İnsan ve Hak
Dünyada yaratılmış hiç bir varlık tek başına, kendi varlığıyla var olup, var olduğu varlığıyla da yeryüzünde hiç bir anlam ifade etmez.
Hiç kimse boşu boşuna, hindi gibi kabarıp kubarıp, kurum kurum kurularak kasılmasın. Herkes birbirinden eksik, herkes birbirinden noksandır. Eksik ve noksan oluşuyla da herkes birbirine muhtaçtır. Dolayısıyla herkes eksik ve noksanını bir başkasından tamamlar. Toplumda da tamamladığı ölçüde yerini alıp insan olur. Aksi takdirde günümüzde hiç kimse hiçbir şey olamaz.
Yaratan olmazsa anam- babam olmaz.
Anam - babam olmazsa ben olmam.
Ben olmazsam; aile, toplum, köy, kasaba, şehir olmaz.
Ben olmazsam; millet, vatan, bayrak, devlet olmaz.
Ben olmazsam; devlet yönetimi, iktidar, başbakan, cumhurbaşkanı olmaz.
Ben olmazsam; hoca - müftü - imam olmaz.
Ben olmazsam; konu - komşu -öğretmen - asistan - doçent - profesör - dekan - rektör olmaz.
Ben olmazsam; avukat – savcı - hâkim olmaz.
Ben olmazsam; polis – asker - komutan olmaz.
Ben olmazsam; güç –kuvvet, hak – hukuk – adalet olmaz.
Demek ki, her şeyi sizlere ben verip, ben oluşturup, ben yapıyorum. Ben olmazsam toplumda hepiniz bir hiç siniz.
Her şey benim için var.
O zaman bütün bu varlar; bensiz içi boş bir hiçse, hepsi benim varlığımla bir anlam yüklenip mana kazanıyorsa; O zaman neden hala insanlık temel alınıp, insan için hizmet edilip, insanlığın ilerlemesi için yarış yapılmıyor.
Mademki; Bunların hiç biri bensiz hiç bir anlam ve mana ifade etmiyorlarsa; o zaman bütün bu seçilmişler ve görevliler benim karşımda;
Neden ve niçin?
Görev ve sorumluluklarını bil hakkıyla yerine getirmiyorlar?
Neden ve niçin?
Benim sağlık içinde huzur bulup, mutlu yaşamamı sağlamıyorlar.
Neden ve niçin?
Benim karşımda; hâlâ kasım, kasım kasılıp benim onlar için yaptıklarımı göz ardı edip, kendi kişisel hırs ve eğolarını tatmin edip kişisel ve tüzel varlıklarını sürekli devam ettirmeye yönelik her türlü gayret ve çabayı gösterirlerken, benim varlığımı yok sayıyorlar.
Benim için yaptıklarını söyledikleri her işte, benden daha çok kendi çıkar ve menfaatleri var. Bunu benim görüp, duyup bilmediğimi sanmasınlar…
Bunu böyle sanıp, böyle hareket edenler, hiçbir zaman unutmasınlar ki hiç bir hak, Hak yanında hiç bir zaman zayi olup, kaybolmaz. Çünkü Allah’ta kuluna verdiği akılla, kendi varlığını öğretip, bildirip, tanıtıp var etmekte. Yoksa kul, Allah’ın varlığını nerden bilecek.
Demek ki, Yüce Allah kendi varlığını, benim varlığımla bilinip, tanınıp var etmekte.
Demek ki, O’nun bilinip, tanınıp var olması, benim yaşam hakkıma bağlı. O halde ben O’nu tanıyıp kendime ilah edineceğim. O da beni bir kul olarak yaratıp yaşatıp var edecek. Yaşamım boyunca da bütün haklarımı koruyup, garantisi altına aldığını bana vaat edip beni kendine güvendirip inandıracak.
Bu inancın bende içselleşip yerini bulması için, Allah’ın akıl, ilim ve iradeyle güç – kuvvet sahibi olarak kul yanında hiçbir ayrım gözetmeksizin hakka dayalı adil olmasına bağlı. Yoksa inanç, inançsızlığa dönüşür. O’nun için Allah’ın hak, hukuk ve adaletinden şüphe edilmez. Bu insan yaşamında karşı tarafa sunulup açılan karşılıksız bir iyi niyet kredisidir.
Bu iyi niyetin karşılığında hakkı koruyacak olan Hak inancıdır. Sorumlusu da elbette ki, verilen akıldan dolayı önce kul, sonra Hak’tır. Çünkü Hak, hakkın koruyucusudur.
Her şeye rağmen dünya dönüyor, sular akıyor. Hayat devam ediyor. Herkes oyununu oynuyor. Her oyunun bir sonu olduğu gibi, hayat oyununun da elbet bir sonu var. İşte o zaman kimsenin hakkı, kimse de kalmaz. Ne edersen elinle o gider seninle. Bunu bilseler de bilmezden gelseler de bu böyle.
Hak kutsaldır. Yarın Hak katında, hak divanı kurulur.
Bunu bu gün dünyada yaşarken görmeyenler bana göre akıl körüdürler.
Yoksa aklı olan azıcık düşünse, en basitinden şunu bilir ve görür. En mütevazı bildiğimiz toprak bile, bu gün üstünde yeşertip yaşattığı çimeni yarın altına alır.
Her ne şekilde olursa olsun, aklını kullanamayıp hak gaspına uğrayanların hakları, bu gün herhangi bir şekilde uyutulup hakları kendilerine verilmeyip unutturulmuş olsalar bile; Unutmasınlar ki, yarın hiç bir şeyi unutmayan Allah, haklının hakkını haksızdan alır. Çünkü Allah’ta kuluna verdiği akılla kendine olana güveni artırarak kula kendini öğretip, bildirip, tanıtıp var etmekte.
Demek ki, Yüce Allah’ta benim varlığımla bilinip, tanınıp var olmakta.
Bu bir inançtır. İnanç insana güç kuvvet verir. O nedenle de inanç kutsaldır. Bu şekilde teslimiyetçi bir yapıya sahip olarak oluşturulmuş inançta toplumların kolay yönetilmelerini sağlar. Buda idarecilerin işine gelir.
Biz burada azınlığı oluşturan idarecileri değil, asıl çoğunluğu oluşturan halkı düşünmek zorundayız. Onun için burada asıl olan insandır. İnsanın da asıl bu dünyada insanca yaşamasının sağlanmasıdır. Bunu sağlayamayacak olanlar, bizi yönetmeye talip olmasınlar. Onlar için zayi olunacak kimsenin ikinci bir hayatı yok.
Onun için her insanın hayatı, en az Hak’ın varlığı kadar önemli. İşte bu sebepten dolayı insan en yüksek seviyede sevilip, saygı görülüp, yaşatılmalı. Hakkı hak ettiği anda verilmeli. Yoksa hak gaspına uğratılarak zulüm edilmiş olur.
Onun için her insanın en üst seviyedeki yönetici kadar hak ve hukukunun korunup, en az onun kadar özgürce yaşamasının sağlanması gerekir.
Yoksa benim var ettiklerimin, benim yanımda hiç mi? Hiç, hiçbir önem ve değerleri yok. Benim hakkımı en az kendi hakkı kadar koruyup kollayanın da elbette ki yanımda kadri, kıymeti, değeri önemi çok. Çünkü insanı, insan yapan; insandır.
20.07.2013
Cahit KARAÇ