İnsan Özgür mü?
İnsan özgür mü sorusu felsefi içeriğini kaybetmeden bugüne kadar gelmiştir. İnsan tek başına ve özgür sayılır mı, yoksa çok sıkı zincirlerle bağlı mı? Birini sevdiğin zaman onun
tek başına erdemleri,güzelliği,çılgınlığı mı etkiler insanı, yoksa statüsü, parası, bilgisi, ailesi, kariyeri mi? Sadece ve sadece sevmek ve aşk mümkün mü? Tüm bu bağlardan kopuk, sadece iki insanın birbirine koşması söz konusu mu?Yoksa her şey bir yanılsama mı? Sadece zihnimizin bize oynadığı bir oyun mu? Önyargılarımız, inanışlarımız, kültürümüz aşkımızı unutmamızı söylerse unutabilirsek bu nasıl aşk? Kim içindir aşk toplum için mi, insan için mi? Mevlana’yı Tebrizli Şems’in peşine düşüren,ne kariyer ne şeyhlik düşündüren aşk olmadan Allah’a ulaşılacak saflık yaratılır mı?
İranlı kadın şair bunu güzel söyler: “ Bir diyardan diğer diyara/ ne zamana değin gitmeli/ yapamam,arayamam/ hep başka bir aşk,başka sevgili/ keşke biz o iki kırlangıç olsaydık/ ömür boyu yolculuk etseydik/ bir bahardan diğer bahara.”*
Eğer insan bir kırlangıç kadar saf kalabilseydi doğanın koynunda aşk mümkün olurdu belki. Oysa evlilikler, paralar,işler,kariyerler,anneler,babalar ve daha neler neler bizi o büyülü andan koparır acımasızca. Bir dalın baharda su yürüdüğünde kırılması zordur, direnir de direnir. Kopmaz bir türlü. Oysa kuru bir dal çıt diye kırılıverir. Aşk bu baharın özsuyu gibidir ruhumuza işler. Onu aşk doluyken kırmak kolay değildir, kuruduktan sonra ise her adımda kırılır dökülür. Sanki billur bir kadehtir ruhumuz devamlı ağlayan bir sesle yere düşer.
Hayatı planlayarak ve hedefe doğru koştururken hiç aklımıza ne istediğimiz sorusu gelmez. Yaptıklarımızı biz gerçekten isteyerek mi yaparız,yoksa bizden talep edilenleri mi hayata geçiririz düşünmeden. Sadece onaylanmak bize yeter de , onaylanmanın pışpışında hayatı ıskalar mıyız?
İnsan özgür müdür?Hep özgürlük mücadelesi verilen yüzyılları düşündüğümüzde insana saygıyı yasalarla ele geçirmiş olsak bile özgürlük daha uzak görünüyor. Çünkü ruhu özgür olmayanın bedenini bir göreve hapsetmek kolaylaşıyor. Ruhu özgürleştirmeden bedeni özgürlükler can acıtıcı yaralanmalar içeriyor. Doyuma ulaşmanın mümkün olmadığı karmakarışık bir zihinle insanlar kalakalıyor. Ruhun özgürleşmesi kendi içine yapacağın korkusuz bir yolculukla mümkün. Kendi korkularınla yüzleşmekle sağlanabilir. Korku ve kaygılarla yüzleşmek Türkiye’de ne bireysel,ne toplumsal alanda cesaret edilebilen bir durum . Görmemezlikten gelmek, o konuda hiç konuşmamak ya da çok üstüne gelinirse ciyak ciyak bağırarak kaçmak en sıradan yöntemlerden. Neden önemli korkularla yüzleşmek? Kendimiz olmak için, daha saf hale gelebilmek için. Bu keselenmek gibi bütün kirlerden arınmak için kese can yakıcı bir işlem, sonuçta kuş gibi hissetmek ise olağanüstü!
“beni yıldızlarla dolu yollara sürüklemedesin/ yıldızlardan öteye ulaştırmadasın / bak/ yıldızdan yanmışım/ yıldız toplar olmuşum/ gecenin göletlerinden/ kırmızı ve saf balıklar misali”
Yıldızlarla tanışmak içindir aşk zaten. Binlerce yıllık aşk öyküleridir bize kalan dünden ve eskimeyen. İnsanın özü sevgi,hamuru aşktır. Bunu anlamak çok uzun bir yolculuk. Herkesin çıkmaya cesaret edemeyeceği, bazılarının aklına bile getirmeyeceği ve de akıl edenleri budamaktır görevi bazılarının baharda. Vadilerden,koyaklardan su fışkırır gibi. Hayatın fışkırdığı mevsimde insan özgür müdür diye sorasım geliyor herkese. Kimdir bu özgür , kimdedir özgür ruh? Bir çift kırlangıç misali uçmayana özgür denir mi?
*Furuğ Ferruhzad , Ve Yaralarım Aşktandır