İkinci Don Davası…
Önceki gün yine Ergenekon Davası için Silivri Cezaevi'ndeydim.
İki haftayı aşkın süredir duruşma olmadığı için, yakınlar, arkadaşlar akın etmiş, duruşma salonu tıklım tıklım...
Oturum aralarında tutuklu sanıklar izleyicilerin yer aldığı bölümün karşısına diziliyor, bir selam, bir göz teması için. Bu arada, duruşma salonunda acı bir tablo; baba-oğul yan yana sakın kürsüsünde oturuyorlar, fısıltıyla sohbet ediyorlar. Doğu Perinçek davanın gediklisiydi, şimdi yanına oğlu Mehmet Perinçek de geldi. İkisi de dimdik, ikisinin de yüzü her şeye rağmen gülüyor.
Öğlenden önceki kısım feci sıkıcıydı, Şile Davası olarak bilinen ve Ergenekon'la birleştirilen davanın sanıkları ifade verdi. Ne olduysa öğleden sonra, hatta davanın bitmesine yakın oldu...
Emekli polis memuru, davanın tutuksuz sanığı Yusuf Akbulut kürsüye çıktı. Konuşmasının başında ürkek, hatta ne söyleyeceğini dahi bilmeyen, acemi bir havası vardı. Konuşmaya başladıktan sonra açıldı...
Neler anlatmadı ki... Aynı davada beraber yargılandıkları Ulaş Özer'in kendisini Pınar Polat isimli bir kadınla tanıştırdığını, bir süre sonra Polat ile birlikte olmaya başladıklarını, Ulaş Özer'in bunun üzerine onları kıskandığını... Ve bu kıskançlık neticesinde "intikam almak için" ifadesinde onun ismini verdiğini, iftira attığını...
"Yasak aşk" , "manita" , "sevgili" kelimeleri havada uçuştu, tutanağa benzeri ancak Harlequin'in Beyaz Dizi kitaplarında ya da Müge Anlı'nın, Yalçın Çakır'ın geri zekalı mahalle karılarına hitap eden programlarında rastlanacak bir hikaye kaydedildi...
Bunları dinlerken aklıma "don davası" , "bebek davası" geldi...
Ayhan Aydan'ın sesini, o döneme dair izlediğim sayısız belgeselden, sözlerini ise okuduğum kitaplardan hatırlıyorum. Hani şu "Adnan Menderes'i evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim." tiradı...
Ve Can Dündar'ın yıllar sonra ortaya çıkardığı zabıtlardan; Menderes'in kasasında bulunduğu iddia edilen bir don ve içinde mayolu kadın resimleri olan dönemin dergilerinden biri... "Ya bu kutunun içindeki çıplak kadın resimlerine bakınız. Herhalde Menderes kadınsız kaldığı günlerde teyemmümüne yardım edecektir? Şimdi Meclis'te bulunmayışının sebebi anlaşıldı."
Zamanında Yassıada'da, Türk demokrasi tarihinin tartışmasız en önemli yargılamalarından birini donla, gömlekle, bebekle, köpekle sulandırıp magazinleştiren zihniyet, bugün Türk hukuk tarihinin tartışmasız en büyük utanç vesilesinde yine aynı taktiği izliyor.
Önce Albay Arif Doğan çıktı, davayı sulandırmak, itibarsızlaştırmak, içini boşaltmak için anlatmadığı masal, uydurmadığı hikaye kalmadı... Sonra Osmanım -şüphesiz ki gizli tanık olarak ifade verebilmesinin önünü de açabilmek için- diğer sanıklara saldırdı...
Şimdi de, manitalar, yasak aşklar, kıskançlık iftiraları, hasetlik planları... "Evli olmama rağmen Pınar ile yasak aşk yaşadık." diye başlayan cümleler...
Lakin bir yandan düşününce, bunların olmasını çok normal buluyorum. Zira davanın kendisi, Tuncay Güney'in anlattığı masallar ile başlamıştı, fantaziler ile devam etmiş, çok mu?
Kaan Göktaş
twitter.com/kaangkts | facebook.com/kaangkts