verdiği anlatılıyordu. Amerika'ya gidinceye kadar bunun böyle olduğunu zannediyordum. Halbu ki, Türkiye'de 12 Eylül 1980'de sabaha doğru saat 05'de darbe gerçekleştiğinde, Amerika'da takvim yaprakları 11 Eylül'ü, saat ise yaklaşık 21.30'u gösteriyordu.
Türkiye'de darbe gerçekleştiğinde, Amerikan televizyonlarının haberi birgün öncesinden vermesi zaman farklılığının bir cilvesiydi.
Oğlumuz Okyanus Amerika'da 22 Aralık akşamı saat 23'de dünyaya gelmişti ancak Türkiye'de tarih 23 Aralık'ı gösterirken, saat ise sabahın 6'sıydı.
Amerika'da hastanede paranız yoksa elinizi kolunuzu sallayarak çıkabilirken, Türkiye'de ise 'nah' çıkabilirdiniz!
Oğlumuz doğduktan sonra, oturtarak maması yediriliyor, gazı oturtularak çıkartılıyordu. Bizede hemşireler nasıl yapmamızı gösteriyorlardı. Türkiye'ye dönünce aynısını yapmaya başladığımızda burada ki, dostlarımız gözlerini kocaman açıyorlardı. Aynur'un doktoru fotoğrafları görünce şaşkınlığını gizleyemiyor ve çocuk doktoru arkadaşına göstermek için fotoğraflarını alıyordu.
26 yıl sonra tekrar baba olmak
Aradan 256 yıl geçtikten sonra yeniden evlat sahibi olmak öylesine güzel ki... Anlatamam bu duyguyu. İnsanın çocukları olmalı hemde üç-beş tane... İnsanın çocukları olmalı mutlaka kızı olmalı.. İşte bu duyguyla bir aksilik olmaz ise mutlaka birkaç yıl sonra bir çocuğumuz daha olacak. Ve böylelikle Başbakan Erdoğan'ın 'üç çocuk' önerisinide yerine getirmiş olacağız!
Okyanus, anne karnında geçirdiği 9 aylık sürede bulunduğu halde koynumda yatmıyor mu, bitiyorum o zaman. Zaman geçmese öylece kalsa.. İnanın günlerce evden çıkmayabilirim. Yanında yatabilirim. Mamasını yedirebilir, altını değiştirebilirim. Hiçbirşey düşünmeden öylece kalabilirim.
Oğlum Can'la ikisini izlerken büyük bir keyif alıyorum ki. Ve görüyorum ki, mutlaka insanın kardeşleri olmalı...
İyi ki, çocuklarım olmuş. İyi ki, aradan geçen 26 yıl sonrasında bir evlat sahibi olmuşum.
Arızalarımız hamilelik
döneminde kayıt altına alınıyor
Eşim Aynur'un hamileliği süresince aşağı yukarı her dakikasında saatinde beraber olduk. Hele son 2.5 ayı beraber geçirdik. Hamileliğin ne demek olduğunu, bir kadının hamileliği boyunca neler çektiğini yakından izledim.
"Cennet annelerin ayakları altında sözü"nün durup dururken söylenmemiş olduğunu gördüm.
Cennet varsa, her anne inanın hiç terettütsüz cenneti hak ettiğini yaşayarak gördüm.
Tanrıya has olan yaratmanın aynı zamanda kadına (doğada dişiye) verilmesi, kendi içinde bir insan yaratması... Anlatılabilir mi? Bilmiyorum...
Sonra hiçbir şey olmasa bile annenin sütüyle yeni doğan canlının hayata tutunması... Anne sütünün her derde deva olması...
Hele doğum anı... Tüm babalar mutlaka doğuma girmeli. O anı yaşadıktan sonra, bir anneye ve eşe duyulan saygının değişeceğine inanıyorum.
Doğum sonrasının, lohusalık döneminin ne anlama geldiğini bilmek.. Sevgili Doç. Dr. Nusret Kaya'nın kitaplarında yazdığı, yüz yüze görüşmelerimizde söylediği gibi, bizleri doğuran ve büyüten annelerin 'eğitimli olmasının,' sevgiyle sarmalanmasının ne anlama geldiğini görmek... Hamilelik boyunca yaşanılan her anın, olumsuzluğun, olumluğun çocuğun geleceğini etkilediğini, kişiliğini belirlediğini bilmek...
Bugün çoğumuzun arızalarının en önemli nedeninin annelerimizin, hamilelik dönemlerinde yaşadığı olumsuzluklar olduğunu bilmek, 0-2 yaşları arasında kişiliğimizin temelinin atıldığını öğrenmek ve buna göre davramkak.
İnanın, kimi temel doğruları bilsek bu toplumun geleceği o kadar güzel olur ki! Onun için çocuklarımız evlenmeye karar verdiklerinde ve hamileliğin ilk günlerinden itibaren temel eğitim zorunlu olmalı. Aynen ilk öğretim gibi... Ve babaların mutlaka doğum anında annenin yanında olması zorunlu tutulmalı...
Son söz: Yerel yönetimlerin başlarına buradan çağrı çıkarıyorum. Anne ve baba adayları ve yeni evlenen çiftler için mutlaka eğitim kursları düzenleyin... Anne ve babalar için özel eğitim için teşvik edici programlar yapın, geleceğimiz için.. Bu programların etkili olabilmesi için mutlaka eşlerinizle ve çocuklarımızla bu toplantılara katılın.. Teşvik edin... Ne olur, geleceğimiz için...
Ali bey, yazınızı çok güzeldi, kız çocukları gerçekten farklıdır. Eğitim konusundaki bütün düşüncelerinize de katılıyorum.
syg'lar
Ocak 28th, 2011 at 09:54Sayın Ali bey yazınız çok güzeldi. İnsanın bir evlat sahibi olma duygusunu henüz tatmamış olmama rağmen, tatmayı çok istiyorum. Dediğiniz üzere anne ve babaların bu hassas konuda eğitimli olmalarını yürekten destekliyorum. Böylesine özel bir konu ezbere yapılmamalı ve geleceğide düşünerek hareket edilmeli. Saygılar.
Ocak 28th, 2011 at 14:34