content

21 Kas

İlaç Katliamında: Devlet, Şirket, Üniversiteler El ele

- Neler yapıyorsunuz?
- Türkiye’de bir “Roche Akademi” oluşturduk. Klinik araştırmalar için üniversitelerde eğitim çalışmaları yapıyoruz.
 
- Sizin gibi uluslararası şirketler yavaş yavaş klinik araştırmalarda Türkiye’ye de yöneliyorlar…
- Türkiye’de yapılan, “Biyo-eşdeğerlik” araştırmaları. Yani, bir ilacın jeneriği (benzeri-eşdeğeri) geliştirilirken yapılan çalışmalardır bunlar.
 
- Sizin başka uygulamalarınız mı var?
- Olacak... “Faz-1” çalışmasını Türkiye’de de başlatacağız.- Nedir “Faz-1”...
- İlacın, hayvanlardan sonra insanlar üzerinde ilk testini içerir.- Nasıl ve nerede yapacaksınız? Sağlık Bakanlığı’ndan izin aldınız mı?
- İzinlerimiz tamam. Ocak 2012’de başlamayı düşünüyoruz. Hacettepe, Ege ve Cerrahpaşa ile çalışma hazırlığı yapıyoruz.

- Testlere katılacak “denek”leri nasıl belirleyeceksiniz?
- Biz “denek” deyimini kullanmıyoruz. Onun yerine “gönüllü” demeyi tercih ediyoruz. Gönüllüleri hastalar arasından belirleyeceğiz.

- İlk aşamada hangi tür ilaçların klinik araştırması yapılacak?
- Onkoloji yani kansere dönük ilaçlar üzerinde çalışacağız.

- Ne kadarlık bir bütçeyle bu işe girişiyorsunuz?
- Henüz netleşmiş değil. Zaten, bütçeyi doğrudan Nutley Ar-Ge Merkezi belirliyor. Ben ve ekip arkadaşlarım maaşlarımızı Nutley’den alıyoruz.

- Yaptığınız işte insanların “kobay” olarak kullanıldığına dönük tepkilerden çekinmiyor musunuz?
- Biz sonuçta insanlık yararına bir araştırma yapıyoruz. Üstelik sağlıklı insanlar değil, hastalar o ilaçları denemiş olacak. Bu iş onlara da iyi gelecek...

 
- Biyo-eşdeğer de olsa klinik çalışmalarında rol alan yani geliştirilen ilaçları ilk deneyen kaç kişi var Türkiye’de?
- 20 bin kişiyi geçmez...
- Bu insanlarla nasıl irtibat kuruluyor?
- Kulaktan kulağa sistemiyle gelişiyor...

- İlaçları ilk kullandırdığınız kişilere ücret ödüyor musunuz?
- Duruma göre ödeniyor.

- Ne kadar?
- Eskiden şirketler kendileri rakamı belirlerdi. Sağlık Bakanlığı artık kuralları belirledi. İlaçları deneyen “gönüllüler”e en fazla günlük asgari ücret üzerinden bir para ödeniyor.
 
- Türkiye’de 4 yıllık klinik araştırmalarda 893 kobay insan yaşamını yitirdi. Haberi okudunuz mu?
- Evet, biliyorum. Hepsi eski iddialar... Neden yeniden gündeme geldi anlamıyorum.

- İlaç geliştirme çalışmalarına katılıp test edilenler arasında hiç ölen yok mu?
- Olmadı... Biz zaten genelde hastalar üzerinde çalışıyoruz.

- Belki onlarda da ölümü hızlandırmıştır...
- Aksine, genelde ömürleri 3 ay kalmışsa 1 yıla çıkıyor...
 
Bu çarpıcı söyleşi, dün Hürriyet yazarı Vahap Munyar’ın köşesinde yer aldı. Soruları soran Munyar, cevapları verense ünlü ilaç devi Roche Türkiye Kurumsal İletişim yöneticisi Güler Akdağ.
 
Belli ki, İngiliz The Independent gazetesinin, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 18 ülkede ilaç firmalarının 23,607 kişiyi kurban etmeleri haberi, Türkiye kamuoyunda yeterli ilgiyi görmese de, birilerini tedirgin etmiş olmalı ki, cinayetler masumlaştırılmaya çalışılıyor.
 
Bu nedenle, medyadaki ayakları aracılığıyla bilinçaltımızı/eşikaltımızı yönetmeye çalışıyorlar. Arkalarında Sağlık Bakanlığı gibi büyük bir destekçi ve himayeci varken bile tedirgin olmaları ve hinoğlu hinliğe ihtiyaç duymaları suçüstü olmalarından kaynaklanıyor. Bu yüzden de ‘maymuna bak’ oyunu oynuyorlar.
 
Belki herkes, The Independent haberinden sonra, ‘bu ülkenin bir Sağlık Bakanlığı var ve gereğini yapacaktır’ diye düşünmüştür. Ama ne yazık ki herkes yanıldı.
 
Roche yetkilisi, insanların fare gibi kobay olarak kullanılma çalışmalarını, Sağlık Bakanlığı’nın ve üniversitelerin desteği ile yaptıklarını itiraf ediyor. Yani her şey kılıfına uygunmuş/uydurulmuş.
 
Türkiye halkının kobaylaştırılmasının bu yıl içerisinde çıkan kanunla yasal hale getirildiğini defaatle yazdık.
 
Benimde üyesi olduğum Mazlumder dâhil hiçbir insan hakları örgütü, bu gayriinsanî yasa ve uygulama alanı hakkında ne yazık ki tepki vermedi. Çünkü bütün insan hakları örgütlerinin insan hakları algısı hâlihazırda batının çizdiği sınırların ötesine geçebilmiş değil.
 
Sağlık Bakanlığı, sözü bitiren ve utandıran açıklamasında; “deney faresi olmanın bir hasta hakkı”olduğunu iddia ediyor. Bakanlık açıklamasında; ''Ülkemizde yapılan klinik çalışmalar, uluslararası mevzuat çerçevesinde hazırlanan ulusal mevzuatımıza göre yürütülmekte ve çok sıkı bir şekilde denetlenmektedir'' ifadelerine yer veriyor.
İnsanların küresel ilaç şirketlerince denek olarak kullanılmasının ‘suç ortağı’ olan siyasi irade ve onun bir merci olan Sağlık Bakanlığı, söyleyecek sözü olmayanların klasik numarasından birini tekrarlayarak, habere kaynaklık eden 'Vanity Fair' isimli dergiyi bilimsel bir dergi olmak yerine, popüler bir dergi olmakla suçluyor.
 
Görülüyor ki; bu işlemler gizli kapaklı yapılmıyor ve devlet, siyasiler, üniversiteler, akademisyenler, küresel ilaç şirketleri el eleler. Kimimiz ilaçların denenmesi sırasında, kimimiz ise hayatımızın herhangi bir alanında; birilerinin ticari çıkarı, birilerinin insanlık düşmanı küresel planları, birilerinin siyasi gelecekleri, birilerinin akademik kariyer kaygıları uğruna sağlığımızı ve geleceğimiz gasp ediyor. Bunun içinde bizleri çıkarcı ve ahlaksız modern tıp endüstrisinin dişlilerine yem ederek, sağlık endüstrisinin itibar iflasını geciktirmeye çalışıyorlar.
 
Bütün bu cinayetler; hiçbir güven duyulmayan, hiçbir ahlaki değeri olmayan, hiçbir insanî değer taşımayan, hiçbir sınırı olmayan modern batı tıbbını ayakta tutma çabası. Modern salgınları yaygınlaştırmanın yolu ise, zehir içeren ve besin değeri düşük ürünler tükettirerek insanları hastalandırmak. Sonra da ırkı, dili, dini, memleketi hiçbir önem taşımayan fakir, çaresiz, bilgisiz insanları kobay, zenginlerini de zehirleyerek daha çok para harcayan ‘sağlık tüketicileri’ kılmak.
 
Ürettiği bu yeni, modern hastalıkları pazarlayan dünya sağlık endüstrisi, gözlerimizi sınır tanımayan yalanlarıyla boyayarak ayakta kalmaya çalışıyor. Çalışmalarında bugüne kadar kanser gibi ölümcül hastalıklara çözüm üretmek şöyle dursun, bilakis onlarca yeni modern hastalığı da icat ederek, kendine yeni ticari alanlar buluyor.
 
Bugün insanların deney faresi mesabesine indirgenmesinin ortaya çıkaracağı sorunlar bir yana, standart sağlık hizmeti almak için giden kişilerin yüzde 40’ı zarar görmüş olarak ayrılıyor hastanelerden. ABD Sağlık Bakanlığı, ABD’de hastaneye yatırılmış kişilerin en az yüzde 7’sinin ağır tazminata konu olacak zararlara uğramış olarak hastaneden ayrıldığını kabul ediyor.
 
Gereksiz cerrahi işlemlerin tavan yaptığı günümüzde, ihtiyaç olmadığı durumlarda da bin bir türlü yan etkiye sahip ilaç adlı zehirlerin torba torba tüketilmesine yönelik engelleyici hiçbir çaba göstermeyen Türkiye Sağlık Bakanlığı, Maliye’nin, harcamaların büyüklüğünden yakınmaya başladığında, frene basar gibi etkisiz tedbirlere başvurması da, toplum sağlığının ve özellikle de koruyucu hekimliğin, Sağlık ve Tarım Bakanlıklarına bırakılmayacak kadar ciddi bir iş olduğunu açıkta göstermekte.
 
Günümüzdeki bu modern yasal soyguncuların ağına düşmekten korunmanın en kolay, en etkin ve en pratik yolu: Gıdamızı ilaç, ilacımızı da gııda yapmaktır.
 

 
 
 
 

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank