İlaçlar Artık Tarlalardan!
Bilimsel bulguların, toplumsal gereksinimlerdeki önceliği göz önünde bulundurarak yatırımlara dönüştürüldüğü günümüzde, sıkça biyoekonomik yeniliklere şahit oluyoruz. Burada, aslında tüketicinin bilinçlenmesi, refah seviyesinin de artması büyük rol oynuyor olsa gerek. İşte bu çerçevede ilaç sanayinin klasik ve modern bitki ıslahçıları ile daha yakın işbirliği içinde olduklarını görüyoruz. Yağ asidi omega-3’ce zenginleştirilmiş kolza, antioksidan likopence zenginleştirilmiş domates, folik asidi yükseltilmiş marul sadece ön örnek!
Aslında ilaç sanayi-ilaç kullanımı ile ilgili bir saptama ile yola çıkmakta yarar olsa gerek. Türkiye’de kullanılan ilaçların 2/3 sine yakını sentetik iken, batıda bu oran 1/3’lere düşmektedir. Yani batı toplumu daha çok organik kaynaklı ilaç kullanırken, endemik tıbbi bitki deposu ülkemizde durum tam tersidir. O nedenle, bitki bilimi ile uğraşanların, araştırma konularına öncelikle biyoekonomik açıdan yaklaşmaları yerinde olacaktır. Unutulmamalıdır ki Vavilov gen merkezlerinden biri olan ülkemiz, en önemli 29 kültür bitkisinin 485 yabani akrabasının en yoğun olarak belirlendiği coğrafyalar arasında bir numaralı ülke olarak saptanmıştır (http://nacikgoz.wordpress.com/2013/04/).
Bu yazıda, tıbbi ve şifalı bitkiler ve bitki bazlı fabrikasyon ilaçlardan değil de özellikle bitki ıslahı kanalı ile insan sağlığını olumlu yönde etkileyen, mikro besin veya vitamin açığını kapatacak, biyolojik olarak zenginleştirilmiş bitkiler ele alınacaktır. Örneğin gizli açlığın[1]ana nedenlerinden demir, manganez, çinko gibi mikro besin elementlerince zenginleştirilmiş yeni bitki çeşitleri, vitamince zenginleştirilmiş marul gibi, endüstriyel işlem görmeden, bitkilerin doğrudan tüketilmesi ile etkili olabilen ürünler gibi. Biyoteknolojinin devreye girmesi ile transgenik mısırdan elde edilen ve AIDS’e sebep olan HIV virüsüne karşı oral yolla alınabilen aşı ve yine aynı yolla bulunan kanamanın kontrol altına alınmasında kullanılan bir protease inhibitörü aprotinin de bu yazı amacı dışındadır.
Doğrudan bitki yaprak, kök ve tohumunu tüketerek hastalıkların önlenmesi Dünya Sağlık Örgütü, Gıda ve Tarım örgütü gibi özellikle gelişmek olan ülkelerdeki gizli açlıkla savaş veren uluslararası örgütlerce öne çıkarılmıştır. Nitekim 2004 yılında CGIAR(Consultative Group for International Agricultural Research) gizli açlıkla savaş çerçevesinde, klasik ıslahla bitkilere eksikliği söz konusu vitamini veya minerali kazandıracak gen transferi çalışmalarını başlattılar. Bu uluslararası program “HarvestPlus Challenge” (http://www.harvestplus.org/sites/default/files/HarvestPlus%20Annual%20Report%202012%20Web.pdf), kısa zamanda bakın neleri gerçekleştirdiler:
Ø 2011 yılında Kongo’da vitamin A’ca zenginleştirilmiş kasava çeşitleri tescil edildi;
Ø 2012 yılında yine Kongo’da demirce zenginleştirilmiş bakla çeşidi geliştirip tohumu pazara sürüldü;
Ø 2012 yılında Zambia’da vitamin A’ca zenginleştirilmiş mısır tescil edildi;
Ø 2012 yılında Hindistan’da demirce zenginleştirilmiş cin darı çeşidi geliştirildi;
Ø 2007 yılında Uganda ve Mozambik tarımı için vitamin A’ca zenginleştirilmiş tatlı patates çeşidi geliştirildi;
Ø 2013 yılında Hindistan ve Bangladeş için çinkoca zenginleştirilmiş çeltik ve Hindistan ve Pakistan için yine çinkoca zenginleştirilmiş buğday çeşitlerinin tescili beklenmektedir.
Buraya kadar izlenen klasik ıslah başarıları, çeltikte A vitaminince zenginleştirmeyi amaçlayan ve dünyada ALTIN ÇELTİK diye bilinen biyoteknoloji projesi ile sürdürüleceğe benzemektedir. Biyoteknoloji karşıtlarınca pek te mantıklı olmayan savlarla (vitamin A hapı ile vitamin alımı daha ucuz ve pratik olurmuş!) karşılaşan ve dünyada 700 milyon çocuğu ilgilendiren bu projenin 2014 yılında ilk ürünü vereceği beklenmektedir. Greenpeace bünyesinde, kurucularının bile kurumdan ayrılmasına neden olan bu “GOLDEN RICE” gelecek bloğumuzun konusunu oluşturacaktır.
Prof. Dr. Nazimi Açıkgöz
[1]Genelde yeterli ve düzgün beslenememenin sorun olduğu, görünüşte pek fark edilmeyen fakat yorgunluk ve zaafiyetin yaşandığı bir hastalık. Mineral ve vitamin eksikliğinden kaynaklanan be hastalık, dünya nüfusunun 1/3’ü için geçerli olup, özellikle çocuklarda körlük ve zekâ geriliği, kadınlarda doğum esnasında ölümlere neden olmaktadır.