İki Kişilik İlişki Yoktur!
Birini severiz... O olmadan yaşamımızın kalanı devam ettirmek zor gelir. O hep yanımızda yakınımızda yaşasa, her şeyin daha güzel olacağını sanırız. Gözler buluşur önce... Sonrasında kalpler ve eller… Dünya bir yana âşık olunan diğer yanadır. Dünya yansa sanki dokunmayacakmış gelir insana...
Aradan biraz zaman geçer, siz deyin altı ay, ben diyeyim bir yıl… Derken rüya biter! Unutulan ötelenen dünya ve içindekiler geri gelmeye başlar. Bir anne ve babaya, erkek ve kız kardeşlere sahip olunduğu hatırlanır. İki kişilik zannedilen ilişkinin arkasında geniş, kocaman bir ailenin olduğu fark edilmeye başlanır. Erkek, babası gibi konuşurken; kadın, annesi gibi kızarken kendini yakalamaya başlar.
Sınırları tebeşirle çizilmiş, vehmi iki kişilik dünyanın gerçek yüzü ortaya çıkmaya başlamıştır. Zaman rüzgârı tebeşir tozlarını savurup götürünce, geriye geniş bir aile sisteminin içindeki kadın ve erkek kalmıştır. Aşk cennetinden aile sistemi içine düşen Âdemle Havva, romantizmin rüyasından reel dünyanın gerçeğine inmişlerdir.
En büyük hayal kırıklıkları kendi algımızdan beslenir. Kendi zihnimizde oluşturduğumuz resim, gerçek resimle örtüşmeyince acı çekmeye başlarız. Burada da aynı şey olur: sevdiğimiz adamın/kadının bir ailesi olduğunu unuturuz. Sanırız ki her şey onunla başlayacak ve onunla devam edecektir. Yanlış olan bu resim, hayal kırıklığına sürükler sonrasında. Ve bitmeyen gözyaşı,karşılıklı acıtmalar ve zehir gibi konuşmalar başlar…
Hepimizin arkasında görünürde tek kişi gibi görünmemize rağmen, bir ordu insan ve onların düşünce şemaları vardır. Hiç bir insan tek başına bu dünyada var olamaz. Bir aile içinde şekillenir. Aile içinde öğrenir. Annesi ve babasının değer yargılarını modeller. Kendininkileri bu sistemin üzerinde ya aynısıyla ya da zıddıyla yeniden inşa eder. Ama bir sistemin içinde ve bir ilişkiler ağının ortasındadır.
Bunları bilmek, bize kadın erkek ilişkilerinin aile ilişkilerinden tamamen bağımsız olamayacağını gösterir. Öncelikle eş seçerken aynı zamanda bir aile de seçtiğimizi göz ardı etmemek gerektiğini unutmamak lazım. Evden kaçmak için yapılan evliliklerde, yağmurdan kaçarken, doluya tutulmanın olduğunu söyleyebiliriz.Öz annesinin bir sözüne veya bir eleştirisine dayanamayan insanın karşı tarafın ailesinin acı sözlerini bir ömür çekmek zorunda kaldığı nice evlilikler var.Kaçmak için evlenilmez.
“Aile hiç önemli değil, önemli olan sevdiğim adam/kadın!” gibi söylemlerin iyi niyetli ama bir o kadar da gerçeklikten uzak olduğunu söylemeliyim. Eşle beraber dahil olacağınız bir ilişkiler ağına da evet demiş oluyorsunuz.Sonrasında ben onu sevmedim , ona gitmem bunu bayramda görmek bile istemiyorum demek eşiniz tarafından kendisinin de reddedildiği anlamına gelir.Olumsuz duygular buralarda mayalanır sonrasında.
Sonrasında en çok kavga yaşanan alanın “senin ailen - benim ailem” ikileminden alevlendiğini, kendi anne-babanıza bakarak gözlemlemiş olduğunuzu düşünüyorum.
Evet, eş seçerken mutlak anlamda problemsiz bir yaşam seçiyor değiliz. Hangi insana “Evet!” derseniz deyin, sonuçta bir dizi problemi de seçiyor olacaksınız.Önemli olan, “hangi problemle uğraşabilir, hangi soru alanında başarılı olabileceğinizi fark edebilir” oluşunuzda gizli. Aynı yarışma programları gibi, iyi olduğunuz bir alan seçiyorsunuz ve soru oradan geliyor. Hiç bilmediğiniz bir alanı seçmek ve kahrolmak yerine daha iyi olduğunuz bir alanı seçmek sizin için daha iyidir.
Bunun gibi her şekilde bir sorunla uğraşıyor olacaksınız. Ama bu sorun nitelik olarak nasıl olacak, bütün mesele bu. Bu da aile ilişkilerini iyi gözlemlemekle ilgili. Sevdiğiniz kişiyi aileden ayrı olarak ele alıp, ailesizmiş gibi düşünerek yapılmıyor.
Sonuç olarak, evlendiğinizde bir şekilde eşinizin ailesi, sizin aileniz de olacak.bu gerçeği düşünerek kaldıramayacağınız bir yükün altına girmemenizi önerebilirim.Evlenmekten korkutmak amacında değilim.Sadece denklik ve uygunluk açılarından ailelere bakmanızı önerebilirim. Evlenmeden önce gözünüzü, sonrasında kapmak gerekecek nede olsa…