İktidarı Paylaşmayan Her Sisteme Karşı Çıkmak Lazım
Hayatın her alanında dikeylik; otorite, korku ve baskıdır. İktidarı milletle paylaşmamanın adıdır. Yataylık ise daha çok demokrasi ve iktidarı milletle paylaşmaktır…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dikey yapılaşmaya net olarak karşı çıktı.
Neden İstanbul’da dikey yapılaşmanın yanlış olduğu, yapılması gerekenin toprağa yakın, yatay yapılaşma olduğunun altını çizdi?
İyi de İstanbul’u 1994 yılından beri kim yönetiyor?
En çok dikey yapılaşma ile ilgili en çok kimlerin döneminde karar alındı?
AK Parti’nin geldiği ana gövde, parti Fazilet Partisi, yani Refah Partisi…
1994 yılından 2004 yılına kadar Erdoğan ve Gürtuna İstanbul’u yönetti.
Son 12 yıldır da Kadir Topbaş yönetiyor.
Kamuoyunda görülen ise İstanbul’u arka planda Recep Tayyip Erdoğan’ın yönettiği gerçeği.
Açıklamanın iki boyutu var.
Bir, Erdoğan bu kadar güçlü adam ise, diktatör ise demek ki bugüne kadar partili belediye başkanlarına çok sözü geçmemiş.
İki ya da gelinen noktada son 20 yıllık imar politikalarının İstanbul’a zarar verdiğini keşfetmiş.
****
İstanbul’da yüksek katlı binalar İstanbul’un her iki yakasında da var.
Anadolu yakasında Kadıköy ve Ataşehir’de tüm Tem ve E-5 kenarlarında yoğun.
Aynı zamanda Şişli, Esenyurt, Başakşehir, Bağcılar, Zeytinburnu, Bakırköy, Avcılar (Ispartakule) olmaka üzere oldukça yaygın.
Ve biliyoruz ki dikey yapılaşmalar kimi yerlerde anlaşılabilir yapılar.
Ancak Esenyurt gibi yerlerde ise tam bir katliam yaşanıyor.
Hem çevre katliamı hemde alt-üst yapı katliamı.
İnanın, Esenyurt’ta yüksek katlı binaların bulunduğu yerlerde binalar arasında yatak odalarına, salonlara, mutfaklara abartıyorum elinizi dokunabilirsiniz.
Çok katlı binaların bulunduğu yerlerde rüzgar bile özgürce esemez.
Bırakın, aynı anda tuvalete çıksalar kanalisazyon sistemi tıkanır.
Aynı anda trafiğe çıksalar, yollar saatlerce kilitlenir.
Şuanda Esenyurt gibi ilçelerde sabah ve akşam saatlerinde trafik saç baş yolduracak vaziyette.
Esenyurt’ta belediye imar artışı için bağışlanan arsaların üzerinde ne var?
Düşünün Esenyurt’ta imar artışı yapılıyor çok katlı binalarda.
Bir yerde 10 katın üzerinde imar artışı yapılacak yerlerde kodun nereden alındığı çok önemli.
Aslında tamamı için geçerli.
Düşünün imarı 10, 20 kat olan imarlı yerde, ilçenin içersinde arsanın ucuza satıldığı, imar artışı alınan yer kadar değerli olmayan arsalar satın alıyorsunuz.
Satın aldığınız arsanın imar artışını, kentin en değerli yerinde bulunan rezidans’ın üzerine katıyorsunuz.
Alın size 40 katlı binalar…
Kar ise çok büyük…
Ve bu yerlerde imar artışını kat karşılığı aldığınız arsa sahiplerine de vermiyorsunuz.
Resmen hülle yapılıyor.
Belediyeye bağışlanan sözde yeşil alan verilen yerler ne oluyor?
Onlar da belediyeye gelir sağlamak için satılıyor.
Yeniden yoğun yapılaşma…
****
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çağrı yapıyorum.
Belediyeye yüksek imar artışları yapabilmek için; toprağa uzak, yıldızlara yakın modern tavuk kümesleri olan, aralarında rüzgarın bile gezemediği yerler yapabilmek için bağışlanan arsaların durumunu araştırsın.
Bu arsalar satılmış mı yoksa yeşil alana mı dönüştürülmüş…Üzerlerinde parklar, okullar, sosyal mekanlar mı yükselmiş?
Yoksa yeni rezidanslar mı yükseliyor ya da rezidanslar yapılmak için gün mü sayıyorlar?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul’a bakınca yükselen çok katlı dikey binaların, kimi ilçelerde bir ucubeye dönüştüğünü, modern gecekondular yapıldığını görmesi iyi birşey.
İnşallah buna izin verenleri bir daha asla etkili bir yerde görev vermez.
Yıkılacak dikey yapıların sorumları için “yaşasın zalimler için cehennem”
Çevre Bakanı Mehmet Özhaseki’nin İstanbul da yaşanacak bir depremin felakete yol açacağını söyledikten sonra, Erdoğan’ın yaptığı açıklama ile örtüşmüştür.
Şunu açık açık söyleyebilirim.
Olası bir depremde İstanbul’da felaket yaşanacağını görmek için kahin olmaya gerek yoktur.
1999 depreminde sahada olan biri olarak söylüyorum.
Deprem raporlarını kapsamlı incelemiş biri olarak şahitlik ederim ki İstanbul’da sadece eski binalarda bir felaket yaşanmayacak, felaket aynı zamanda depreme dayanıklı olarak yapılmış yeni binalarda ve yüksek katlı ucubelerde yaşanacak.
Kayan yerlere, kazık sistemiyle yapılmış (ancak kazık sistemi 30 metrelik derindeyse, kaymanın onun altında olduğu) yerlerde asıl felaketler yaşanacak.
****
Yazın bir kenara, işte o gün görev yapmış, oralara izin vermiş, oralardan ciddi zenginleşmiş olanlar bir bir hesap verecekler.
Sorumlu ve yetkili olanların ölmüş iseler lanetli anılacaklarını, yaşayanların ise yargılanacağını bu topraklarda göreceğiz.
İşte o gün onlar için bir hesap günü, inananıyorlarsa “yaşasın zalimler için cehennem…” olacak.
****
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dikey yapılaşmaya karşı çıkması anlamlıdır.
Nasıl ki dikey yapılaşmaya karşı çıkıp yatay yapılaşmayı toprağa daha yakın olmak için savunuyorsa, destekliyorsa, öyle olması gerektiğini söylüyorsa.
Lütfen ülkeyi yönetirken de dikey yapılaşmayı, daha otoriter bir yapıyı değil aksine iktidarı paylaşan yatay bir yönetim şeklini savunması gerektiğini…
İktidarı yataylaştırmadan, paylaştırmadan, iktidarı milletle paylaşmadan, iktidarı demokratik hukuk kurallarının denetimine açmadan ülkenin sorunlarının çözülmesinin mümkün olmadığını…
90 yıllık otoriter Cumhuriyetin dikey yapılaşmasının, yönetiminin hangi felaketlere yol açtığının bilincinde olan bir siyasetçi olarak, 21. yüzyılda yeniden kendisi üzerinden ayın sistemi yenilemesini, yeni bir statükoyu inşa etmesinin yanlış olduğunu görmesini isterim.
****
Dediği gibi hayatın tüm alanlarında dikey yapılaşma değil aksine yatay bir yapılaşmayı temel almak gerektiğini, hepimize hatırlattığı için Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür ederim.
Dikey yapılaşmanın olduğu yerler, zaten hayatımızda var.
Ama olanları, ülkenin tamamına uygulamaya kalkarsak, bizi bir felaketin bekleyeceğini de hatırlatmak bir vatandaşlık görevidir.
Yeni anayasal değişikliğine belediye başkanları, muhtarlar üzerinden anlatmaya çalışanlara şunu ifade edelim. Belediye başkanlarının ve belediye meclislerinin sorumluk ve yetkileri, yeni anayasa değişikliği ile ülkenin başına gelecek olan Cumhurbaşkanları ile aynı değildir.
Ayrıca eski Cumhurbaşkanlarının yaptıklarından sorumsuz olması ile millet tarafından seçilecek yürütmenin de başı, 90 yıllık Cumhuriyet Tarihi’nin Atatürk ve İsmet İnönü’den sonra daha yetkili olacak Cumhurbaşkanları ile kıyaslamamak gerektiğinin de altını çizmek gerekiyor.
Son söz: Ülkenin demokrasiye, hukuka, özgürlüklere ve dünya ile enterge olacak bir sisteme ihtiyacı olduğunu; aksine daha çok içine kapanacak, hukuk normlarından uzaklaşacak bir yönetimin, daha çok dikeyleşecek bir devletin gelecek için anlamı olmadığını söylemek gerekiyor.