19 Ara
Dini konuşup dinin gereği gibi davranmayan, dominant kültürün etkisinde kalıp özüne yabancılaşan, dahası kendi kültürüne burun kıvıran bir toplumun yetiştireceği bir nesil; atalarını tanımayı ve kültürünü öğrenmeyi dert etmemektedir. Zira çığlıkları duyduğu halde dönüp bakmayan bir nesil oluştu! Bu da asrımızın çok korkutucu bir hal aldığının sinyallerini vermektedir.
“İnsanların kendi elleriyle yaptıkları yüzünden karada ve denizde bozgun çıktı. 40/31” Yer kürede insanın yararına olan her şey yine insan eliyle tüketilmekte veya tahrip edilmektedir. Ne yazık ki ihmal edildiğinde, insanların çeşitli etkinliklerini sınırlayan önemli ekolojik sorunların yaşanmasına neden olan doğa ve hayvanları önemsemeyen bir zihniyet oluşmuştur. Kendisi için yaratılan Ekolojik dengeyi elleriyle bozan insan, kendini sorgulamak ve yaptıklarını düzeltmek durumundadır.
Dini, sadece ibadet veya Allah ile insan arasında bir ilişki kurmayı hedefler şeklinde bilen insanlar, dinin amacını eksik bildiğinden dinden uzaklaşabilir. Oysa din, bir yaşam biçimi sunduğu için, kâinattaki her varlıkla ilgilenmekte ve hedef edinmektedir. Bu bağlamda dinimiz, ekolojik sistemin önemli üyelerinden olan hayvanları da insanlar gibi “ümmet” olarak değerlendirmektedir: "Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa, hepsi ancak sizin gibi ümmettir. 6/38" "Allah, bütün canlıları sudan yarattı. İşte bunlardan bir kısmı karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üzerinde yürür, kimisi dört ayak üzerinde yürür. 24/45"
İslam anlayışına göre, “hayvanları” insanların hizmetine verenin Allah olduğu, onlardan usulünce yararlanmak gerektiği, yaralanırken bile onlara sevgi-şefkat gösterilmesinin gereğine değinilmiştir… Bu konuda bir hadiste dikkat çekilen inceliği göz önüne sermek isterim: “Hayvan sağanlar tırnaklarını kessinler, sağım sırasında uzun tırnaklarla hayvanların memelerini kanatmasınlar.” Bu bağlamda “hayvanlara” verilen hakların, insanlar tarafından verilmesi ve bunun bir lütuf olarak algılanıyor olmasını yadırgadığımı da belirtmek isterim. Zira inancıma göre, onları bizim için yaratan; onlara karşı bizleri sorumlu da kılmıştır. Yaradan tarafından insanlara yüklenen bu sorumluluğun yerine getirilmiyor olması ve onlara verilen hakların işlenmiyor olmasını da yadırgadığımı belirtmek isterim…
Nasslar’da; “Hayvan” haklarına çekilen dikkat, “hayvan” hakları kuramının bilincinde olması gereken bir Müslüman toplum ortaya çıkarması yönündedir. “(Ey inkârcılar!) Sizi yaratmak mı daha zor, yoksa göğü yaratmak mı? Onu Allah kurmuştur. Onu yükseltmiş ve ona düzen ve ahenk vermiştir... Ardından yeri düzenleyip döşedi. Ondan suyunu ve merasını (yeşilliğini, otlağını) çıkardı. Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi. Bunları sizin için ve hayvanlarınız için bir yarar kaynağı yaptı. 79/27-33” “Gerçekten biz, yağmuru bol bol yağdırdık. Sonra toprağı, iyiden iyiye yardık! Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık. 80/25-32” Tabiri caizse söz konusu nasslar, yeryüzünde insanların ve hayvanların "ortak" olduğunu bildirmiş ve “hayvanlara” yönelik muamelelerle ilgili kuramın etik ve hukuki dayanağını oluşturmuştur. İslâm tarihinde dört halife döneminden itibaren “hayvan” haklarını korumaya yönelik emirler verilmiş, aksine davrananlar uyarılmış veya cezalandırılmıştır… Sonraki dönemlerde ise (özellikle Osmanlılar devrinde); sahipsiz hayvanların bakım ve korumasının devlet tarafından sağlandığı ve bu amaçla vakıflar kurulduğunu da burada hatırlatmakta fayda var.
Peygamberimiz (s.a.s), sadece insanlara değil, bütün canlılara karşı merhametli olunmasını istemiştir. Hatta rivayet edilir ki; Bir gün peygamberimiz, kuşu ölen çocuğun kapısını çalar ve “Duydum ki kuşun ölmüş başın sağ olsun çok üzüldüm” der. Bu bağlamda peygamberimizin şu üç hadisi takdire şayandır:"Merhametli olanlara Rahman olan Allah merhamet eder. Yerde olanlara da merhametli olun ki, gökte olanlar da size merhamet etsin." "Bir kadın, bağlayıp yemek vermediği kedi yüzünden cehenneme girdi." "Yolda gitmekte olan birisinin susuzluğu artar. Kuyuya inip su içer. Çıkınca susuzluktan dilini çıkarıp soluyan ve rutubetli toprak yalayan bir köpekle karşılaşır. “Bu hayvan da benim gibi susamış.” deyip tekrar kuyuya iner. Ayakkabısına su doldurur ve ağzıyla tutarak yukarıya çıkar, köpeği sular. İşte Allah bu kulunu övmüş ve günahlarını bağışlamıştır."
“…siz yerdekilere merhamet edin ki...” hadisinde geçen (“men” fil erdi) cümlesindeki (men); Yerdeki “Canlı Varlıkları” karşılamaktadır. Hayvan kelimesi “Hay” canlı manasını ihtivası bağlamında insan, koyun vb. tüm varlıkların ismi cinsidir aslında. Ama neden sadece “hayvan”lara has bir “kelime” yapılmış, anlamış değilim. Yani formüle edersek: İnsan konuşan bir hayvandır, köpek havlayan bir hayvandır, at kişneyen bir hayvandır vs… Sanırım, bu karıncalar niçin ve neden yaratıldı diyen insanlar kadar, bu insanlar niçin ve neden yaratıldı diyen karıncalar da vardır!
İnsanlar konuşan hayvan olmalarından ötürü hem kendilerinden hem de dış dünyaya karşı sorumludurlar. İnsanlar, “hayvanlara" iyi bakmakla sorumludurlar. Şayet bu sorumluluklarını yerine getirmezlerse kendilerine de dolaylı olarak kötülük etmiş olacaklarını bilmelidirler. Çünkü insanlar, “Hayvanlara” karşı olan sorumluluklarını yerine getirmemekle hem ekolojik dengenin bozulmasından kaynaklı bazı olumsuzluklara hem de Allah’ın huzurunda sıkıntıya düşebileceklerdir…
1432 yıl öncesinden, geçim korkusundan hayvanın fazla sağılması ona zarar vereceğinden, “mekruhtur” diyen ve mola esnasında “hayvanların istirahatını ibadetten önceleyen” bir dinin mensupları, nasıl olur da hayvanlara işkence edebilir! Dahası sanki 15 Ekim 1978'de ilan edilen Hayvan hakları evrensel bildirisi sayesinde, Hayvan haklarından haberdar olmuş gibi sorumsuzca davranabilir…
SOĞUK ve DIŞARIDA “HAYVAN” VAR!
@/MBHedbi
Etiketler : Hayvan İlişkisi, insan