İnsan Ne İle Yaşar?..
Bugün bir başka pencereden seslenmek geldi içimden..
Öyle ya, tek pencereden bakamayız hayata..
Benim ve kuşağım için epeyce eskilerde kalmış, biraz romantik bir sesleniş de diyebiliriz buna.Derken hemen Orhan Veli geldi aklıma:
..."pencere, en iyisi pencere
uçan kuşları görürsün hiç olmazsa
dört duvarı göreceğine..."
60'lı, 70'li yıllardı..
Düşlerimiz biraz da uçan kuşlar gibiydi.
Kuşluk vakitlerinde cıvıldaşan serçeleri iyi anlardık.
Artık serçelerin yürekleri küs, “son kuşlar” gibi uçup gittiler..
İyi insanlarımız da çoktu, güzel atlarımız da vardı.
O güzel atlara binip gitti iyi insanlarımız..
En son gidenler..
Ethemler.. Abdullahlar.. Mehmetler.. Aliler ve diğerleri..
Herkes poz peşindeyken, Onlar insancıl duruşu temsil ettiler..
Gülüşlere, duruşlara, kalbinden başka mülkiyeti olmayanlara, başını öne eğmeyenlere kurşunlar sıkıldı, acılar çektirildi..
Biz kovulduk artık iyinin, güzelin, doğrunun dünyasından..
Niye, çünkü çocuklar öldürülürken, kadınlar bıçaklanırken, töreler işlerken sessiz kaldık, uzmanlar olarak oturduk strateji planları yaptık..
10 yıl sonrasının “kalkınma planları”na kafa yorduk sözlüklerinden yarın sözcüğünü atmış milyonlarca genç ortalıklarda dolaşmaktayken..
Ne kaldı geriye yaşanmışlıklardan?
Zordur bunu yanıtlayabilmek.
Ruhlar paraya tahvil edilmiş, kalpler borsalarda inip çıkmakta, heyecanlar lunaparkları aşamamış..
Her şeye karşın tutalım dünyanın elinden demek geliyor içimden.
Tolstoy’un da dediği gibi; insan ne ile yaşar?
Elbette sevgiyle.
Sevgiyle yaşayıp bilgiyle üretmek ve kardeşçe paylaşmak..
Ankara’nın bu sarı-turuncu sonbaharında güzel günler görmek ve motorları maviliklere sürmek için ne kadar umut etsek azdır.