İnsan Olmak (Teennüs)
Türkçede insan için kullanılan belli başlı üç kelime vardır; beşer, adem ve insan. Her üçü de Arapça kökenlidir. Bazen bunlar eş manada kullanılsa bile her biri insanın başka bir özelliğini kapsaması nedeniyle, üçünün de yeri içeriği karşılığı oldukça farklıdır. İnsan gerçeğini tam olarak anlamaya bu kavramların delalet ettiği farklılıkları anlamak önemli bir katkı sağlayacaktır.
Beşer kelimesinin “beşera” dan geldiği kabul edilmektedir. Beşera derinin dış kısmıdır. Hayvanlarda derinin üzerinde post bulunur. Ancak insanda derinin üzerinde kıl olmasına rağmen, post diye nitelendirilecek ölçüde hiçbir zaman olmaz ve derinin görünmesine de engel oluşturmaz. Beşer kelimesinin tam karşılığı insanın biyolojik özellikleridir. Bedensiz bir insan düşünülemez. İnsan varlığını görünür kılan ilk özelliği elbette onun bedenidir. Bu yüzden insanın beşeri, yani biyolojik özellikleri onun görünen, bilinen ilk alameti farikasıdır. Bir ana babadan olması, hiçbir ihtiyacını karşılayamayacak ölçüde aciz, çaresiz olarak, bebek olarak dünyaya gelmesi, yemeye, içmeye mecbur olması, solunum, sindirim, kan dolaşımı gibi hayati özellikleri, zamanla büyüyüp güçlü çağına ulaşması, cinsellik ve çoğalma isteğine sahip olması, ardından giderek gücünü kaybetmesi, ihtiyarlaması, işlerini ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma gelerek doğduğunda olduğu gibi yine aciz ve muhtaç duruma düşmesi ve nihayet ölmesi yani fanilik özelliğine sahip olmasıdır. Burada beşeri özellikler arasında sayılanların hiç birisi insandan ayrılamaz. İnsanın tanımında bütün bu beşeri özellikleri belirleyicidir.
Beşeri (biyolojik) özellikler insanın ilk ve en önemli zaaf alanını da oluşturmuştur. İnsan oğlu dünyaya ilk geldiğinde doğal ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak durumda olduğu gibi, zaman ilerledikçe büyüyüp güç sahibi oldukça başka ihtiyaçları ile de muhatap olmaktadır. Beşer bu ihtiyaçlarının önünde aciz, çaresiz durumdadır. Bedensel ihtiyaçlarının önünde acziyetini devam ettirdikçe bu ihtiyaçlarının da mağlubu hatta esiri durumunda düşmektedir. Oysa beşerin varlık nedeni yalnızca bedensel (biyolojik) ihtiyaçları ile sınırlanamaz ve açıklanamaz. Ancak insan beşeriyet sınırları yani biyolojik sınırları içinde kaldıkça varlık nedenini kavrayamayacağı gibi beşeri (biyolojik) özelliklerinin de tutsağı olmaya devam edecektir.
İnsanın beşer özelliği sabittir. Nasıl ki diğer canlıların bedensel özellikleri sabit ise beşerin bu özellikleri de sabittir, değişmezdir. Sürüngenlerin sürünmesi yumurtayla veya yavrulayarak çoğalmaları, kuşların uçması yumurtayla çoğalmaları gibi beşerin biyolojik özellikleri de hiç değişmeden yoluna devam etmektedir. Birkaç bin yıl önce sürüngen iken şimdi kuş olan veya birkaç bin yıl önce kuş iken şimdi sürüngen olan her hangi bir hayvan türüne rastlanamayacağı gibi beşerin biyolojik özelliklerinde de her hangi bir değişiklik asla görülmemiştir. O yine değersiz bir sudan, bir ana-babadan oluşmakta, dünyaya geldiğinde hiçbir doğal ihtiyacını karşılayamamakta zamanla büyüyüp güçlenmekte iken sonra güç kaybederek tekrar ihtiyarlamakta ve acizleşmektedir(Yasin.68). Beşerin bu hayat çizgisinde bir değişiklik olmadığı gibi temel ihtiyaçlarında da bir değişiklik söz konusu değildir. Yine yaşama isteğine, varlığını devam ettirme isteğine, yeme içme ihtiyacına, cinsellik isteğine, mülk edinme isteğine, tanınma kabul görme isteğine, barınma, korunma ihtiyacına sahip bir varlıktır. Beşerin biyolojik özelliklerine bakıldığında yine onun derisi postsuz, elleri, ayakları, gözleri, kulakları, parmakları, burnu, ağzı, solunum, sindirim ve boşaltım sistemine sahip olmaktadır ve asla bu özelliklerinde bir değişiklik de düşünülemez. Çünkü Evrenin ve Evreni oluşturan varlıkların bu arada insanın yaradılışında bir değişiklik olmadığı gibi bu yaradılışın devamında da bir değişiklik bulunamaz(İsra.77/Ahzap.38.62/Fatır.43/Mümin.85/Fetih.23). Beşerin bedensel organlarında bir değişiklik beklenemeyeceği gibi aynı bedenin ihtiyaçlarında da bir değişiklik yoktur. Yeme, içme, uyuma, sindirim, boşaltım, solunum, uyku, hastalık, cinsellik gibi ihtiyaçlar da beşer var oldukça varlığını sürdürecektir. Her hangi bir yol ve yöntemle bu ihtiyaçların tümüyle ortadan kalkması söz konusu edilemez. Çünkü bunlar beşer tabiatının olmazsa olmaz sayılacak ihtiyaçlarıdır. Bu ihtiyaçlar aynı zamanda beşerin zayıf tarafını da oluşturmaktadır. Beşer varlığı yalnızca onun bedensel (biyolojik) varlığı ile sınırlanırsa, o bedenin isteklerinden, hazlarından ve onların karşılanması çabasından öteye geçmeyecektir beşerin hayatı. Böyle bir çaba ise beşeri yüceltmez. Yalnızca bedensel ihtiyaçları için uğraşan, çevresindeki diğer varlıklardan (hayvanlardan) beşeri farklı kılmayacaktır. Oysa insanın beşer sınırları içinde tutulması, yalnızca bedensel hazları ve ihtiyaçları için ömrünü heder etmesi, bir büyük fırsatın da heba edilmesi anlamına gelir. Böyle bir sonuç beşer için büyük bir kayıptır.
Beşer var olduğu günden beri aynı bedensel özellikleri ve imkanları taşımaktadır. İşin bu tarafında bir değişiklik yoktur. Ancak beşerin donanımında büyük değişiklikler olmuştur. Beşer daha büyük katliamlar yapacak silahlara, daha çok yalan uyduracak malzemeye ve o yalanları daha çok insana duyuracak imkanlara sahip olmuştur. Hatta beşer kendi yalanlarına inanmayan insanları en doğal haklarından mahrum etmek gibi, onlara her türlü eziyetleri yapacak ve onları en acımasız şekilde cezalandırmak gibi imkanlara ulaşmıştır. Beşerin “donanımı” değişmiştir. Bu donanımın etki alanı değişmiştir.
Kur’an ayetlerinde tekrarları ile birlikte beşer kelimesi 38 defa yer almıştır. İnsanın var olması yani yaratılması “beşer” kavramı ile açıklanmıştır. İnsanın başlangıcı, özel bir yaratılışla var edilmesi “Ademi’in topraktan/balçıktan yaratılması” ile olmuştur(Sad.71). Topraktan yaratılan insan “daha sonra beşer olup yer yüzüne dağılmıştır”(Rum.20). İnsanın başlangıcının (Adem’in) topraktan olmasına karşılık, Adem’in çocukları ise “önemsiz bir sudan” yaratılmıştır(Mürselat.20). Ancak insanın anılmağa değer bir varlık düzeyine ulaşmasının “üzerinden uzun bir zaman” geçmiştir(İnsan.11). Böylece insanın başlangıcı canlılığa en uzak sayılacak olan toprağa, değersiz bir suya dayanmıştır. Bu durumda beşerin değeri varlığının ana maddesi sayılanlar bu iki nesneden gelmiş olmaz. Çünkü bu iki nesnenin diğer varlıklara göre çoğu kere hiçbir değerinin olmayacağı da söylenebilir. Beşeri diğer varlıkların üstüne çıkaran, topraktan/çamurdan ve değersiz sudan yaratılmasından sonra ona üflene ruh (Hicr.29 ve Sad.72) ile isimlerin öğretilmesidir. Allah’tan beşere bir ruhun üflenmesi elbette mecazi bir anlatımdır. Tıpkı Allah’ın Evi, Allah’ın Aslanı veya Allah’ın Kılıcı örneklerinde olduğu gibi “şereflendirme, amaç belirtmek” içindir. Aksi halde kelimenin lafız manası ile sınırlandırılması, Hıristiyanların “Allah’ın Ruhu” deyiminden yola çıkarak “Allah’ın Oğlu” iddiasında bulunmaları gibi son derece yersiz ve haksız bir sonuca götürecektir.
Beşerin yaratılışındaki bir diğer önemli farklılıkta ona isimlerin öğretilmesidir(Bakara.31). Üstelik bu isimler meleklerden de önce beşere öğretilmiştir. Beşerin meleklerden üstün tutulma özellikleri arasında isimleri bilmesi de gösterilmiştir. Beşer cinci için bu durum oldukça ayrıcalıklı bir özelliktir(İsra.70). Beşerin daha varlığı itibarı ile diğer canlılara karşı üstün tutulması, elbette onun varlık özellikleri ile ilgisi olduğu kadar üstlendiği sorumluluklarla da yakın bir ilgisi vardır. Onun üstün sayılması, diğer varlıklara verilmeyen bir üstün sorumluluk dolayısı iledir ve sorumluluğu taşıyacak ölçüde bedensel ve zihni donanımı da kaçınılmaz kılmıştır. İsimlerin beşere öğretilmesi onun için önemli bir üstünlük nedeni olmuştur. Bu sayede Evren hakkında bilgi sahibi olmuştur. Onu kavramıştır. Bu aslında beşerin insaniyet yanına tekabül eder. Çünkü bilgi bilinç sahibi olma sonucunu doğurmuştur. Böyle bir özellik ise beşerin dışında hiç varlıkta yoktur.
Hadis metinlerinde de beşerin çeşitli özelliklerine yer verilmiştir. Hz. Ademin “beşer türünün müşterek atası” olması (Buhari. Tevhid. 38), her insanın fıtrat üzere olduğunu anlatan hadis (Müslim. Kader. 25), beşer türünün ortak bir kökten geldiği ve ortak bir yaradılışa sahip olduğu görüşünü açıklamaktadır.
Beşerin bir tek nefisten yaratılmış olması (Nisa.1) bütün insanlığın aynı kökten geldiğini gösterdiği gibi, aynı kökten gelenlerin, biri birlerine karşı, cinsiyet, ırk ve statü gibi farklılıklar nedeniyle üstünlük iddiasında bulunmalarının, bu iddiaya bağlı olarak bir hegemonya tesis etmeye çalışmalarının son derece yersiz ve haksız bir işlem olduğunu da göstermektedir. Yaradılış teorisi bakımından cins ve ırk üstünlüğü iddiası son derece tutarsızdır. Ortak bir atadan geldiklerine inanların sonra biri birlerine karşı üstünlük iddiasına yarışına girişmeleri gülünç ve sonuç getirmeyecek beyhude bir çabadır. (Devam Edecek)