İnsan Ayaktan, At Tırnaktan Kapar
Dilimizde ‘üşütme’ nin üç farklı anlamı vardır. Birincisi, delirmek, aklını yitirmek yani ‘kafayı üşütmek’ anlamına gelir ki, soğukla hiç ilgisi olmayan, hatta tam tersine aşırı sıcaklarda daha çok görülen bu durum psikiyatrinin ilgi alanına girer. İkincisi, soğukta kalma sonucu üşüme hissi ve titremeyi ifade eder. Bu anlamda üşütme bir hastalık değil, geçici bir rahatsızlıktır. İnsan kıyafeti ince olduğundan… elleri, ayakları çıplak olduğundan… yağmurda ıslanarak veya hava gerçekten çok soğuk olduğu için üşütebilir. Üşütmek bir hastalık olmamakla beraber, üşütenlerde soğuk algınlığı, bronşit, zatürree gibi hastalıkların ortaya çıkma ihtimali yüksektir.
Üçüncüsü, ise ‘soğuk algınlığı’ veya ‘nezle’ karşılığı bir terimdir. Burada kast edilen gerçekten bir hastalıktır. Üst solunum yollarında virüslerin yol açtığı bir enfeksiyon söz konusudur ve burun akıntısı, hapşırma, burun tıkanıklığı, boğaz ağrısı, hafif ateş, kırgınlık… gibi belirtiler vardır.
Atalarımızın asırlar önce, kendi gözlemlerine ve tecrübelerine dayanarak söyledikleri sözlerin doğruluğu yeni yeni kanıtlanıyor. Kim bilir kaç yüzyıl öncesine ait ‘’İnsan ayaktan, at tırnaktan kapar’’ sözü daha geçen ay İskoçya’da yapılan bir araştırma ile doğrulanabildi.
Bu araştırmada sağlıklı 90 kişiden ayaklarını 20 dakika süreyle içinde buzlu soğuk su olan bir leğende, diğer 90 kişiden ise ayaklarını iç boş bir leğende tutmaları istendi. Birkaç gün sonra yapılan incelemede, ayaklarını boş leğende tutanların sadece %9’ unda, buna karşılık buzlu suda tutanların ise %29’ unda soğuk algınlığı geliştiği saptandı.
Araştırmayı yapan uzmanlar bu durumu, şu şekilde açıklıyorlar. Burada esas olay üşüttüğümüzde, yani soğuk havaya maruz kaldığımızda burundaki damarların büzüşmesi sonucu kan akımının azalması ve solunum yollarındaki titrek tüycüklü temizleme mekanizmasının bozulmasıdır. Bu ise, burnumuzda zaten bulunan, ama uyku halinde olan virüslerin çoğalmağa başlamalarına ve hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Bunun için, havaların giderek soğumakta olduğu şu günlerde, soğuk algınlığına yakalanmak istemiyorsanız vücudunuzu sıcak tutmanız çok önemli. Elinizi, ayağınızı, başınızı, burnunuzu ve kulaklarınızı soğuktan titizlikle korumalısınız.
AYAĞINI SICAK TUT, BAŞINI SERİN/ GÖNLÜNÜ FERAH TUT, DÜŞÜNME DERİN
Aman, sakın yanlış anlaşılmasın. Burada başını serin tut sözü ‘kafanı soğukta bırak’ anlamında değil, fazla düşünme, hiç bir şeyi dert etme anlamındadır. Atalarımız, hem ayağını üşütme, hem de kafana bir şey takma ki, sağlıklı olasın, hastalanmayasın demeye getiriyorlar. Zaten dedelerimizin zemine ve zamana göre şapka, takke, bere, sarık, kavuk, kasket… takmalarının nedeni de hep başlarını soğuktan korumak içindir.
İşte, bu atasözünün de doğruluğu birçok ciddi araştırma ile kanıtlandı. Bu araştırmalarda, işsizlik gibi… karı-koca, gelin-kaynana geçimsizliği gibi… kronik streslerin, soğuk algınlığına yakalanmayı kolaylaştırdığı gösterildi. Özellikle bir aydan daha uzun süreli olan psikolojik streslerin, vücudun enfeksiyonlarla savaşta en önemli silahı olan sitokinlerin miktarını azaltarak bağışıklık sistemini zayıf düşürdüğü ortaya kondu. Elbette, kronik stresi olan kişilerin daha fazla sigara, alkol kullandıklarını ve diyetlerinin daha sağlıksız olduğunu da hesaba katmada yarar var.
Avustralya’ da yapılan ve sonuçları bu ay başında açıklanan bir araştırmada, stres altında olan kişilerde sinirlerden nöropeptid Y ismi verilen bir maddenin salgılandığının ve bunun da mikrop ve virüslerle savaşan bağışıklık sistemi hücrelerini baskı altına aldığının saptanması da atalarımızın haklılığını bir kere daha gösteriyor.
İnşallah bir gün de bana, ‘’Oğlum, sıkı giyin; ne gelirse soğuktan gelir’’ diyen annemin sözlerini ispatlayacak bir araştırma yapmak kısmet olur.