content
01 Tem

İlkler Şehri Bilecik

Osmanlı'yı kuran Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi bu topraklarda topraklarına toprak katmış, Orhan Gazi bu topraklarda dünyaya gelmiş ve birçok önemli şahsiyet bu topraklarda, bu topraklar uğruna can vermiş.

Bilecik birçok anlamda ilkler şehri: Osmanlı Devleti'nin fikir babası Şeyh Edebali’nin türbesinin bulunduğu il, İlk Osmanlı padişahı Osman Bey’in doğum yeri, Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti, İlk Osmanlı hutbesinin okunduğu yer, İlk Osmanlı akçesinin basıldığı yer, Osmanlı kubbe mimarisine ilk örnek olan Orhangazi Camisi’nin (Kurşunlu Camii) bulunduğu yer, Milli Mücadele’nin mihenk taşı şehir, Milli Mücadele’de TBMM’ye ilk telgrafın çekildiği yer, Düzenli ordunun kurulduğu ilk yer, Düzenli ordunun zafer kazandığı ilk yer, Milli Mücadele’nin ilk mehter takımının kurulduğu yer, Dört coğrafi bölgede (Marmara, Karadeniz, İç Anadolu, Ege) toprakları olan tek il, En kaliteli mermerin çıkarıldığı il, İlk Türk İslam eserlerinden biri olan Gözetleme Kulelerinin bulunduğu il, Türkiye’de ‘Şerbetçiotu’nun yetiştirildiği tek il…

Çocuklarımızı Bilecik’e Getirelim

Nedenleri her ne olursa olsun, çok şükür ki geçmişimize karşı bir merak günden güne artmakta... Çocuklarımıza ne kadar büyük bir medeniyet kurduğumuzu ve yaşattığımızı anlatabileceğimiz yegâne yerlerden biri de Osmanlının kurulduğu topraklar, yani Bilecik. “Osmanlı’nın Doğduğu Toprakları Görme ve Hissetme” önemli bir değer. Bilecik mevcut değerleriyle özellikle tarih ve kültür turizmi açısından yeni bir atılım, yeni bir soluk ve benzeri çalışmalar açısından muadil oluşturabilecek örnek bir proje ortaya koyacaktır, koymalıdır.

Bir Tatlı Huzur Almaya da mı Hakkımız Yok!

Ata-ecdat ziyaretlerimizi tamamladıktan sonra, doğaya kendimizi bırakıyor, en fazla ormanlık araziye sahip Pazaryeri ilçesine geçerek, Kınık beldesinde çömlekçilik yapılan atölyelere, DSİ’nin yaptığı barajın altında kalan köye, müthiş doğası ile Bozcaarmut ve Küçükelmalı göletlerine gidiyoruz. Sık çam ağaçlarıyla çevrili gölet ağaçların yansımasından mı bilinmez haki yeşili suları ile dingin ve bir o kadar da çığırtkan bir mekân. İnsan huzur duymak, huzur bulmak istiyor ama enfes manzarayı gözüne, tertemiz havayı içine tıka basa doldurmak isterken nedendir bilinmez her zaman bir acelesi olan yaramaz çocuklar gibi görünüyorsunuz.

Burada Polis Olmak Varmış…

Yerel halk yok denecek kadar az. Genel olarak göçlerle oluşmuş kozmopolit bir nüfustan söz edebiliriz. Her ilçe her köy farklı ırkları misafir ediyor. Çerkez, Laz, Kürt her türden insan Bilecik çatısının altında kardeşçe yaşıyor. Pazaryeri Belediye Başkanı Muzaffer Yalçın Bey gururla anlatıyor: “Beldemizde her ırktan insan kardeşçe yaşar. Bu yıl beldemizde sadece dört adli vaka vuku buldu.”

Yöresel Lezzetler…

İlçede bulunan ve bir Abhaza Köyü olan Alınca’da nefis Çerkez yemeklerinin tadına bakıyoruz. Bilecik yemekleri için kesin hükümler vermek çok güç. Kozmopolit bir yapılanmada yemekler de bir o kadar çeşitlilik arz ediyor. Birkaç örnek derseniz: Nişasta Helvası, zırz ve kaçamak,  gök fasile (kurutulmuş yeşil fasulye), nohutlu mantı, huris tepsi, dağ eriği ekşili kesme çorbası ve bıldırcın kebabını sayabiliriz. Gezi boyunca bıldırcın kebabı peşine düşen biri olarak kafeste beslenen o küçücük hayvanı, hatta daha da acındırayım o küçücük kuşu görünce kendimi gözü dönmüş yamyamlar gibi hissettim.

İnsan En Çok Kendine Zarar Verir

İnhisar, Koyunlu Köyü Kanyonu görsel bir şölen sunmakta. İçerisinden akan sıcak suyun ölçümleri yapılarak, olası şifa unsurları tespit edilerek bölge marka değer olarak sunulabilir. Köylerde kazanlarda salça kaynatan teyzelerin sohbetine doyum olmuyor. Bölgede hasat, meyve toplama turizmi  ile “dalından meyve, sebze toplama” turları ile ekolojik tarımın turizm değeri kullanılabilir. Osmanlı’nın 40 deve yükü altınının İnhisar bölgesinde kaybolduğu söylentilerine binaen buralarda define avcıları kol gezmekte. Buraya atfedilen mistik hikâyelerle bölge rahatlıkla cazibe merkezi haline getirilebilir. Yalnız delik deşik edilme ihtimaline göğüslemek şartıyla. Mezar kalıntıları, tümülüsler talan edilme korkusuyla tekrar örtülmüş. Zarar ziyan dışarıda aranmamalı, eşelenen tarih de eşeleyen köstebek de bizleriz.

Şefin Spesiyali…

Bu tür doğal güzellikleri olan beldelerde bisiklet, kano kiralama, fayton taşımacılığı gibi alternatifler sunularak her türden turist için daha da cazip hale getirilmeli. İstanbul, Ankara, Bursa, Eskişehir gibi büyük kentlere yakınlık avantajı da değerlendirilerek doğası ve tarihi bozulmamış Bilecik’e kültür, inanç turizmi yanında göletler, mesire alanları, Bozüyük’de bulunan Çiçekli Yaylası ve daha pek çok yaylaları, Türkiye’nin ilk HES’inin de içersinde yer aldığı Türbin Mesire alanı mutlaka görülmeli.              

Yenipazar’ı Görmeyen Kendini Bir Yerden Atsın…

Yenipazar kanyonu, Suuçtu Şelalesi ve daha pek çok el değmemiş güzelliği keşfetmek üzere Belediye Başkanı Cengiz Arıkan ile birlikte yola koyuluyoruz. Neden kendi aracımızla gitmiyoruz sorumuz makam aracının yanına varınca yanıt buluyor. 80’lerden kalma Kartal marka araç, üzerindeki çizikler, cam kırıkları ile gideceğimiz yerlerin yolu dahi olmadığını fısıldamıyor, adeta bağırıyor. Bir süre asfalt yolda ilerledikten sonra ağaçlık araziye dalıyoruz. Yol bile açılmamış, kayalıkların ağaçların arasından paldır küldür ilerliyoruz. Ağaçların dalları açık pencereden içeri izinsiz bir misafir gibi dalıveriyor. Bazen araç geçemeyecek kadar daralıyor yol; nihayetinde bir akarsuyun kenarında duruyor ve kalan yolu yürüyoruz. Kayalıkların kenarında otlayan keçiler bizi izliyor. Burada değişik olan tür homo sapiens olduğundan, ziyadesiyle dikkat çekiyoruz.

Stresi En Çok Alan Obje Nedir?

Yenipazar kanyonunun yanındayız. Sarp kayalıkların arasından buz gibi sular akarken orada öylece duruyoruz: insan olmanın aczinin idrakine, bu müthiş güzellikteki evrenin içinde micro cosmos dahi olabilmenin gururu eşlik ediyor. Suuçtu şelalesine geçiyoruz. Tepenin bitiminde bir güzellik sizi bekliyor. Yapılan araştırmalara göre insanı rahatlatan görsellerin içinde şelale ilk sırada yer alıyor. Bütün negatif enerjiniz tüm ihtişamı ve gümbürtüsüyle akan sularla birlikte sizi terk ediyor.

Karar Vermek Ne Kadar Zor: Hemen Hemen Her Konuda

Suçtu şelalesinin devamında başka şelaleler de var. Onları görmek üzere yığma topraktan kaya kaya aşağı iniyoruz. Düşe kalka indiğimiz bu alandan geri nasıl çıkacağız suali biraz geç de olsa aklımıza geliveriyor. Şelalenin aktığı yerde mağara ve suyun açtığı gizemli yol sizi çağırmakta. Bir mağaradan içeri girmek, kimsenin açmadığı bir yolda ilerlemek, merakı tehlikeyle harmanlamak, işte mağaranın derinliklerine doğru ilerlemenin psiko-sosyal alt metni bu. Mağarada Platon’un idealarıyla karşılaşmayı umarken bulduklarım: zifiri karanlık, derin dondurucuya girmiş kadar etkili soğuğa katık edilen korkunun yan etkisi ürperti, bir miktar yarasa, bol miktar sarkıt, sarkıtlardan damlayan suların tınısı ve tüm bunlar pili bitmek üzere olan bir el feneri eşliğinde…

Her Cefanın, Ezası Olmak Zorunda Mı?

Allah’ım, indik inmesine de nasıl çıkacağız geriye! Kayan topraktan iki ileri bir geri mehteran tadında tırmanıyoruz. Hadi o etabı aştık diyelim, suyun devamındaki müthiş güzelliği görebilmek için ağaç kökleriyle itfaiyeci formunda aşağı ineceğimizi söyleyince Başkan’a bize ayırdığı macera dolu dakikalar için teşekkür ediyor, biz sonraki etaba sağ salim çıkabilmenin şükrü ve hevesiyle yol almaya gayret ediyoruz.

Bir Yanda Akan Benim, Öbür Yanda Sakarya…

Uzun selviler, sararmış otlar ve kıvrım kıvrım akan Sakarya; yeşil, sarı ve mavinin mükemmel uyumu. Kartpostal gibi bu görüntü çocukluğumuzda çizdiğimiz resimlere benziyor. Bir kenarda oturup Sakarya’yı seyreyliyorum. Çizdiğim resimlerin sağlamasını yaparcasına…

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank