İlk Günah… Yasak Meyve…
İlk günah... Yasak meyve... Adem ile Havva’nın cennetten kovulmalarına neden olan ağaç ne ağacıydı? Tabii ki elma ağacı... peki kim dedi elma ağacı diye?
Eskiler “İsrailiyat” derlerdi; İslamiyetin ilk dönemlerinde ya da daha sonraki dönemlerde dine sokulan, üzerinde fazlaca düşünmeden doğru gibi kabul ettiğimiz yanlışlar. Farklarına varmak zordur, çünkü birileri, genelde büyüklerimiz öyle duymuş kabul etmiş, bizim de öyle inanmamızı dayatmaktadırlar. Sorgulamaktansa kabullenmemiz istenir.
Neden elma ağacıydı o ağaç? Cennette elma yetişir miydi? Elma yetişirse; peki başka hangi meyveler sebzeler yetişirdi? Meyve sebze yetişirse, kurtlanır mıydı o meyve ve sebzelerde ki organik tarım icat olunalı, kurtlanan meyve sebze iyidir çünkü organiktir, diye düşünmemiz istenir. Cennetteki elmalar kurtlanmıyorsa; acep hormonlu mudur?
“O” ağacın elma ağacı olduğuna dair yorum İsrailoğullarından gelir; Hristiyanlıkta pişer, bize de düşer. Eğer ki İsrailoğulları Ortadoğu da değil de Hindistan’da yaşamış olsalardı; “O” ağaç belki de muz ağacı olacaktı, Hawai’deyse awokado...
Kıyas ve benzetme yolu ile eşyayı dünyayı anlıyor ve anlamlandırıyoruz. Bilmediğimiz “cennet” denen yeri nasıl anlar ve anlatabiliriz? Ancak benzetme yolu ile; ki benzetmemiz de bildiğimiz gördüğümüz şeylerle sınırlıdır.
Peki... “O” ağaca neden elma ağacı dendi, “O” ağacın elma ağacı olduğu ilk defa nasıl söylendi... Efendim olay tamamen şöyle gelişti: haham efendi bahçesinde oturmuş sohbet etmekte idi müritleri ile...
bildiğiniz sohbet işte... dünya nasıl yaratıldı, komşunun kızına bakarsan gözün çıkar, akıllı uslu olun, din elden gidiyor, kıyamet de yakın galiba v.s... Müritlerin içinde bir mürit... ben diyeyim haşarı siz deyin yaramaz, o da desin ki araştırmacı gazeteci... bir türlü yerinde durmaz... aklında bin türlü tilki dolaşır... “hocam hocammm ( anlayın işte o manada soruyor değilse; hahammm dese olmaz, haham efendi dese... biraz fazla resmi kaçar filan) ne ağacı o ağaç?” haham efendinin gözü ise birkaç saniye öncesinden camdan dışarı kaymıştır,soruyu duymaz bile... mahallenin yaramaz çocukları ( bizim araştırmacı gazetecinin genç halleri) bahçe duvarından atlamış; haham efendinin çok sevdiği “caaanım” elma ağaçlarını sallamakta, dallarına tırmanmaya çalışmaktadırlar. Haham efendi can havli ile “elmaaaa”, (hatta neden olmasın) “almaaaa” diye bağırır, yerinden kalkar bahçeye doğru gider... sonrası malum... araştırmacı gazeteci mürit haham efendiden aldığı bu bilgiyi “cennetteki ‘O’ ağacın elma ağacı olduğu bilgisi”ni ilk fırsatta yaymaya başlar. Haham efendi; bahçeye çıkmış, birkaç çocuğu hafifçe, bir ikisini şöyle sağlamca silkelemiş birkaç fiske vurarak rahatlamıştır... Lakin kendisi geri gelene kadar “O” ağaç çoktan “elma ağacı” olup çıkmıştır bile...
Not: Aslında yaramaz/haşarı/araştırmacıgazeteci/mürit zaman tüneline girerek, gelip bana sorsa idi: “muhterem hakkaten ne ağacıdır o ağaç?” Ben de “ bilgeliğin kutsal ‘şeftali’ ağacı” olduğunu söylemez miydim. Gerçeği açıklamaz mıydım... Eline de tutuşturmaz mıydım bir “ Kungfu Panda” dvd’si...